Av. Fikret İLKİZ
Mertlik ne zaman bozuldu? Nerede ve ne zaman vardı?
Hangi mekanlarda kimler bozmaya karar verdi?
Türkiye’de demokrasinin ve hukukun üstünlüğünün hiçe sayıldığı zamanlar çok oldu…
Şerefli, şerefsiz, kurşunlu, kurşunsuz zamanlarda yaşananlar faili meçhullere karıştırıldı!
Şiddeti sisteme dönüştürenler besledikleri paramiliter gruplarla herkese ve her şeye “meydan” okudular. Hep kazandılar ve hep var oldular ve kahraman sayıldılar! Türkiye’de kurşun atanlar üzerine siyaset üretenler siyasallaştırılan faili meçhul cinayetlerle süslenmiş düzenler kurdular!
O zaman mı mertlik bozuldu?
Tümünü hatırlıyoruz… Ne çok uzak ne çok yakın!
Geçmiş yakamızı bırakmıyor. Çünkü geçmişimizle hesaplaşamadık ve yüzleşmedik. Böyle bir toplumda yaşamış fertlerin ömürleri bitince hakikatlerin de öldüğünü zannedenler; yanılırlar.
İyileşecek yaralarınız varsa eğer ve hala var! Failleri bellidir, dün artık bugündür.
Geçmişte “faili meçhuller” üzerine yazılmış raporlardan biri olan “TBMM DYP Grup Başkanvekili ve Zonguldak Milletvekili Güneş Müftüoğlu, ANAP Grup Başkanvekili ve Kütahya Milletvekili Mustafa Kalemli, SHP Grup Başkanvekili ve İçel Milletvekili Aydın Güven Gürkan, RP Grup Başkanvekili ve Kocaeli Milletvekili Şevket Kazan ve CHP Grup Başkan Vekili ve Ankara Milletvekili H. Uluç Gürkan’ın, Ülkemizin Çeşitli Yörelerinde İşlenmiş Faili Meçhul Siyasal Cinayetler Konusunda Anayasa’nın 98 inci, İçtüzüğün 102 ve 103 üncü Maddeleri Uyarınca Bir Meclis Araştırması Açılmasına İlişkin Önergesi ve (10/90) Esas Numaralı Meclis Araştırması Komisyonu Raporu”[i] durduğu yerde duruyor.
Bugün; dünkü bu rapor “hükümsüzdür”.
Milletvekilleri Güneş Müftüoğlu (DYP Grup Başkanvekili), Mustafa Kalemli (ANAP Grup Başkanvekili) ve Aydın Güven Gürkan (SHP Grup Başkanvekili), Şevket Kazan (RP Grup Başkanvekili) ve Uluç Gürkan (CHP Grup Başkanvekili) Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına yaptıkları başvuruyla “Faili Meçhul Siyasal Cinayetlerin” faillerinin bulunamaması ve cezalandırılamaması nedeniyle “Meclis Araştırması” talep etmişlerdi.
Ülkemizin Çeşitli Yörelerinde İşlenmiş Faili Meçhul Siyasal Cinayetler Konusunda Meclis Araştırma Komisyonu kurulması 9.2.1993 tarihinde Meclis Genel Kurulu’nun 65 inci birleşiminde 217 Nolu Meclis kararı ile kabul edildi. Komisyon 16.03.1993 tarihinde göreve başlamıştı. 3 ay sonunda 27.06.1993 tarihinde 3 ay daha ek süre almıştı. Komisyon 27 resmi toplantı yapmıştır.
12.10.1995 tarihli “Ülkemizin Çeşitli Yörelerinde İşlenmiş Faili Meçhul Siyasal Cinayetler Konusunda Meclis Araştırma Komisyonu (10/90) Raporu” TBMM Başkanlığına sunuldu. [ii] Rapor sekiz ayrı bölümdür ve faili meçhul “siyasal” cinayetlerin dökümü yapılmıştır. 259 Faili Meçhul siyasal cinayetle Diyarbakır ilk sıradadır. 155 cinayetle Mardin, 145 cinayetle İstanbul gelmektedir. Ardından Batman 125, Şırnak 34, Malatya 25, Adana 23, Tunceli 15 cinayetle sıralanmaktadır. Bu arada 218 faili meçhul siyasal cinayetin failleri bulunmuştur. Meslek grupları bakımından yapılan incelemede 1 inci sırada 152 faili meçhul siyasal cinayetle serbest meslek mensupları, 2. sırada 51 cinayetle öğrenciler, 3. sırada 44 cinayetle işçiler, 4. sırada 35 faili meçhul siyasal cinayetle çiftçiler, 5. sırada 29 cinayetle şoförler yer almaktadır. 26 cinayetle öğretmeler, 14 cinayetle memurlar, 10 cinayetle muhtarlar, 9 cinayetle imamlar, 9 cinayetle gazeteciler gelmektedir.
Komisyon Raporunda (Sayfa 33) “Faili Meçhul Siyasal Cinayetler ve Bunların Vatandaşlar Üzerindeki Etkileri ve Kont-gerilla İddiaları” bölümündeki tespit aynen şöyledir: “Bölgede yoğun olarak faili meçhul cinayetlerin devlet tarafından işlendiği iddia edilmekte ise de görüşülen kişiler bu konuda somut deliller, bilgiler verememişlerdir. Kendilerine neden dolayı kontr-gerillanın yaptığına inandıkları sorulduğunda, eylemlerin hep aynı şekilde işlenmesi ve bir merkezden hareket ediliyormuş gibi davranılması ve maktullerin öldürülüş şekillerine göre devletin içerisindeki bir güç tarafından bu eylemlerin yapıldığı ileri sürülmüştür. Devletin içerisindeki herhangi bir grubun veya Devlet destekli bir grubun eylemlerini tanımlamak için ortaya atılan kontr-gerilla örgütü ile ilgili iddialara dayanak teşkil eden herhangi bir somut delil ileri sürülememiştir”
Kurşun yiyenler ve karşılarına “ölü” yazılanlar mıdır mertliği bozanlar?
Yoksa bölgede yoğun olarak faili meçhul cinayetlerin devlet tarafından işlenmediğini mertçe söyleyenler ve bilenler vardı da toplumdan saklandı mı?
Somut delil arayışı ile geçen bunca yıl, bunca zaman mıdır? Yoksa bu kadar beraat kararı ve zamanaşımından düşmüş davalar mıdır mertliği bozan?
Raporda 7. Bölüm “Toplumda İnfial Uyandıracak Toplumsal Çatışmaya Sebep Olabilecek nitelikteki Faili Meçhul Siyasal Cinayetler” başlığını taşımaktadır. Bu bölümde sırasıyla aşağıdaki cinayetlere yer verilmiştir (Rapor Sayfa 115- 146)
- Uğur Mumcu Cinayeti (24.01.1993)
- Prof. Dr. Muammer Aksoy Cinayeti (31.01.1990)
- Doç. Dr. Bahriye Üçok Cinayeti (6.10.1990)
- Çetin Emeç Cinayeti (07.03.1990)
- Musa Anter Cinayeti (20.09.1992)
- Vedat Aydın Cinayeti (07.07.1991)
- Savaş Buldan, Hacı Karay, Adnan Yıldırım Cinayetleri (04.06.1994)
“Faili Meçhul Siyasal Cinayetlerle İrtibatlı Cinayetler” bölümünde Eşref Bitlis (Sayfa 152), Ahmet Cem Ersever (4.11. 1993), Mustafa Deniz (01.11.1993) ve Neval Boz (31.10.1993) cinayetleri sayılmaktadır.
Kimler işledi bu cinayetleri?
Araştırma Komisyonu Raporunun 20. Sayfasında yer alan tespite göre “Yetkili makam ve mercilerden gerekli bilgi ve belgeler alamayan Araştırma Komisyonumuzun, faili meçhul siyasal cinayetler hakkında inandırıcı neticelere varmasının da mümkün olamayacağı aşikardır.”
Aşikâr olan; hakikat gizleyicilerinin katilleri kahraman yapmasıdır.
Bu Rapor TBMM genel kurulunda görüşülmedi, görüşülemedi!
Üzerinde “ Rapor Görüşülmedi (Hükümsüz) yazılıdır.
186 sayfalık bu Rapor bin adet basıldı. Genel kurulda görüşülemeyen “Faili Meçhul Siyasal Cinayetler Meclis Araştırması Komisyonu Raporu” TBMM’nin tozlu raflarına gönderildi.
Bazı Mahkeme kararları akılda kalsın. Unutulmasın…
İstanbul 6 Nolu Devlet Güvenlik Mahkemesi, 1997/180 esas, 2001/36 Karar ve 12.2.2001 günlü hükümle “Susurluk” kazasında ortaya çıkan çete hakkında mahkûmiyet kararı verdi. Mahkeme; devlet içinde yuvalanmış “çetenin” varlığını gerekçesinde şöyle açıklıyordu: “Cürüm işlemek için oluşturulan silahlı teşekkülün yukarıdan aşağıya emir komuta doğrultusunda; Anayasa ve Yasaların vermediği yetki ve görevleri kullanarak ya da verilen yasal yetki ve görevler aşılıp dışına çıkılarak veya kendi menfaatlerine göre hareket edilerek halk arasında korku, endişe, panik yaratacak ammenin selameti aleyhine adam öldürme, adam kaldırma, yağma, ruhsatsız silah taşıma, suikast silahlarını taşıma, sahte kimlik belgesi kullanma, kullandırma, firari cinayet sanıklarının ve kumarhane işletmecilerini kullanma, saklama ve çetesel faaliyetlerine iştirak ettirme şeklinde gayri muayyen suçların işlenmesi amacının güdüldüğü, bu yönde suçların işlendiği anlaşılmıştır.”
Bu karar Yargıtay 8.Ceza Dairesinin 2001/16176-125 sayılı ve 15.1.2001 günlü ilamı ile onanmıştır. Onama gerekçesinde: “Susurluk kazasından sonra Mehmet Özbay sahte kimlikli şahsın, yurt dışında uyuşturucudan mahkum olmuş ve yurt içinde de katliam sanığı olarak aranan Abdullah Çatlı olduğunun anlaşılması, aracı kullananın Emniyet görevlisi, araç sahibinin de Milletvekili olması karşısında, söz konusu kazanın, ilk değerlendirmede dahi olayın derinliğine, devlet içini de kapsayacak şekilde çok yönlü araştırılması gerekli kılmakla, bu bağlamda yapılan soruşturmalarda, ulaşılan bilgi ve belgelerin olayın arkasındaki ilişkilerin çözülmesinin güç, karmaşık ve duyarlı makamları ve görevlileri de kapsayacak ölçüde olduğunu ortaya çıkardığı…” anlaşılmıştır denildi.
Bu davada yargılanan; “…haklarında mahkumiyet hükmü kurulan sanıklar dışındaki kimi görevliler ile bunlara yardım edenlerin yargı önüne çıkarılmaları görevi devletin yetkili organlarında olmakla birlikte emniyet teşkilatında görevli olup haklarında kamu davası açılan sanıkların terörle mücadele adı altında yola çıkıp bir süre sonra yasaların kendilerine verdiği yetkileri tam bir sorumsuzluk içinde ve kendi çıkarlarını gözeterek her türlü yasa dışılığı meşru sayıp amaçlarına ulaşmak için her yöntemi uygun yöntem olarak benimseyerek yanlarına kamu görevlisi olmayan kumarhane işleticisi, uyuşturucu kaçakçısı ile katliam sanığı ve hükümlüsü de alarak tam bir dayanışma ve işbirliği içinde hareket edip çeteleşme sürecine girmeleriyle eylemlerinin suç tarihi itibariyle TCK’nin 313.maddesindeki” cürüm işlemek için teşekkül oluşturmak suçudur; yani çetedir.
Yargıtay 8. Ceza Dairesine göre; çete mevcut durum ve eylemlerin “…suçu oluşturmasının ötesinde Anayasanın 6. maddesindeki ” Hiçbir kimse veya organ kaynağını Anayasadan almayan bir devlet yetkisini kullanamaz” hükmüne karşın bir örgütlenme ve yetki kullanımı yoluna gittiklerinin görüldüğünü saptamıştır.
Bunun hukuk devleti kuralları içinde savunulur yerinin olamayacağı, terörle mücadele adı altında da olsa açıklandığı gibi hukuk dışı bir örgütlenme ile devletin meşru güçleri gibi güç kullanarak yürürlükteki yasalar yerine kendi güç ve kuralları ile sözde yasalar oluşturmanın, devleti, hukuk devleti olmaktan çıkaracağı kanaatindedir.
Bu koşullarda da “güçlünün sözünün geçtiği, nerede başlayıp nerede sona ereceği belli olmayan her türlü yasadışılığın egemen olduğu bir sistem oluşacağı, sonuçta yurttaş-devlet ilişkisinde hukuk kuralları yerine korku ve kaygının geçerli olacağı, bunun da bir anayasa ve Yasa ihlalinin ötesinde tam bir hukuk ihlali niteliği taşıyacağı göz önüne” alınarak İstanbul 6.Devlet Güvenlik Mahkemesinin “çete” hakkındaki mahkûmiyet kararı onanmış ve karar kesinleşmiştir.
Yıllar sonra 5 Mart 2023’te Bursa’da oynanan maçta “Beyaz Toros” ve “Yeşil” Kod adlı Mahmut Yıldırım’ın pankartları açıldı ve Susurluk kazasının kalıntıları görüldü.
Mertlik…
Hatırlayalım… Dün Türkiye; “ilk kadın başbakan” ile Susurluk Kazası sonrasında tarihsel günlerden bir parçacığını yaşarken, yıllar sonra kurşun atanlar ve şeref üzerine gazeteci Doğan Akın yaşananları yazmış ve faili meçhul siyaset cinayetlerde kurşun yiyenleri sıralamıştı.
Kurşun atanları kahraman yapan devlet için, kurşun yiyenler şerefsiz midir?
Geçmiş tarihimizde 3 Kasım 1996’da Susurluk skandalı nedeniyle ortalığa saçılanlar devlet sırrı olmaktan çoktan çıkmıştı. Artık siyasal cinayetler apaçık ortadaydı!.. O yıllarda devlet içinde çete kuranlar neler anlattı neler? Özel timciler demişti ki “vur dediler vurduk, öldür dediler öldürdük”… Kimlerdi bunlar?
Birçok mahkeme kararı okuduk? Hangi kararlar verilemedi bilmiyoruz, bugün bile meçhul!
TBMM kürsüsünden o yıllarda söylenen “Devlet için kurşun atan da yiyen de şereflidir…” sözlerinin sahibi kimdir?[iii]
Geçmişte 1993-1996 yıllarında Başbakan Tansu Çiller, Genelkurmay Başkanı Doğan Güreş, İçişleri Bakanı Mehmet Ağar ve Meral Akşener‘di.[iv]
Devlet için kurşun atanlar kimlerdi? Kimler kimleri kahraman ve şerefli yaptı? Devlet mi?
Ne ara mertlik vardı? Ne zaman bozuldu?
Faili Meçhul Siyasal Cinayetler Meclis Araştırma Komisyonu (10/90) ve Susurluk Araştırma Komisyonu Raporlarının hiçbir kıymeti kalmamışsa;
Siyasal cinayetlerin failleri ve faillere emir verenler faili meçhul bırakılmışsa,
Devlet tarafından kullanılanlar haklarındaki davalar ve raporlar “hükümsüz” kalmışsa,
“Bir daha asla!” diyenlerin yaşamları şerefli katillere, namluların ve C-4 patlayıcılarının önüne sürülmüşse,
Ben devletim; kaybederim, istersem öldürürüm diyenler kahraman yaptıkları kurşun atanların pankartlarını açmaya devam ediyorlarsa,
Ne yapmalıyız sorusunun tek yanıtı olabilir…
Cesaretimiz yaşamımızdır…
Yaşamı korumalıyız ve insan onurunu seçmeliyiz!
21.10.2024
[i] Dönem: 19- Yasama Yılı: 5, TBMM S. Sayısı 897.
[ii] Esas No: 10/90. Sayı No: A.01.1.GEÇ/300-554
[iii] Doğan Akın / T24 / 09 Haziran 2011 / “Devlet için kurşun atan şerefli katiller”
[iv] Bakınız Doğan Akın yazısı
Bu Yazıya Hiç Yorum Yapılmadı.
SİZ DE YORUM YAZIN