Rıfat KIRCI
Çile durumundaki ipliği yumak yapmak veya masuraya sarmak için kullanılan ve bir eksen üzerinde dönen araç. Türk Dil Kurumu’nun elemge tanımı bu. Canan Akyüz’ün romanında ise elemge dünyanın bizzat kendisi, insanlar da çile durumundaki iplik.
Ekim ayında Türk Edebiyatı yeni bir yazar kazandı. Elemge romanıyla Canan Akyüz, kumar, cinayet, tecavüz, ensest ilişki, seks işçiliği gibi durumların olağanlaştığı arka mahallelerde yaşayan illegal insanları anlatıyor bize. Fakat bu insanlar suçludan ziyade suçtan kurtulmaya çalışan, kaderini değiştirmeye çalışan kahramanlar olarak çıkıyor karşımıza. Zamanın akışına ve hayatlarına müdahale edemeyip gelişigüzel yaşamak zorunda kalmış ötekiler. Devletin umursamadığı, çocukların aç, kadınların köle, erkeklerin katil olduğu distopyavari ancak bire bir gerçek yaşamlar. İçerdiği unsurlar nedeniyle yeraltı edebiyatı gibi görünse de Elemge’de yeraltı edebiyatının yıkıcı tutumundan ziyade yeraltından kaçış söz konusu. Kahramanların naif halleri de bu kaçışta yer alıyor.
Kitapta karakterlerin ağzından yazılmış beş ana bölüm var. Bunların yanında bir de her karakterden önce ve sonra konuşan ‘anlatıcı’nın konuştuğu birer sayfalık yedi bölüm. Beş karakter birbirlerinin hayatlarına ucundan değiyorlar. Bu şekilde bakıldığında bir romandan çok, aynı atmosfere sahip bütünlüklü bir öykü dosyası gibi duruyor. Yine türlerin birbirine karıştığı günümüz edebiyatında Elemge’ye roman dememek için hiçbir neden yok.
Romanda her karakterin yaşamı birbirinden farklı olsa da aslında ruhsal bunalımları birbirine çok benzer. Tek istedikleri ise huzur ve normal bir yaşam. Doğası değişmiş insanlar için bu elbette mümkün görünmüyor. İlk kahraman Bekir genelev işletiyor. İlk cümlesi ise şu oluyor: “Ekmek mushaf çarpsın ki hiç istemiyordum bunları yapmayı. Eğer dokunmayıp kendi halime bıraksalardı bakkal olabilirdim bizim mahalleye.” (s.6) Daha sonra adamlarına yakalatıp getirttiği Uraz’a bakarken de aklından şunlar geçiyor: ‘’Buraların bir adama daha ihtiyacı yok bana kalırsa. Kaçsın. Karısı olsun, çoluk çocuğa karışsın. Fırıncılık yapsın mesela’’ (s.13) İçine düştüğü bu çileli hayattan kurtulma isteği, sıradan ve güvenli bir yaşam kurma arzusu kitaptaki bütün karakterlerin ortak özelliği. Ancak ‘anlatıcı’nın da dediği gibi, her şeye kader karar veriyor, biz değil: “Aslında ne yağlı urgana ne yulara benziyor günah fakat yine de fark etmiyor kader için, nasılsa tüm ipler onun elinde.” (s.18)
Romanın kurgusu ise oldukça sağlam işlenmiş. Altı farklı karakterin hikâyeleri ince detaylarla zekice bağlanmış. Karakterlerin birbirine düğümlenen hayatları roman boyunca açılıyor. Romanın kendisi bir elemge aletine dönüşüyor. Mave ve Yazgı diğerlerine nazaran arka mahalleli olmamasına rağmen tekinsiz insanlara sürüklenişleriyle göze batmıyor. Onların duygu durumları alışılagelmiş düzenlere müsait değil. Yazgı bazı yönleriyle Dövüş Kulubü’nün Marla Singer’ına benziyor. Arkadaşının intiharından kendini sorumlu tutmanın getirdiği vicdan azabıyla arkadaşının annesinin duası üzerine kendini Tanrı’nın insafına bırakıyor. Çıldırmanın eşiğinde olan Yazgı arkadaşıyla ilgili gördüğü düşlerden kurtulabilmek için gelişigüzel yaşıyor. Karşıdan karşıya geçerken sağına soluna bakmaması, Nefer ile tanışması gibi durumlar bu nedenle ortaya çıkıyor. Bir barda tanıştığı, hakkında hiçbir şey bilmediği Nefer’e şöyle soruyor: ‘’Beni öldürebilir misin?’’
Mave ise kendini ‘’Ben Mave. Doğuştan âşığım’’ diye anlatmaya başlıyor. Tekinsiz birinin yani Uraz’ın peşine takılıyor ve onunla birlikte sürükleniyor. Genel kurguyla bağlantısını yakalamak oldukça güç bu karakterlerin. Ancak arka mahallenin tekinsiz hayatları ve yüksek yaşamların kuralcı tutumlarının ortasını zihnimizde kurabilmemiz adına yerleştirilen karakterler belki de.
Elemge yeni bir üslup. Cümleler oldukça kıvrak. Duygu tahlili ve aktarımı oldukça gerçekçi. Romanın eleştirilebilecek yanı ise birbirinden farklı altı karakterin ağzından altı farklı hikâye anlatılmasına rağmen üslubun değişmemesi. Mırnav isminde bir kedi beslenen evde Mırnav’ı çocuk, anne ve baba her farklı anlatır. Her birinden başka bir Mırnav dinleriz. Elemge’de ise altı farklı kişi tek dilde konuşuyor. Ancak bu her bölümde farklı duygulara kapılıp gitmenin önünde engel değil.
Canan Akyüz edebiyatımızın gelecek vaat eden yazarlarından. O görmekten, rahatsız olmaktan, nefret etmekten çekinmiyor. O bu elemgenin bir parçası olduğunu biliyor ve göğüs geriyor. Gerçeklere sırtını dönmeyen tavrından dolayı nice sokaklar ve mahalleler onu besleyecek ve yeni romanlarını da okuyacağız belki de.
(Birgün, 19.10.2017)
Bu Yazıya Hiç Yorum Yapılmadı.
SİZ DE YORUM YAZIN