Post image
Dualarla Adli Yıl ve Yargıtay Binası Açılışı

 

Fikret İLKİZ 

Allah herkesin dualarınızı kabul etsin, dua edenleriniz çok olsun…

Bu yıl yüksek dereceli hakimlerin ve savcıların davetli olduğu, cüppeleriyle katıldığı Yargıtay binasının açılış töreni ile adli yıl açılışı dualarla yapıldı.  191 dönümlük bir alan üzerinde kurulan Yargıtay yeni binası 422 bin metrekareyi aşkın kapalı alana sahip ve 10 bloktan oluşuyor.

Yargıtay üyelerinin gözü önünde Cumhurbaşkanının sol yanında dua eden Diyanet İşleri Başkanı, sağ yanında ise cüppesiyle ayakta ellerini açmış dua eden Yargıtay Başkanı olduğu halde “âmin” demeye hazır dinlemeleriyle oturan Yargıtay üyeleri…

Kalkıp giden yok, herkes dinliyor! Davetliler arasından kalkar giden olursa ayıp eder…

Dua bittikten sonra “âmin” diyenleriniz çok olsun… Olmuştur mutlaka!

Mekânımız cennet, yeni Yargıtay binanız hayırlı uğurlu olsun!

Türkiye’de laiklik var mı? Var tabii. Varsa böyle bir açılış yapılabilir mi?

Yapılamaz, yapılmaması gerekir(di).

Anayasanın 24. Maddesine göre; herkes vicdan, dini inanç ve kanaat hürriyetine sahiptir. Bu hak ve özgürlük yine Anayasanın 14. Maddesinde yer alan insan haklarına dayanan demokratik ve laik Cumhuriyeti ortadan kaldırmayı amaçlayan faaliyet biçiminde kullanılamaz. İbadet, dini ayin ve törenler prensip olarak serbesttir. Ayrıca “Kimse, ibadete, dini ayin ve törenlere katılmaya, dini inanç ve kanaatlerini açıklamaya zorlanamaz; dini inanç ve kanaatlerinden dolayı kınanamaz ve suçlanamaz” (Anayasa Mad. 24, fıkra 3).

Laiklik, dinin devlet işlerinde egemen ve etkili olmasını, siyasî ve hukuki bir güç olmasını engeller. Lâiklik, toplum huzuru ve milli dayanışma ve insan haklarına saygıyı temin için öngörülmüş temel ilkedir. Lâiklik din düşmanlığı değildir, düşünce tarzıdır ve davranış biçimidir. Herkes inançlarında özgürdür, devlet buna müdahale etmez. Devlet işlerinde egemen olan zihniyet bilim ve akıldır. Lâik Devlet, kimsenin inancına bakmaksızın, yurttaşlarına eşit davranan, yan tutmayan devlettir.

Gerçek demokrasi özgürlük ve eşitliktir; lâikliğe dayanır. Laiklik yoksa, demokrasi hiç yoktur.

“…Atatürk Devrimlerinin hareket noktasında lâiklik ilkesi yatar ve devrimlerin temel taşını bu ilke oluşturur. Başka bir anlatımla lâiklik açısından verilecek en küçük ödün, Atatürk devrimlerini yörüngesinden saptırarak, yok olması sonucunu doğurabilir.” [i]

Laiklik hukuki bir kavramdır, din ve ruhbanlıkla ilgisi olmayandır.  Hukuki açıdan lâiklik; din işleri ile dünya işlerini ayıran rejimdir. “Hukuki yönden, klasik anlamda lâiklik, din ve Devlet işlerinin birbirinden ayrılması anlamına gelmektedir. Ayrılık, dinin Devlet işlerine, Devletin de din işlerine karışmaması biçimindedir…[ii]

Anayasanın Başlangıç kısmı, Anayasa’nın dayandığı temel görüş ve ilkeleri belirtir. Anayasa metnine dahildir ve Anayasa’nın diğer hükümleri ile eşdeğerdedir (Anayasa Madde 176). 1982 Anayasası’nın ‘Başlangıç’ kısmında lâiklik ilkesinin gereği kutsal din duygularının, Devlet işlerine ve politikaya kesinlikle karıştırılmayacağı hakkındaki ilke dahi artık eskisinden daha geniş yorumlanmaktadır.

Laiklik aslında din ve devlet işlerinin birbirinden ayrılması olarak dar anlamda bir tanımlanamaz.

Anayasa Mahkemesinin Refah Partisinin kapatılması hakkındaki 16.01.1998 tarihli [iii]  kararında yazılı aşağıdaki bazı alıntılar görüşümüzü özetliyor:

“Lâiklik, din ve devlet işleri ayrılığı biçiminde daraltılamaz. Boyutları daha büyük, alanı daha geniş bir uygarlık, özgürlük ve çağdaşlık ortamıdır. Türkiye’nin modernleşme felsefesi, insanca yaşama biçimi ve insanlık idealidir. Lâik düzende, özgün bir sosyal kurum olan din, devlet kuruluşuna ve yönetimine egemen olamaz. Devlete egemen ve etkin güç, dinsel kurallar ve gerekler değil, akıl ve bilimdir. Din, kendi alanında, vicdanlardaki yerinde, Tanrı-insan arasındaki inanç olgusudur. Kişinin iç-inanç dünyasının düzenleyicisi olan dinin, devlet işlerinde yasal düzenlemelerin kaynağı ve dayanağı olması düşünülemez.”

“Dinsel düşünce ve değerlendirmelerin geçerli olduğu dine dayalı toplumlarda, siyasal örgütlenme ve düzenlemeler dinsel niteliklidir. Lâik düzende ise din, siyasallaşmadan kurtarılır; yönetim aracı olmaktan çıkarılır, gerçek, saygın yerinde tutularak kişilerin vicdanlarına bırakılır. Dünya işlerinin lâik hukukla, din işlerinin de kendi kurallarıyla yürütülmesi, çağdaş demokrasilerin dayandığı temellerden biridir. Kamusal düzenlemelerin dinî kurallara göre yapılması düşünülemez. Düzenlemelerin kaynağı dinî kurallar olamaz.”

“Lâikliğin, insana, dine saygısı, dinî kendi yerinde tutan anlayışı, akla, bilime, sanata, çağdaş yönetim biçimine ve tüm uygar gereklere kapıyı açmıştır. Demokrasi, şeriat düzeninin karşıtıdır. Çağdaşlığın göstergesi olan bu ilke, Türkiye Cumhuriyeti’nde ‘ümmet’ten’,ulus’a geçmenin de itici gücü olmuştur.”

“Demokrasiye geçişin de aracı olan lâiklik, Türkiye’nin yaşam felsefesidir. Lâik devlette, kutsal din duyguları politikaya, dünya işlerine, hukuksal düzenlemelere kesinlikle karıştırılamaz.”

Son bir örnek Yargıtay’dan…

Hatırlayan mutlaka vardır; Yargıtay 9. Ceza Dairesi’nin “Yehova Şahitleri” kararı din ve vicdan özgürlüğü ile ilgilidir. Ankara Devlet Güvenlik Mahkemesi’nin, “Yehova şahitleri bir din değildir … Din olmadığından dine ve dindara tanınan haklardan, inanmak ve inandığının gereğini yerine getirebilmek ve dinin propagandasını yapabilmek haklarından istifade edemezler” şeklindeki kararı Yargıtay tarafından bozulmuştur. Yargıtay’ın bozma kararındaki gerekçesi şöyledir: “Din ve vicdan hürriyetinin tabii sonucu olarak mevcut veya sonradan ortaya çıkabilecek dinler arasında ayırım yapılmamış, herhangi bir dine inanıp inanmamak vatandaşın özgür iradesine bırakılmıştır. Bu nedenle kişiler evrensel olsun olmasın, herhangi bir dine inanmakta Anayasanın 24/son maddesinde konulan genel sınırlamayı aşmamak kaydıyla serbesttirler. Anayasal haklardan yararlanabilmek için inanılan görüşün müstakil bir din olması da gerekmez. Dinsel nitelikte olması yeterlidir. Kaldı ki, bir dinsel görüşün zorunlu bir model ölçü alınarak, bu modele uyması halinde müstakil bir din oluşturacağını ve anayasal haklardan yararlanacağını kabul etmek laiklik ilkesine ve anayasanın 24. maddesinde yer alan “herkes vicdan, din inanç ve kanaat hürriyetine sahiptir.” ana kaidesine aykırıdır.

Devlet Güvenlik Mahkemesi, Yargıtay’ın bu kararına karşı kendi kararında direndiğinden, konu Yargıtay Ceza Genel Kurulu’na gelmiş, Genel Kurul, 26.5.1985 gün ve E. 85/ 9-596 ve K.86/ 293 sayılı kararı ile 9. Dairenin görüşlerini benimsemiştir.[iv]

Yargıtay’a kimler gitti, kimler nasıl Yargıtay üyesi seçildi?

Nasıl Yargıtay üyesi olunursa; mübarek olsun!

Herkesin gözleri önünde Cumhuriyetin tüm kazanımlarının reddiyatı üzerine kurulu bir düzene geçiş isteyenlerin dualarıyla açılan bir adli yıl; katılanlara hayırlı uğurlu olsun…

Bir gün soran olursa eğer… Yargıtay binasının açılış töreninde, 2021 adli yıl açılışında mıydınız?

Ellerinizi açıp dualar ettiniz mi? Hiç ayıp değil ki… İnançlı olmak hakkınızdır.

İşte şimdi etik ilkelere uygun olarak göründüğünüz gibi oldunuz.

Neden katıldınız? Mecbur muydunuz? Evet mecbursunuz. Davetlisiniz çünkü! Devletin davetine icabet etmemek ayıp olur!

Hem de koskocaman yeni Yargıtay binasının açılışında bulunmak iyi bir şey…

Eğer bir gün, herhangi bir mahkemede davaya duruşma dualarla açılırsa; kimse şaşırmasın.

Tehlikenin farkında mıyız?

Yasama, yürütme ve yargı hep birlikte… Beraber, denge içinde ve uyumlu! Dualarla adli yılı açtılar.

Latince ”Primus İnter Pares” / “eşitler arasında önde gelen” demektir. Aslında önde gelmekten ziyade “Yargı” Devletin diğer organlarından üstün demektir.[v]

Ama artık “üstün” değil, eşitler arasında önde gelmiyor… Arkalarda bir yerlerde!

Yargının bizatihi kendisi, eşitler arasında önde gelen gücünü ve gerçek üstünlüğü istemelidir.

Ama istemiyor!

Yargının bağımsızlığı yanında tarafsızlığını istemek için dualar etmek, âmin demek yetmiyor.

Kuvvetler ayrılığı ilkesiyle yargının rolü kuvvetlenmiyor. Aksine güçsüz ve eşitler arasında bile en sonda yer alıyor, yok sayılıyor.

Alkışlıyor musunuz, dualar edip âmin mi diyorsunuz?

Artık adli yıl açılışı yok! Yapmayın zaten!

6 Eylül 2021

[i] AYM 25.10.1983 gün ve 2/2 sayılı kararından

[ii] Anayasa Mahkemesi, 21.10.1971, 53/76 ‘AKMD, sayı 10, sh.61

[iii] AYM Kararı Esas Sayısı:1997/1 (Siyasî Parti Kapatma), Karar Sayısı:1998/1

[iv] Prof. Dr. Fazıl SAĞLAM. Yargı Hakkında Bilmediklerimiz yazısında yer alan karar.

[v] ÖZAY, İl Han. Primus İnter Pares Yargı ve Bağımsızlığı İHFM C.LV s 4 1997 Sayfa 17-23

Bu Yazıya Hiç Yorum Yapılmadı.

SİZ DE YORUM YAZIN