TUĞÇE MADAYANTİ DİZİCİ
Clint Eastwood’un yönetmenliğini üstlendiği American Sniper-Keskin Nişancı, Amerika’da vizyona girmesiyle, hikâyesindeki ırkçı, militarist ve propagandist bulunan dilden dolayı tartışmalar başlatan bir film oldu.
Eastwood’un sağcı, Amerikan milliyetçisi yönünü her zaman biliyordum. Amerika’da PBS’te çalıştığım dönemlerde kanala röportaj çekimi için gelmişti ve “ünlü” kavramının ne olduğunu bu tanışmada anlamıştım. Gerçek hayatta da aynı filmlerindeki gibi soğukkanlı, usta dingin haliyle beni büyülemişti. Bir insan bu kadar önemli olup, bunu bu kadar sindirebilir mi, bu kadar alçakgönüllü olabilir mi demiştim. Benim için zirvelerde yer alan Clint Eastwood, ne oldu, nasıl oldu da Warner Bros. tarafından ikna edilip “Amerikalıların hayatı daha değerlidir” diye bağıran bu filmi çekebildi bilemiyorum. Son dönemlerde IŞİD’in estirdiği rüzgârla kendisini bu kadar bağnaz noktada bulmuş bile olsa, inanmakta zorlanıyorum. Keşke film ilk önce planlandığı gibi Steven Spielberg tarafından çekilmiş olsaydı, en azından aksiyonu daha çok olurdu, bir denge oluşurdu ve bu denli rahatsız etmeyebilirdi. Çünkü Eastwood’un filmlerine özgü bir tarzı vardır. Bu tarz kısaca abartısızlık olarak özetlenebilir. Bu abartısız tarz, hikâyenin üstlendiği dramı sakinlikle verir. Ancak bu sefer yönetmenin bu tarzı ile bu filmin hikâyesi son derece yanlış bir yere dokunmuş ve ‘çocukları vuruyoruz çünkü onlar bomba taşıyorlar’ gibi inanılmayacak cehalette bir mesajla nihayetlenmiş.
ZORAKİ KAHRAMAN – Film, 11 Eylül olayından sonra ABD’nin Irak’ın işgali sırasında, vatansever duygularla Amerikan Donanması’na katılan Chris Kyle’ın ‘American Sniper: The Autobiography of the Most Lethal Sniper in U.S. Military History’ otobiyografisinden sinemaya uyarlanmış. Filme konu olan Chris Kyle (Bradley Cooper) bir redneck, avcı ve kovboy. Önce ordu içinde ardından Amerikan halkı tarafından ilan edilen bir kahraman kendisi. Kovboyluk yapan Chris Kyle 11 Eylül’ü televizyondan izleyerek ülkesini korumak için askere yazılıp Irak’a gidiyor. 160’ı tescilli toplamda 255 kişiyi öldürmesiyle tanınan keskin nişancı Chris’i askerde çatışmada ve sivil hayatta aile babası olarak izliyoruz. Ordu turları arasında ailesine döndüğü sıralarda vicdanen rahatsızlık çekiyor ve arkada bıraktığı askerleri düşünerek ıstırap çekiyor. Chris’in üzerindeki savaşın olumsuz etkilerini sadece basit ve ezber kokan birkaç sahnede görüyoruz. Yani neden bu kadar öldürme heveslisi olduğunu ve bu kadar insanı öldürmenin kendisinde yarattığı hasarları anlamıyoruz.
ORTADOĞULULAR
Filmde önemsediğim ve Eastwood’u da aklamamı biraz olsun sağlayacak bir iki sahne mevcut. Bunlardan birinde Irak savaşı dönüşünde Chris’in oradan dönen kardeşi ile karşılaştığı sahnede kardeşinin savaşın korkunç bir şey olduğunu söylemesi. Bir diğer sahnede Chris’in asker arkadaşının savaşı üstünkörü de olsa sorgulaması… Tüm bu sahnelerde Chris’in yüzünün aldığı ifade ile Chris’in bunları anlamlandıramadığını ve hasarlı karakterindeki kurtarma, erkeklik mevzusu ile sorgulamaya girmeden devam ettiğini görüyoruz. Bu duygusal cahilliğini gördükten sonra, Irak’ta düelloya girdiği Ortadoğulu keskin nişancının Iraklı değil de, Suriyeli olduğunu öğrendiğindeki şaşkınlığı da Chris’in entelektüel cahilliğini bize göstermek için yerleştirilmiş bir sahne… Ortadoğu’da geçen Amerikan filmlerine alışığız. Ancak bu filmlerde numunelik bile olsa iyi bir Ortadoğulu hep bulunurdu. Bu filmde çocuk, kadın hepsi, barbar, hepsi terörist. Filmde beni çok sinirlendiren bir sahne var. Bu sahnede iftar sofrasına Amerikan askerlerini davet eden bir Müslüman’ın bile kötü niyetli olduğu gösterilmekte. Bunu gördükten sonra zaten bu film benim için bitmişti.
DERİN AKADEMİ
Amerika her dönem propaganda filmleri üretmiştir. Üretmekle kalmayıp en üsttekiler tarafından övülmüştür. Michelle Obama’nın Oscar gecesinde uydu yayınıyla bağlanıp ödülü ‘Argo’ filmine takdim edişini hatırlayın. First Lady, birkaç hafta önce gaziler ile ilgili bir programda, filmin başrol oyuncusu Bradley Cooper ile birlikte bu filmi de göklere çıkardı. Son olarak gerçek Chris’e gelince, onu biraz araştırınca anlaşılıyor ki, insan öldürmeyi çok normal bulan, ülke sınırları dışındaki herkesi özellikle Müslüman olanları düşman olarak gören birisi. Verdiği röportajlarda insan öldürmenin sinek öldürmek kadar kolay olduğunu ve hatta Katrina kasırgası sırasında yağmacıları öldürdüğünü gururla söyleyen biri (ki bunun bir yalan olduğu da anlaşıldı). Tüm bu mevzunun en garip tarafı ise Chris’in hayata veda ediş şeklinde gizli. Sen koca okyanusları geç ve gel bir derede boğul. Buna absürt denmez de ne denir?
(Birgün Kültür Sanat, 23.02.2015)
Bu Yazıya Hiç Yorum Yapılmadı.
SİZ DE YORUM YAZIN