Berkin… Kara güzlü, kara yağız çocuk… Henüz 14’ündeydin…
Yaşının verdiği tezcanlılıkla anneni engelleyip, kahvaltı için ekmek almaya sokağa sen çıktın… Anneciğin, sonunun böyle olacağını bilse seni gönderir miydi hiç?
Acımasızca ve hedef gözetilerek atılan bir gaz fişeğinin kafa tasını parçalamasıyla komaya girdin… Gencecik bir fidandın be güzel gözlü, güzel yüzlü çocuk… Daha umutlarını yeşertecektin… Koşacaktın, gülecektin, oynayacaktın, okuyacaktın, sevecek, sevilecektin…
15. yaşını, Okmeydanı Eğitim ve Araştırma Hastanesi’nin Acil Servisi’nde koma halinde günden güne eriyerek sürdün. 16 kiloya kadar düşen çocuk bedenin 269 gün dayanabildi… Ama bu 269 günde, seni vuran kapsülü hedef gözeterek ateşleyen de, emir verenler de ne hikmetse bulunamadı…
Sana silahını doğrultan polisin, öldürmek ya da sakat bırakmak kastıyla ateş ettiği artık bir gerçek. Sana ve senin gibi ölen gençlere karşı, toplumsal olayları bastırmada kullanıldığı ileri sürülen gaz tüfekleri ateşli silah olarak kullanıldı. Pek çok gencimiz de bu yüzden gözünden oldu…
Tüm çocuklar, gençler gibi sen de, “kara toprağa yakışmadın” sevgili Berkin… Türkiye’yi, bütün vicdanlı yürekleri yasa boğdun… Elveda kara gözlü çocuk, elveda…
Gezi sürecinde yedi gencimizi daha yitirmiştik, senin cenazen ise bardağı taşırdı, milyonları sokağa döktü… Polisin ortalıkta görünmediği ve son derece sakin geçen cenaze töreninden sonra çıkan olaylarda da yine acımasızca gaz fişekleri, plastik mermiler kullanıldı. Sen bunları görmedin, ama biliyorum ki hissettin Berkin… Yurdun dört bir yanında onlarca insan çeşitli yerlerinden yaralandı. Tunceli’de meslektaşlarınca fütursuzca sıkılan gaz bombaları bir genç polisin de ölümüne neden oldu…
İstanbul’da ise karanlık eller yine devredeydi… Senin evine yakın bölgede, ışıklar söndürüldü, kendilerine “Kasımpaşa 1453” adını veren bir grup tekbir getirerek yürüyüşe geçti. Amaç halkı kışkırtmak ve senin bir daha uğrayamayacağın evine doğru yürüyüşe geçirmekti…
Maalesef nereden geldiği bilinmeyen kurşunlarla senin gibi gencecik bir fidan daha aynı semtte yere düştü. 3 ay önce askerden gelmişti 22 yaşındaki Burak Can Karamanoğlu ve bir markette çalışıyordu. Akşam işten dönen babasıyla birlikte yemeklerini yediler, dışardan gelen sesler üzerine “Bir bakayım ne oluyor” diye kapıya çıkmak istedi. Annesi ve babası “ortalık karışık istersen çıkma” uyarısında bulundu… O ise “Bir bakıp hemen geleceğim, hiç merak etmeyin” dedi, ama hiç de öyle olmadı…
Caddenin ışıkları kesilmişti!.. Bir grup tekbir getirerek yürüyordu. Burak Can gibi iki arkadaşı da “Ne oluyor” diye dışarı çıkmıştı. Üç arkadaş yaklaşan grubu bir kenardan seyrederken silahlar patladı. Hedef güzetilerek atılan kurşunlardan birisi Burak Can’ı buldu. Burak Can kafasından yediği kurşunla yere düştü, hastaneye kaldırılırken de yaşamını yitirdi. Bu arada iki arkadaşından birisi karnından, birisi de elinden yaralandı…
Ve bir güzel yüzlü çocuğun evine daha ateş düştü… Sen, ardından Burak Can yetmedi; bu kez kışkırtmalar başladı… Tüm Türkiye gerildi…
Biz 12 Eylül darbesi öncesi bu sahneleri çok görmüştük… Yine benzer oyunları sahnelemek için karanlık geçler ortaya çıktı…
Ülkü Ocağı üyesi gencin vurulduğu yalanını yayarak ve “Berkin Berkin dediniz, Burak’ı yediniz” sloganıyla senin yasını süren ailenin evine doğru yürüyüş başlatmak, halk galeyana getirilmek istediler…
Ama Ülkü Ocakları, hemen açıklama yaparak Burak Can’ın kendilerinin üyesi olmadığını bildirdi. Tekbir getirerek yürüyenler de, MHP’li değildi… Millete sağduyu çağrısı yapıldı.
12 Eylül öncesinde olduğu gibi bir karanlık el devredeydi… Ama iki yürekli insan, iki baba, iki bilge insan; biri senin, diğeri de Burak Can’ın babası bu oyunu bozdu. Acıları yüreklerini dağlarken yaptıkları sağduyulu açıklamalarla halkı birbirine karşı kışkırmak, kardeşi kardeşe kırdırmak isteyenlere ‘dur’ dediler…
Baban (Sami Elvan), oğlu Burak Can’ı toprağa vermek için Giresun-Alucra’ya giden Halil Karamanoğlu’nu arayarak baş sağlığı diledi: “Senin evladın benim evladımdır. Acılarımız aynı… Acılarımız büyük… Acılar kıyaslanmaz, acılar yarıştırılmaz. Ölümler üstünden siyaset yapılmaz… Acıyı yaşayan biziz. Barışa, kardeşliğe karşı duygularımızı yaşatalım…”
Burak Can’ın babası da, “Ben bir işçi emeklisiyim. Benim sağla, solla işim olmaz. Bedava ölüm, bedava. Burakcan’ı öldüren kurşun karanlıktan geldi” yanıtını verdi… Kandan medet umanları utandıracak şekilde sözlerini sürdürdü Karamanoğlu:
“Berkin’de benim evladım… Türkiye’deki insanların hepsi bizim kardeşimiz, biz kimseyi ayırt etmeyiz. Alevisi de insan, sünnisi de. Biz kimseyi ayrı görmeyiz. Ama dışardan gelen provakasyonlar Türkiye’yi karıştırmak için ellerinden geleni yapıyorlar, yaptılar ve benim oğlumu aldılar. Benim yüreğim yandı, başkalarının yanmasın…”
Tunceli’deki gösteriler sırasında çokça atılan gaz bombasından da etkilenerek kalp krizi geçiren ve ölen 30 yaşındaki polis Ahmet Küçüktağ’ın babası Süleyman Küçüktağ’da, ülkeyi geren siyasilere açıklamalarıyla ders verdi:
“Biliyorum Türkiye üzülüyor, ama biz yanıyoruz. Allah kimseye bu acıyı yaşatmasın. Yazıktır, bu ülke bizim. Berkin Elvan’da, onun toprağa verildiği gün Okmeydanı’nda öldürülen Burakcan Karamanoğlu’da bizim evladımız. Üçüne de rahmet diliyorum. Bu sokak olaylarının bir an önce durdurulması lazım. Ahmetler şehit olmasın…”
İşte böyle… Yüreklerine kor ateşi düşen babalar, elleri öpülesi babalar, açıklamalarıyla hepimize örnek oldular…
Çocukları ölen tüm anne-babaların, ailelerin acılarını yüreğimizde hissediyoruz, onlara sabırlar diliyoruz…
Ölümcül silahlar kullanılmasın
Devlet yöneticilerine sesleniyoruz; gaz fişekleri, plastik mermiler atan tüfekler birer ölümcül silahtır… Öyle olmasa Berkin ve diğer gençler bugün yaşıyor olurlardı… Cinayetlerin üstünü örtmeyelim. Sizlere düşen görev, toplumla inatlaşmak yerine ailelerin ve toplumun acısını hafifletmek için suçluları ve sorumluları bir an önce yargı karşısına çıkarmaktır…
Artık çocuklar ölmesin, öldürülmesin, anneler-babalar ağlamasın… Çünkü hiçbir anne-babaya çocuk yaşta evladını toprağa vermek yakışmıyor…
“Geleceğimizin teminatı gençlerimizin hukukun üstünlüğüne inanan, adalete güvenen, yurttaş olma bilincini ve sorumluluğunu taşıyan, anlaşmazlıklarını uzlaşma ve barışçıl yollarla çözümleyen bireyler olarak yetişmelerine katkıda bulunmayı” amaçlayana Umut Vakfı olarak, tüm yetkili ve ilgililere sesleniyoruz: “Ülkemizi öldürülmüş çocuklar mezarlığı haline getirmeyelim…” Toplumu kutuplaştırmaktan kaçınalım…
Bizi yönetenlerden, tabiri caizse yangına körükle gitmek yerine ülkemizin huzuru, güveni, istikrarı için çalışmaya, gençleri birbirine kırdırmak yerine daha sağduyulu açıklamalar yapmaya davet ediyoruz…
Nefret söylemi çocuklarımızın, gençlerimizin hayatlarını kaybetmelerine sebep oluyor. “Adalet, eşitlik, hukuk, insan hakları, demokrasi diyorsak eğer, bunların herkes için geçerli olduğu bilinci ve duyarlılığı” ile bizi yönetenlerin hareket etmelerini bekliyoruz…
Medyada gördüğümüz kadarıyla en ufak bir olayda bile bilinçsiz, eğitimsiz polis ortalığı gaza boğuyor; metro istasyonlarına, AVM’lere, hastanelere, hatta camları kırıp evlere bile gaz sıkıyor. 45 derece açıyla tutması gereken silahı, düz, direk hedef gözeterek ateşliyor… Polis, Avrupa’da yasak olduğu belirtilen FN-303 silahıyla, hem de hedef gözetilerek atış yapıyor… Bu da insanların ölümüne ya da sakat kalmasına sebep oluyor.
“Devlet, devleti yönetenler tüm vatandaşlarına eşit mesafede olmalı”, diyoruz. Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi (AİHM) tarafından “ölümcül silah” olarak kabul edilen “biber gazı” ve Amerikan ordusu tarafından Afganistan ile Irak savaşında kullanıldığı belirtilen “ölüm kusan” FN-303 silahı derhal yasaklanmalıdır… 1-13 Mart 2014 tarihleri arasında medyaya yansıdığı kadarıyla, sadece 13 günde ateşli silahlarla işlenen cinayetlerde 54 kişi öldü, 23 kişi de yaralandı. Bu süreçte ölen, öldürülenlerden 22’si kadınlardı, bebek yaştaki çocuklardı… Hepimiz tanık olduk bu hunhar cinayetlere…
Çocuklarımızı öldüren değil, onları sevgiyle kucaklayan devlet, devlet yöneticileri istiyoruz. Şiddet devlet eliyle işlenmemeli. Şiddeti devlet uygularsa, bireysel şiddetin önüne nasıl geçebiliriz, nasıl önleyebiliriz?
Adalet duygularımızı yok etmeyelim, vicdanlarımızı köreltmeyelim. Olaylara sağduyulu bakalım, suçluları cezalandıralım ki, ülkemize “barış, huzur” hakim olsun… Buna hepimizin ihtiyacı var…
Lütfen, herkes provakasyonlara karşı dikkatli olsun ki, yeni çocuklarımız, gençlerimiz, insanlarımız ölmesin…
İyi haftalar
Umut Vakfı
Bu Yazıya Hiç Yorum Yapılmadı.
SİZ DE YORUM YAZIN