Birleşmiş Milletler (BM) Genel Kurulu 16 Aralık 1977 tarihinde; 8 Mart’ı “Dünya Kadınlar Günü” olarak ilan etti… Bu günün uluslararası kadınlar günü ilan edilmesindeki amaç; dünya genelinde cinsiyet eşitsizliğinin önüne geçerek insan hakları temelinde kadınların; siyasi ve sosyal bilincinin geliştirilmesine, ekonomik, siyasi ve sosyal hayatta başaralı olmalarına katkı sunmak ve kutlamaktı… Ki pek çok ülkede kadınlar pek çok temel haklarından yoksunlardı…
Ancak BM, 1977 tarihinde uluslararası Dünya Kadınlar Günü’nü ilan etmiş olsa da, belirlediği 8 Mart Dünya Kadınlar Günü’nün tarihi; 1857 yılında Amerika Birleşik Devletleri’nde bir tekstil fabrikasında yaşanan grevde 129 kadının polis kıskacına alınması sonucu çıkan yangında can verdiği katliama dayanıyor…
İlginçtir ki; 8 Mart 1857 tarihindeki tekstil fabrikası yangınında ölen kadın işçiler anısına 8 Mart’ın Dünya Kadınlar Günü olarak anılması önerisini ilk olarak bu olaydan 53 yıl sonra 1910 yılında Danimarka’nın Kopenhag şehrinde düzenlenen bir konferansta sosyalist bir kadın, Alman Clara Zetkin önermiş ve 17 farklı ülkeden 100 kadın oy birliğiyle bunu kabul etmişti…
Ve 1857 yılından bu yana dünyanın pek çok ülkesinde kutlanan bugün, sonunda 1977 yılındaki Birleşmiş Milletler Genel Kurulu toplantısında Kadın Hakları ve Uluslararası Barış günü olarak kararlaştırıldı ve kadınların haklarının verilmesinin dünya barışını güçlendireceği kabul edildi…
Yani aslında 8 Mart Dünya Kadınlar Günü bugün çeşitli kesimlerce farklı amaçlarla da kutlansa özünde; 129 kadın işçinin ölümüne dayandığı için bir anlamda “Dünya Emekçi Kadınlar Günü”dür…
Zaten kadın dediğimizde; hepimiz bir an durup düşünürsek kadın anadır, kadın eştir ve kadın evde de bir emekçidir…
Ve kadınlarla erkekler cinsiyet ayrımcılığı yapmadan yan yana, omuz omuza mücadele etmelidirler…
Bugün dünya geneline baktığımızda aslında Kurtuluş Savaşı’nda erkeğiyle omuz omuza savaşan, savaş alanına sırtında mermiler, toplar taşıyan, her alanda yararlılıklar gösteren Türk kadını dünyanın pek çok ülkesinden daha şanslıdır…
Neden? Diye soracak olursanız…
Kurtuluş Savaşı’nda cephede birlikte savaştığı Büyük Komutan Mustafa Kemal Atatürk’e sahip olmasıdır…
Ki o büyük komutan; Türk kadının cepheden cepheye koşmasını, erkeğiyle omuz omuza savaşmasını görmüştür ve asla bu yararlılıklarını unutmamıştır. Kadınların savaş biter bitmez ikinci konuma, yani arkaya itilmesine izin vermemiş. Bir yandan ülkemizin temellerini savaş sırasında Türkiye Büyük Millet Meclisi’ni kurarak atarken bir yandan da cinsiyet ayrımcı tüm politikalardan vaz geçilmesi için önemli uygulamalara, kararlara imza atılmasını sağlamıştır…
Erkekler kadar kız çocuklarının da eğitimine önem vermiş, onların toplantılara katılmasını sağlamaya, toplantılarında ön saflara oturtmaya öncelikle özen göstermiş.
Savaş sonrası yeni bir ülke kurarken art arda yapılmasını sağladığı devrimler sırasında kadınların da haklarına ve özgürlüklerine kavuşmasını sağlayıcı uygulamalara, kanunlara büyük önem vermiştir. Ki dünyanın pek çok ülkesinde bugün bile kadınların seçme ve seçilme hakkına sahip olmadığını düşünürsek Türk kadını; 3 Nisan 1930 tarihinde belediye seçimlerinde seçme ve aday olma hakkına kavuşmuştur Atamız sayesinde…
Dört yıl sonra da yani 5 Aralık 1934 tarihinde de; yine Mustafa Kemal Atatürk öncülüğünde Türk kadınına “Milletvekili Seçme ve Seçilme Hakkı” veren yasa kabul edilmiştir.
Yani Türk kadını aslında 5 Aralık 1934 tarihinden beri Kadınlar Gününü kutluyor… BM ise ancak 1977 yılında Dünya Kadınlar Günü’nü ilan etmiştir…
Umut Vakfı olarak; Tüm kadınların kadınlar gününü kutlarken şunu hatırlatmakta yarar var diyoruz:
Türkiye Cumhuriyeti’nin nüfusunun yarısını kadınlar, yarısını ise erkekler oluşturuyor… Yani ülke nüfusunun yarısını oluşturan kızlarımız, kadınlarımız Atatürk sayesinde, BM’nin dünyanın her yerindeki kadınların sosyal, siyasal ve ekonomik hayatta katılabilmesini sağlamaya yönelik adım atmasından yaklaşık yarım asır önce özgürlüklerine, haklarına kavuşmuşlardır…
Mustafa Kemal Atatürk’ün şu sözleri çok önemlidir: “Kadınlarımız ilim ve fen sahibi olacaklar ve erkeklerin geçtikleri bütün öğretim basamaklarından geçeceklerdir. Kadınlar toplum yaşamında erkeklerle birlikte yürüyerek birbirinin yardımcısı ve destekçisi olacaklardır. Ey kahraman Türk kadını, sen yerde sürünmeye değil, omuzlar üzerinde göklere yükselmeye layıksın.”
Gördüğünüz gibi Atatürk daha bu ülkeyi kurarken, cinsiyet ayrımcı söylemlerden uzaklaşarak kadın ve erkek eşitliğini vurgulamıştır…
Yani dünyanın pek çok ülkesinde kadınların zorlukla, mücadele ederek aldıkları haklarını Mustafa Kemal Atatürk, Türk kadınına Kurtuluş Savaşı sonrası adeta bir altın tepside sunmuş, yollarını açmıştır…
Ancak günümüzde dünyanın pek çok yerinde gerici zihniyet ilerleyen çağa rağmen kadınları yine ikinci plana itmeye, erkeğinin kölesi olma konumuna getirmeye çalışıyor. İşte Afganistan örneği… Amerika’nın bu ülkede yarattığı Taliban, yine aynı ülke tarafından yaratılan Hizbullah’la savaşıyormuş görüntüsünde kadınların tüm haklarını kısıtlıyor. Kızların üniversiteye gitmesini engelliyor…
Ve ülkemizde kadın cinayetleri sürüyor. Kadınlar çeşitli gerekçelerle öldürülüyor… İşte size bugünden birkaç haber:
İstanbul Beyoğlu’nda yalnız yaşayan bir kadın kendisini darp edip, parasını alanlar tarafından domuz bağıyla bağlanarak öldürüldü. İzmir Torbalı’da eşinden boşanan kadın, üç çocuğunu görmeye birlikte gittiği iki polisin yanında kocası tarafından bıçaklanarak öldürüldü… Ve yanlış göç politikası sonucu ülkemizde bulunun bir Afgan kadın Konya Ereğli’de öldürülüp toprağa yarı gömülmüş olarak bulundu…
Atatürk’ün yaklaşık bir asır önce tüm haklarını altın tepside sunduğu Türk kadını bugün yaşadığı olumsuzlukları hak etmiyor, diyoruz…
Ve hak ettiği yeri bulmak istiyor ise de; Atatürk’ün kendisine altın tepside sunduğu haklarına bir göz atması ve öncelikle bir birey olduğunun farkına varıp kendisini ve evlatlarını iyi yetiştirerek haklarına sahip çıkması da bugün sanırız kadınların kendisine düşüyor…
Tüm kadınların Dünya Kadınlar Günü kutlu olsun…
Aydınlık yarınlara…
Umut Vakfı
Bu Yazıya Hiç Yorum Yapılmadı.
SİZ DE YORUM YAZIN