Post image
Gazeteci tutuklamak haberi hapsetmektir

 

Devlet hâkim pozisyonu nedeniyle haberi yazan gazeteciyi cezalandırma yolunu seçemez. Haberde yer alan iddialar araştırılmalıdır. Kamuoyu bilgilendirilmelidir.

Gazeteci Tolga Şardan’ın haberi nedeniyle tutuklanması ifade özgürlüğünün ihlalidir.

13 Ekim 2022 kabul tarihli, 7418 sayılı “Basın Kanunu ile Bazı Kanunlarda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun” TBMM tarafından kabul edildi ve 18 Ekim 2022 tarihli Resmî Gazetede yayımlanarak yürürlüğe girdi. Bu Kanunun en çok tartışılan maddesi unutuldu, ama devlet; gazeteci ve haberi tutuklayarak hatırlattı.

Türk Ceza Kanunu’nda değişiklik yapılmıştı. Kanunlara uymamaya tahrik suçunun düzenlendiği 217’nci maddesinden sonra gelmek üzere eklenen “Halkı yanıltıcı bilgiyi alenen yayma” başlıklı “217/A” maddesiyle yaratılan yeni suç şöyle: “(1) Sırf halk arasında endişe, korku veya panik yaratmak saikiyle, ülkenin iç ve dış güvenliği, kamu düzeni ve genel sağlığı ile ilgili gerçeğe aykırı bir bilgiyi, kamu barışını bozmaya elverişli şekilde alenen yayan kimse, bir yıldan üç yıla kadar hapis cezasıyla cezalandırılır. (2) Fail, suçu gerçek kimliğini gizleyerek veya bir örgütün faaliyeti çerçevesinde işlemesi hâlinde, birinci fıkraya göre verilen ceza yarı oranında artırılır.”

Bu maddenin çok sık kullanılacağı anlaşılıyor.

Böylece düşüncenin dahi cezalandırılacağı bir “hukuki düzen” ortaya çıkacaktır. Endişe, korku, panik, iç ve dış güvenlik, kamu düzeni ve genel sağlık, gerçeğe aykırı bilgi; artık suç unsuru sayılan olgular… Kim nasıl yorumlarsa; yoruma bağlı olarak düşünce ceza hukuku yaratılacak ve bu sistem hayata hâkim olacaktır. Siyasal iktidarın izin verdiği ifade özgürlüğü esas olacak temel insan hakları istisna sayılacaktır.

Böyle bir düzenin ayak sesleri, asap bozucudur. Herkes tehlike içinde kalacaktır.

Düşüncenin bile cezalandırılacağı “düşünce” ceza hukukuna sürükleniyoruz…

Herkesin görüş edinme ve görüşlerini açıklama hakkı tehlikededir, artık düşünce suçtur.

Demokrasilerde halkın bilgi edinme hakkı sınırlandırılmaz. Halkın doğru bilgi edinmesi gerekirken haber alma hakkının “sınırlandırılması” kabul edilemez. Yönetenlerin halktan gizleyeceği herhangi bir şey olmamalıdır. Bilgi edinme hak olduğuna göre, bu hakka işlerlik sağlayan ve onu yaşama geçirerek insanlara bilgi aktarmakla görevli gazetecilerin yazıları ve haberleri potansiyel suçlu sayılarak sansüre uğratılamaz, sınırlandırılamaz.

Doğru ve yaygın haber verme, bilgilendirme hakkı özgürlüğün temelidir. Halkın gerçek ve doğru bilgileri öğrenme hakkı engellenemeyeceğinden; yasalarda yer alan düzenlemeler temel insan hak ve özgürlüklerini sınırlandıramaz. Görüş edinme hakkı herkes içindir. Düşünce ve ifade özgürlüğünün kullanılmasının bir yolu olarak kabul edilen basın ve yayın özgürlüğü temel insan haklarındandır ve anayasal güvence altında olması esastır.

Bugün herkesin bildiği Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesinin 10. maddesinde yer alan “İfade özgürlüğü” sadece gazetecinin özgürlüğü değildir. Aksine herkesin ifade özgürlüğüdür. Bu hak kamu makamlarının müdahalesi olmaksızın ve ulusal sınırlara bakılmaksızın, bir görüşe sahip olma, haber ve düşünceleri elde etme ve bunları ulaştırma hak ve özgürlüğünü de içerir. Bu nedenledir ki, ifade özgürlüğü esas olarak halkın haber alma ve gerçekleri öğrenme hakkıdır.

“Kamuyu ilgilendiren diğer konularda olduğu gibi siyasal konularda da basın, bilgi ve fikirleri yaymakla yükümlüdür. Basının bu tür haber ve fikirleri yaymakla görevini yerine getirmesinin yanı sıra, kamunun da bu tür haber ve fikirleri alma hakkı vardır.” (AİHM’si Avusturya/ Lingens Kararı)

Gazeteci tutuklamak, bu hakkın ihlalidir.

“Gazetecinin sorumluluğu” elde ettiği veya ulaştığı bir bilgiyi haberleştirmesi demektir. Böylece hukuka uygun davranmış olur. Bu davranışla gazeteciliğin gereğini yerine getirmiştir. Aksine davranışı ise hukuka aykırılıktır ve gazeteci sorumluluğunun ihlali demektir. Sonucu ne olursa olsun gazetecilik doğru davranış kuralları bakımından halkın bilgi edinme hakkını sağlamakla yükümlü olduğu için gerçeklere ve doğrulara saygılıdır. Gerçeklerin haberleştirilmesinin görevi olduğunu bilerek hareket eder.

Gazetecinin bilgi alması ve haberi elde etmesi ve haberinde yorum yapması, eleştirme özgürlüklerini ne bahasına olursa olsun kullanması gazeteciliğin doğal savunmasıdır. Bu savunma suç değildir, gazeteciliktir. Gazetecilik suç değildir, haberler özgürlüktür. Aslında haber vermiş olmak bir görevi yerine getirmek demektir ve hukuka uygun davranmaktır.

Gazeteciler “olaylar” hakkındaki yayınlarıyla kendi sorumluluklarına uyarak halkın bilgi alma hakkı için “haber” yazmaktadırlar. Kamuoyunu ilgilendiren toplumsal olaylardan gazetecileri “sorumlu” saymak, suçlamak sorumsuzluktur. Kamusal yetkilerin kötüye kullanılmasıdır. Haberleri suçlamak ve suçlu göstermek ve daha yazılmadan veya yayınlanmadan veya haber yayımlandıktan sonra “yayın yasaklamak”, habere “erişimi” engellemek Anayasaya, yasalara ve gazeteciliğe aykırı olduğu gibi; demokrasiye aykırıdır.

Prof. Dr. Çetin Özek “Demokratikleşme Sancısı” başlıklı yazısında şu açıklamayı yapmıştı:

“Genelde “düşünce açıklamak”, özelde “diğer araçlarla düşünce açıklamak” özgürlüğü, çağımızda; “halkın bilgilenme, gerçekleri öğrenme hakkının” gerçekleştirilmesini sağlayan, vazgeçilmez bir değer olarak görülür. Öğrenme hakkının varsayılabilmesi ise, “özgür, doğru, yaygın bilgi ve haber dolaşımını” ve düşünce etrafında örgütlenme hakkını öngören siyasal, yasal yapının gerçekleştirilmesine bağlıdır.(……….)

Klasik demokrasi anlayışı kapsamında dahi, devletin korunması iddiasıyla, halkın bilgilenme hakkının sınırlandırılması ve bu nedenle gerçeğe uygun haber dolaşımının suçlanması kabul edilemez. Demokraside, hükümetlerin halkından gizleyeceği bir şey olamayacağı için “bireyin bireysel bilgilenme hakkının” sınırlanamayacağı kabul edilmektedir. Bireysel bilgilenme “hak” olduğuna göre bu hakka işlerlik sağlayan kitle iletişim araçlarının “doğru ve yaygın haber dolaşımını” sağlamak özgürlüğü de engellenemez.

Gerçekten bilgilenme hakkı bir açıdan çağdaş, doğrudan demokrasi sistemini sağlayan ve devletin korunması kavramının despotik sonuçlarını engellemeye yönelik bir işlerlik sağlamaktadır. (….)

Gerçekten özgür haber dolaşımının varlığı demokratik siyasal düzenin temel ölçütüdür ve özgür haber dolaşımını engelleyen, sınırlayan yasal düzenleme yapılamaz, uygulama gerçekleştirilemez. Eğer, özgür haber dolaşımının sınırlandırıldığı, engellendiği bir yasal düzenleme varsa “demokratik siyasal yapı” yok demektir.”

Gazeteciler haberlerinde herhangi bir soruşturmanın önlenmesi veya engellenmesi amacıyla haber yapmayacak kadar sorumluk sahibi ve soruşturmanın yönünü ihlal edecek biçimde yorumda bulunmayacak kadar meslek bilinciyle hareket ederler.

Gazetecilerin korunması, demokrasinin ve siyasal yapının korunması demektir.

Gazetecileri hapishanelere gönderen zihniyet ise kendi sorumluluklarının aksine hareket eden ve ellerindeki gücü halkın haber alma hakkını sınırlandırmakta kullanmaktadırlar.

AİHM’si ifade özgürlüğü herkes için önem taşımakla beraber, gazetecilerin yerine getirdiği fonksiyonu gözeterek “iletişim özgürlüğünü”, basının kamuoyunu bilgilendirme görevini daha üstün saymıştır. En önemli örneklerinden birisi ise Castell./İspanya kararıdır.

“Somut olayda şikayetçi fikirlerini senato kürsüsünden değil, ki bunu hiçbir müeyyideye uğrama korkusu olmaksızın rahatça yapabilirdi, kendi seçtiği dergide açıklamıştır. Ancak bu yöntemi seçmiş olması, kendisinin hükümeti eleştiri hakkını kaybettiği şeklinde anlaşılmamalıdır.

Hukukun üstünlüğünün hâkim olduğu bir devlette, basının çok önemli bir yere sahip olduğu hiçbir şekilde unutulmamalıdır. Her ne kadar basının, karışıklıkların önlenmesi ve başkalarının şeref ve haysiyetlerinin korunması gibi bazı sınırları varsa da ana görevi, siyasi sorunlar ve kamuoyunu ilgilendiren diğer konularda haber ve fikirleri yaymaktır.

Basın özgürlüğü topluma, siyasi liderlerin düşünce ve tutumlarını keşfetme imkânı sağlayan en önemli araçlardan birisidir. Basın özellikle politikacıların kamuoyunu ilgilendiren konularda yorum yaparak bunları yansıtma fırsatı verir. Basın böylece herkesin serbest tartışmaya katılmasını sağlar ki, bu demokratik toplum ilkesinin çekirdeğidir.

Kuşkusuz, siyasi tartışma özgürlüğü mutlak bir nitelikte değildir. Bir akit devlet bu özgürlüğü ceza tehdidi altında bazı kısıtlamalara tabii tutabilir. Ancak, akit devletlerce alınacak bu önlemlerin 10 uncu maddede öngörülen ifade özgürlüğüyle bağdaşıp bağdaşmadığını belirleme yetkisi Divana aittir.

Hükümet hakkındaki eleştirilerin caiz olan sınırları, özel kişilere, hatta politikacıya yapılan eleştiriye oranla daha geniştir. Bir demokratik sistemde hükümetin eylem, işlem veya hataları, sadece yasama ve yargı organlarının değil, basın ve kamuoyunun da ayrıntılı incelemesine tabidir. Ayrıca hükümet, medyadaki haksız saldırı ve eleştirileri başka yollarla önlemek varken, işgal ettiği hâkim pozisyon dolayısıyla ceza davası açarak önlemeyi tercih etmiştir. Kamu güvenliğinin garantörü olarak yetkili devlet makamları, hakaret, kast veya kötü niyetle yapılan yayınları önlemeye yönelik olmak üzere, ceza niteliğinde olanlar da dahil gereken önlemleri almak yetkisine sahiptir. Ancak bunda hiçbir şekilde aşırıya kaçılmamalıdır.”

Yargıyı bilen ve nasıl bir hukuk sistemine sahip olduğumuz hakkında “polis-adliye” muhabirliği yapan gazeteciler haberlerinde eleştiri dilini her zaman kullanırlar.

Yargı el sürülmez ve eleştirilemez güç değildir.

Nerede olursa olsun; yolsuzluk varsa her zaman haberdir ve soruşturulması gerekir.

Yayınlanmasının durdurulması hukuka ne kadar aykırı ise halkın öğrenmesini engelleme anlamına gelen basının sınırlandırılması da o kadar hukuka aykırıdır.

Aksine “bir demokratik sistemde hükümetin eylem, işlem veya hataları, sadece yasama ve yargı organlarının değil, basın ve kamuoyunun da ayrıntılı incelemesine tabidir” ve bu nedenle uzman gazeteciler kanalıyla yargı eleştirilebilir, hakkında yorum yapılabilir eğer bir yolsuzluk iddiası ileri sürülürse; devlet bu haberin içeriğini araştırmak zorundadır.

Devlet hâkim pozisyonu nedeniyle haberi yazan gazeteciyi cezalandırma yolunu seçemez. Haberde yer alan iddialar araştırılmalıdır. Kamuoyu bilgilendirilmelidir.

Bu nedenle gazeteci “tutuklanması”; gazetecinin haber yapmasının önlenmesidir.

Gazeteci tutuklanırsa; görevini yapamaz. Devletin görevi gazeteciyi tutuklamak yoluyla ifade özgürlüğünü sınırlandırmak, kitle iletişim araçlarını engellemek ve serbest haber dolaşımını sınırlandırmak değildir.

Tam tersine devletin yükümlüğü tüm kitle iletişim araçlarıyla serbest haber dolaşımının önündeki sınırlandırmaları ortadan kaldırmaktır.

Toplumun gerçeklere ulaşma hakkının gazetecinin “tutuklanması” yolu ile önlenmesi demek haber yapma hakkının tutuklanarak hapsedilmesi demektir.

İfade özgürlüğünün ortadan kaldırılması ve yargı yoluyla basının sınırlandırılması; demokratik siyasal yapının ortadan kaldırılmasıdır.

Dipnot:

[1] Çetin Özek. Demokratikleşme Sancısı. İfade Özgürlüğü Hapiste. Çağdaş Gazeteciler Derneği Yayını Ankara 1994.Sayfa 8-34 arası.
[2] E.Court H.R. Case of Castells v.Spain (2/1991/254/325), Strasbourg 23 April 1992. Dr.iur.Şeref Ünal .AİHS TBMM Kültür Sanat Ve Yayın Kurulu Yayınları,1995, Ankara, Sayfa 226-227. (Fİ/TY)

06.11.2023

Bu Yazıya Hiç Yorum Yapılmadı.

SİZ DE YORUM YAZIN