Post image
Çocuklar için tehlike akıllı telefonla başladı

 

Dr. Mark Hyman ve bu haftaki konuğu sosyal psikolog Dr. Jonathan Haidt anne babaları uyarıyor: “Ergenlerde depresyon ve anksiyete 2015 sonrası arttı. Çünkü akıllı telefonu ellerinden bırakmaz oldular. Oysa Silikon Vadisi’ndeki şirketlerin yöneticileri çocuklarına akıllı telefon kullandırmıyor. Çözüm basit. Okullara telefon sokmayın, 16 yaşından küçüklere akıllı telefon vermeyin.”

Çocuğunuza 16 yaşına kadar akıllı telefon vermeyin

Facebook, Instagram ve TikTok sonrası çocuklarımıza neler oldu? Bu platformlardan nasıl etkileniyorlar? Bu haftaki konumuz çocukların depresyon, anksiyete gibi sorunlarında sosyal medyanın rolü.

Öncelikle, mesele sosyal medyadan ibaret değil. ‘Telefonla geçen çocukluk” daha doğru bir kavram olabilir. Bu durumun eğitim, bilişsel gelişini ve fiziksel sağlık üzerinde etkileri var.

Çocuklarda ve ergenlerde anksiyete, depresyon, hatta intihar oranlarında ciddi artış görüyoruz. Çünkü yoğun sosyal medya kullanımı ile depresyon ve anksiyete doğrudan bağlantılı.

Bugün çocuklarımızın bilincini Instagram, TikTok, YouTube gibi birkaç şirket kontrol ediyor. X (Twitter) ise ruh sağlığı sorunlarında rol oynuyor gibi görünmüyor. Esas sorun video içerikler ve kısa videolar.

Çözüm yolları çok bariz görünüyor. Okula telefon 16 yaşından küçüklere akıllı telefon vermemek, çocukların dışarı çıkıp oynamasını, takım sporları yapmasını sağlamak.

 

 

Dr. Mark Hyman: Merhaba. Bu hafta çocukların depresyon, anksiyete gibi sorunlarında sosyal medyanın rolünü ele alacağız. Facebook, Instagram ve TikTok sonrası çocuklarımıza neler oldu? Bu platformlardan nasıl etkileniyorlar? Bu sorulara cevap arıyoruz.

Hoş geldin, Jonathan. Çocuklarda ve ergenlerde anksiyete, depresyon, hatta intihar oranlarında ciddi artış görüyoruz. Neden böyle bir durumla karşı karşıyayız? Sence en önemli faktörler neler?

Dr. Jonathan Haidt: Bugünlerde birçoğumuz aynı soruları soruyoruz. Yoğun sosyal medya kullanımının özellikle kız çocuklarını etkilediği yönünde tartışmalar var. Öncelikle, mesele sosyal medyadan ibaret değil. ‘Telefonla geçen çocukluk’ daha doğru bir kavram olabilir. Bu durumun eğitim, bilişsel gelişim ve fiziksel sağlık üzerinde etkileri var.

2012 yılından önce üniversiteliler arkadaşlarıyla dışarı çıkmak, içki içmek, eğlenmek istiyordu. Ama sonra tuhaf bir değişiklik oldu. 2014, 2015 yıllarından sonra üniversiteye gelenlerde kırılganlık, korku, kaygı çok daha yüksek oranda görülmeye başlandı.

Çocuklar çok kolay inciniyordu. Aynı dönemde Facebook’ta geçirilen sürelere bakmaya başladık. Bunlar ergenlikte sosyal medyaya maruz kalan ilk kuşaktı. Sorun giderek kötüleşti. Benim ve başka uzmanların yaptığı çalışmalarda yoğun sosyal medya kullanımı ile depresyon ve anksiyete arasında ilişki olduğu, takım sporları gibi gerçek dünyadaki etkinliklere katılan çocukların bu etkiden korunduğu tespit edildi.

Başka çocuklarla bir arada olmak yerine telefon başında vakit geçiren çocukların en çok depresyon yaşayanlar olduğu görülüyordu.

2013’ten beri bu yöndeki trend sürüyor. Üstelik sadece Amerika’da değil. Gelişmiş ülkelerin çoğunda aynı sorun söz konusu. 2010’ların başından beri gençlerdeki depresyon ve anksiyetenin arttığına şahit oluyoruz.

Bunun üzerine deneylere başladık ve bir grup üniversite öğrencisinin sosyal medya kullanımını bir ay boyunca azalttık. Diğer gruba ise müdahalede bulunmadık. Etkiler ortada. Aslında öğretmenler ve okul müdürlerinin yüzde 80 ila 90’ı da telefonu sorun olarak görüyor. Yani her yönden kanıtlar mevcut. Bu da telefon kullanımı ile bozulan ruh sağlığı arasında sadece bir korelasyon değil, bir neden-sonuç ilişkisi olduğunu gösteriyor.

Biz de yaptığımız deneylerde aynısını gözlemledik. Bıraktırma deneylerinin süresini biraz uzatmak gerekiyor, çünkü aksi halde net bir fikir vermiyor. Bir haftadan uzun süre boyunca sosyal medyayı bırakmanın ruh sağlığına ciddi faydaları olduğu görülüyor.

Farklı düşünenler de var. Onlar bugünkü psikolojik sorunlarla ilgili olarak eşitsizlik, iklim değişikliği, ırkçılık ve Donald Trump gibi etkenleri öne çıkarıyor.

Dr. Mark Hyman: Hepsinin çorbada tuzu olabilir.

Dr. Jonathan Haidt: Elbette. Ama neden tüm bunlar Obama’nın ikinci döneminde değişti? Birinci Obama döneminde gençliğin ruh sağlığı normalken her şey ikinci dönemde mi çığırından çıktı? Üstelik meselenin ABD’den ibaret olmadığını biliyoruz.

Dr. Mark Hyman: Bu yüzden sen ana sebep olarak Facebook, Twitter ve Instagram’ın çıkışını görüyorsun.

Dr. Jonathan Haidt: Biraz daha net söyleyelim. Facebook 2003 veya 2004’ten beri var.

Dr. Mark Hyman: Ama ‘beğen’ ve ‘paylaş’ butonları sonradan ortaya çıktı.

Dr. Jonathan Haidt: Kesinlikle. İnternet 1990’lardan beri var. Başlarda herkes giriyor, kimsenin ruh sağlığı bozulmuyordu. Keşfedilecek bir yerdi ve harikaydı. Kimse çocukların burada vakit geçirmesini kötü bir şey olarak görmüyordu. 2000’ler de benzer geçti. İnternet hala merkezileşmemiş bir yapıydı.

Sonrasında fiber optik kablolarla birlikte internet hızı arttı ve sosyal medya geldi. Bugün çok daha merkezileşmiş bir internet var. On yıl önce internet üç dört şirketin hakimiyetinde değildi. Bugün çocuklarımızın bilincini Instagram, TikTok, YouTube gibi birkaç şirket kontrol ediyor. Özellikle de kısa videolar çok etkili.

X (Twvitter) ise ruh sağlığı sorunlarında rol oynuyor gibi görünmüyor. Esas sorun video içerikler ve kısa videolar. 2011’den önce bu probleme dair bir emare yok. Devamında sosyal medya sadece haber almaktan çok daha farklı bir işlev kazanıyor.

Önceleri insanlarla iletişim kuruyor, sayfalarını görüyordunuz. Onlar da sizinkine bakıyordu. İnsanlarla bağ kurmak genellikle iyi bir şeydir. Ama gençleri daha uzun süre ekran başında tutmayı hedefleyen algoritmalar bu seyri değiştirdi.

Duygusal açıdan etkileyici içerikler giderek arttı. 2010 yılının başında akıllı telefonu olan ergenlerin sayısı çok düşüktü. Facebook’a babalarının bilgisayarından giriyorlardı. Yüksek hızlı internet yoktu. Cep telefonlarının ön kamerası ve Instagram yoktu.

2015’e gelindiğinde ergenlerin ezici çoğunluğunun akıllı telefonu ve ön kamerası, ayrıca Instagram hesabı vardı. Telefonu elden bırakmaz oldular. Bugün Amerikalı ergenler günde 8 ila 10 saatini telefon başında geçiriyor. Buna oyunlar da dahil, ama çoğu zaman zihni tüketen videolar izliyorlar. Şu an bir ergenin yaşamı yatakta uzanıp ekranı kaydırmaktan ve annesinin yemeğe çağırmasını beklemekten ibaret.

Dr. Mark Hyman: Durumun ciddiyeti çoğu zaman gözden kaçıyor. 2005-2017 döneminde majör depresyon semptomları gösteren ergenlerin oranı yüzde 52 arttı. Majör depresyon yaşayanların oranıysa 2005’te yüzde 8.7’yken 2019’a gelindiğinde yüzde 15.7’yi buldu. Bunun topluma getirdiği büyük bedeller var. Üstelik kötüye gidiyor.

Çözüm yolları çok bariz görünüyor. Okula telefon sokmamak, 16 yaşmdan küçüklere akıllı telefon vermemek, çocukların dışarı çıkıp oynamasını sağlamak. Ama bunların nasıl uygulanacağını bilemiyorum, çünkü davramş değişikliğine karşı ciddi bir direnç var.

Dr. Jonathan Haidt: Aslmda kimseyi ikna etmemiz gerekmiyor. Hemen her ebeveyn, öğretmen ve okul müdürü yaşananları görüyor. Bu yüzden ikna etmek yerine net teşhisler koymayı tercih ediyorum. Ne olduğunu ve bunun ne zaman ve neden gerçekleştiğini anlatmaya çalışıyorum.

İnsanlar olup biteni daha iyi kavramlı. Herkesin telefonu varsa telefonu olmayanlar dışlanır. Bu yüzden de kolektif olarak eyleme geçmek gerekiyor. Bazı kullanıcılarda biyolojik bağımlılık seviyesine ulaşmış durumda. Dopamin salgıları buna göre belirleniyor.

Ama büyük çoğunluk için böyle bir durum söz konusu değil. Beyinleri öyle dediği için değil herkes kullandığı için kullanıyorlar ve bırakamıyorlar. Aslında zamanlarını heba etmek istemiyorlar. Neden silmiyorsun diye sorunca da herkes orada cevabını veriyorlar. Yani bu bir sosyal bağımlılık.

İnsanların yüzde 10’u telefonları bırakırsa iletişim kuracak kendileri gibi birini bulabilecekler. Yalnız olmadıklarını görecekler. Ortaokul erken ergenlik dönemine rastladığından özellikle önemli. Beyin gelişimi için çok önemli olan bu çağ, TikTok’ta vakit geçirmek için en kötü zaman. Bunları en azından liseye kadar çocukların hayatından çıkarmalıyız. Aileler bunlar yerine ulaşabilmek için akıllı saat veya akıllı olmayan telefonlardan alabilir. Okullar da telefondan arındırılmalı. Amerika’da bunu yapan okullar var ve böyle hızlı bir sosyal değişim görmek çok anlamlı.

Dr. Mark Hyman: Peki okulda kullanmamak sorunu çözecek mi? Sonuçta eve gidince yine akıllı telefonları olacak.

Dr. Jonathan Haidt: Çözebiliyor çünkü akıllı telefonla ilgili en büyük sorun daima yanınızda olması ve bilgisayarla yaptığınız hemen her şeyin onunla da yapılabilmesi. Bugünkü ortaokul çocukları zaten bilgisayara ihtiyaç duyuyor. Bunda bir sorun yok. Evde bilgisayar açıp işlerini halledebilirler. Nasıl olsa sürekli bilgisayar başında duramıyorsunuz.

Ama telefonlar öyle değil. Günde 16 saat bakılabiliyor. Otobüste, derste, banyoda bakıyorlar. Su geçirmez telefonları duşta bile yanlarına alıyorlar. Bunu liseye kadar ertelesek kötü mü olur?

Yetişkinlerde de depresyon ve anksiyete riski artıyor

Dr. Mark Hyman: Aslında sadece çocuklardan ibaret de değil. Yetişkinler arasındaki depresyon ve anksiyete oranları da giderek yükseliyor.

Dr. Jonathan Haidt: 40-50 yaş arasındaki oranlar genel olarak aynı seyrediyor. Yaşı ilerleyenlerde çok büyük bir artış söz konusu değil. Ben genel olarak Z kuşağının çok etkilendiğini görüyorum. Kız çocuklar ve genç kadınlar arasındaki oranlar ise çok daha yüksek. Hiçbir grup onların yanına yaklaşamıyor.

Dr. Mark Hyman: Tüm bunlar ülkenin ve toplumun geleceğine de etki edecek. Felakete doğru ağır çekimde ilerliyor gibiyiz.

Dr. Jonathan Haidt: Covid-19 ile birlikte durum daha da kötüleşti. Çocuklar gün boyu ekrana bağlandı. En kötü ihtimalle Zoom’a girmeleri gerekiyordu. Covid bitti, ama enkazı kaldı. Oranlarda muazzam bir yükseliş söz konusu.

Kültürel açıdan çocukları sosyal medya üzerinden yaratıcılığa yönlendirme vurgusunun da bir gerçekliği yok. Facebook ve diğerleri bize bunu pazarladı, ama bikinili fotoğraflarınızı almak isteyen tanımadığınız adamlarla veya size bir şeyler satmaya çalışan birileriyle konuşmanın yaratıcılıkla ilgisi yok. Gerçek dünyada çocuklarımıza aşırı korumacı davranırken internette onları yeterince korumuyoruz, ikisi de hatalı ve ikisini de tersine çevirmek zorundayız.

Kültürel açıdan bir dönüm noktasındayız. Bunu daha ziyade geçmişteki alkol, tütün, otomobil ve kumar sorunları gibi ele almak gerekiyor.

Yetişkinlerin yapabildiği birçok şeyi çocukların yapmasına izin vermiyoruz. Neden? Tehlikeli olduğu, cinsellik içerdiği, bağımlılık yaptığı, fiziksel zarar verdiği veya hastalığa yol açtığı için. Sosyal medya bu beş kriterin hepsini içermesine rağmen sınır koyulmuyor.

İnsanlık tarihi boyunca insanlarla bağ kurmak güzel bir şeydi. Yollar yaptık, bağ kurduk. Ticaret, uygarlık, posta hizmetleri böyle mümkün oldu. Elbette hepsi kötüye kullanılabiliyordu ve olumsuz yanları vardı. Ama genel olarak aramızdaki bağlar arttıkça dünya daha iyi bir yere dönüştü.

Bugünkü bağlarımız ise onlara pek benzemiyor. Daha endişeli bir nesil yetişmesine yol açıyor. Mesela Silikon Vadisi’ndeki şirketlerin yöneticileri kendi çocuklarına bu teknolojik aletleri kullandırmıyor ve sınıflarda her şeyin analog olduğu okullara yolluyor. Mantıksız değil. Uyuşturucu satıcıları da çocuklarına uyuşturucu vermez.

Ultra işlenmiş gıdalar nörokimyamızı bozuyor

Dr. Mark Hyman: Biliyorsun ben gıda üzerine çalışıyorum. Bugünkü fiziksel ve ruh sağlığı sorunlarının bir sebebi de yediklerimiz. Çocukların diyetinin kalori açısından üçte ikisinin ultra işlenmiş gıdalardan oluştuğunu gösteren çalışmalar var.

Bunlar gerçek gıdalar değil ve nörokimyamızı bozuyorlar. Beyinde enflamasyona yol açıyorlar. Omega 3 ve B vitaminleri gibi önemli besinlerin eksikliğine neden olup ruh halimizi ve bilişsel işlevimizi olumsuz etkiliyorlar.

Sosyal ilişkilerdeki kopukluk da giderek artıyor. İnsanlar komşularıyla, arkadaşlarıyla konuşmuyor.

Dr. Jonathan Haidt: İç içe geçmiş birçok sorunumuz var. Tek faktörden oluşan bir hikayeden söz etmiyoruz.

Ana sebeplerden biri ultra işlenmiş gıdalar. Son 10-15 yıldaki ruh sağlığı sorunlarında bunun da etkisi var.

Dr. Mark Hyman: Özellikle de işlenmiş nişasta, şeker ve karbonhidratların etkili olduğunu biliyoruz. Bu durum obezite, diyabet ve insülin direncini artırıyor. Ancak sorun sadece fizyolojiyle sınırlı değil. Vücuttaki enflamasyon beyne de sıçrıyor ve duygu durum bozuklukları baş gösteriyor. Hepsi birbiriyle alakalı.

Çocuklar telefonu bırakmıyor, spor yapmıyor, hareket etmiyor. Oynamıyorlar. Bizim zamanımızdaki gibi koşuşturup bisiklete binmiyorlar. Ama diyet de bir etken. İnternetin dev şirketleri ile gıda sektörünün devleri el ele vermiş durumda. Bu sorunu ortadan kaldırmak için de farklı politikalar gerekiyor. Örneğin şu an çocuk yetişkinlerin yüzde 14’ünde belli bir gıdaya bağımlık var.

Çünkü hem ürün sayısı hem de bunlara yönelik pazarlama artıyor. Üstelik bahsettiğim iki sektörün işbirliği de var. Sosyal medyadaki zararlı gıda reklamları çocuklan giderek daha fazla hedef alıyor. Gıda sektörü oyunların ve aplikasyonların içine, işlenmiş gıda reklamları yerleştiriyor.

Dr. Jonathan Haidt: Kız çocuklaın sürekli sosyal kıyaslamaya daha fazla açık olduğundan bırakmalaın daha zor oluyor. Erkek çocuklarında ise bağımlılık daha çok oyunlar ve porno siteleriyle ilgili. Onlar teknolojinin etkisini okuldan ve eğitimden uzaklaşarak hissediyor. Kızların dersleri daha iyi. Daha yüksek notlar alıyorlar. Üniversiteye gitme oranları daha yüksek. Erkeklerde oyun bağımlılnğı dopamin sistemini etkileyerek başka bir şey yapamaz hale gelmelerine yol açıyor. Yetişkinleşmelerini sağlayacak becerileri geliştiremiyorlar.

14 yaşındaki ergenlere baktığımızda sosyal medya açısından kızların durumu erkeklerinkinden çok daha kötü. Ama 28 yaşma geldiklerinde kızlar hayatta daha başardı. Bunun sebebi erkeklerin okuldan ve yaşamdan uzaklaşması.

Dr. Mark Hyman: Peki umut yok mu?

Dr. Jonathan Haidt: Elbette var. İnsanlar kendilerini yönetebilir. Elimizde bir demokrasi var ve bunu koruyabiliriz. Geçmişte demokrasi daha yaygındı, çünkü arkadaşlar kavga edince bunu kendi aralarında çözebiliyordu.

Şu an içinde bulunduğumuz kısır döngüyü de kırabiliriz. 14 yaşından küçüklere akıllı telefon vermemek, 16 yaşından küçüklere sosyal medyayı yasaklamak ve çocuklara gerçek hayatta daha fazla bağımsızlık, özgür oynama alanı ve sorumluluk tanımak çözüm olabilir. Bunları yaparsak çocuklarımız çok daha becerikli, huzurlu ve mutlu olur. Demokratik vatandaşlara dönüşebilir. Bugün yaşadıklarımızın sorumlusu Z kuşağı değil. Teknoloji şirketlerindeki büyükler.

JONATHAN HAİDT

New York Üniversitesi’ne bağlı Stern School of Business’ta görev yapan sosyal psikolog Dr. Jonathan Haidt ahlak ve doğru davranış alanlarında uzman. “Mutluluk Varsayımı” gibi kitaplarıyla geniş kitlelere ulaşan Haidt son yıllarda sosyal medyanın ergenler üzerindeki etkisine dair çalışmalar yürütüyor.

MARK HYMANT

Dr. Mark Hyman gıdaları ilaç olarak kullandığı sağlıklı yaşam reçeteleriyle tanınıyor. Cleveland Clinic Functional Medicine  Direktörü ve The UltraWellness Center’ın kurucusu olan Dr. Mark Hyman’ın eserleri, tam 13 kez New York Times’ın en çok satan kitapları listesinde 1 numara oldu. Cornell Üniversitesi mezunu. The Huffington Post köşe yazarı. CBS This Morning, Today, Good Morning America, The View ve CNN’in düzenli yorumcusu. The Doctor’s Farmacy adlı sağlık ve beslenme sitesinin kurucusu. Hyman’ın doktorlar ve konunun uzmanlarıyla sohbet podcast’leri çok izleniyor. Bu yazı dizisi, Oksijen için bu podcast’lerden derleniyor.

(Oksijen, 18.10.2024)

 

Bu Yazıya Hiç Yorum Yapılmadı.

SİZ DE YORUM YAZIN