Türkiye genelinde şiddet ve bireysel silahlarla işlenen cinayetlerdeki artış dikkat çekici bir şekilde sürerken son 12 yılda cezaevlerinde yatanların sayısında yüzde 150’nin üstünde artış meydana gelmiş bulunuyor. Uzmanlar, artışın halkın giderek yoksullaşmasıyla bağlantılı olduğunu ifade ediyor.
CHP Genel Başkan Yardımcısı, İstanbul Milletvekili Sezgin Tanrıkulu’nun soru önergesini yanıtlayan Adalet Bakanı Bekir Bozdağ, Türkiye’de 3 Ocak 2014 itibariyle, “toplam kapasitesi 154 bin 240 kişi olan 362 ceza infaz kurumu bulunduğunu” bildirdi. Bakan Bozdağ, aynı tarih itibariyle cezaevlerinde 27 bin 563’ü tutuklu, 118 bin 051’i hükümlü olmak üzere toplam 145 bin 614 kişinin yattığını kaydetti… Cezaevlerinde 43 bin 483 personelin görev yaptığını açıklayan Bakan, halen 72 cezaevinin de yapıldığını bildirdi…
Adalet Bakanlığı Ceza ve Tevkifevleri Genel Müdürlüğü’nün düzenli olarak yayımladığı faaliyet raporuna göre ise 2014 Mart ayı itibariyle cezaevindeki tutuklu ve hükümlülerin sayısı 152 bin 222’ye yükselmiş bulunuyor. Bu rakamla cezaevleri, Cumhuriyet tarihinin en büyük doluluk oranına ulaşmış durumda…
Bu süreç içerisinde çıkarılan 6411 sayılı Yasa ile 15 bin dolayında hükümlü tahliye olurken rapora göre, Haziran ayı itibariyle de, yine 151 bin 047 tutuklu ve hükümlü cezaevinde… Ve her gün gerek bireysel silahlarla işlenen suçlar, gerekse hırsızlık, yankesicilik, sahtecilik, uyuşturucu, fuhuş, dolandırıcılık vs. gibi suçlardan onlarca insan içeri girmeye devam ediyor…
Yani çeşitli düzenlemelerle ceza ve tutukevlerinde kalanların sayıları bir yandan azaltılmaya çalışılsa da suç oranlarındaki patlama nedeniyle cezaevleri bir yandan dolup taşıyor. Maalesef Ceza ve Tevkifevleri Genel Müdürlüğü, amaçlarını “Uluslararası kanunlara ve ulusal mevzuat sistemine bağlı, insan haklarına saygılı olarak cezanın infaz edilmesi; suçluyu toplumdan ayırmak ve suçlunun ıslahını yapmak” olarak açıklarken bazı cezaevlerinde mahkumlar zaman zaman kapasitenin de aşılmasıyla yatacak yer bile bulamıyor…
‘Rahşan affı’ ile boşalmıştı, ama
22 Aralık 2000 yılında çıkarılan ve “Rahşan affı” olarak adlandırılan af sonucu cezaevleri bir anlamda boşalmıştı. Bu tarihte 49 bin 512 olan cezaevleri nüfusu 2002’de 59 bin 429 olarak kaydedildi. Ceza ve Tevkifevleri Genel Müdürlüğü’nün son rakamlarına göre ise 131 bin 080’i hükümlü, 19 bin 967’si tutuklu olmak üzere toplam 151 bin 047’ye çıktı. Ve bu sayı her geçin gün de artıyor…
Ceza İnfaz Kurumları’ndaki tutuklu ve hükümlülerin 144 bin 075’ini erkekler, 5 bin 348’ini kadınlar, bin 624’ünü çocuklar oluşturuyor.
Rakamlar, Türkiye’de en çok suç işleme yaşının 21-39 yaş arasında olduğunu ortaya koyuyor. Cezaevinde yatanların 95 bin 159’u “genç-orta-yetişkin” olarak adlandırılan 21 ile 39 yaş arasında ve bunlardan 92 bin 079’u erkek, 3 bin 080’i kadın.
Suç işlemede, bu yaş grubunu ileri yetişkin olarak adlandırılan 40-64 yaş grubu izliyor. Bu yaş grubunda toplam 44 bin 334 kişi cezaevinde ve bunların 42 bin 360’ı erkek, bin 974’ü kadın.
18-20 yaş grubu, yani “genç”ler üçüncü sırada. 18-20 yaş aralığında 179’u kadın, 6 bin 674’ü erkek toplam 6 bin 853 tutuklu ve hükümlü bulunuyor.
Bu grubu 2 bin 036 tutuklu ve hükümlü ( bin 964’i erkek 72’si kadın) ile 65-79 yaş arası, bin 591 kişiyle (bin 546 erkek ve 45 kadın) 12-17 yaş arası, 125 kişiyle (121 erkek, 4 kadın) 80 üstü ve 78 kişiyle (68 erkek,10 kadın) yaşı bilinmeyenler takip ediyor…
Ateşli silahlarla işlenen suçlar ilk sırada
Ceza ve Tevkifevleri Genel Müdürlüğü cezaevlerinde yatanların “suç profili”ni de çıkardı. Çıkan sonuç “şiddet” olgusunun son yıllarda toplumda ne kadar yayılarak arttığını bir kez daha ortaya koyuyor… Suç profili araştırmasına göre, en yaygın üç suç; “hırsızlık, uyuşturucu ve adam öldürmek”. 331’i çocuk 28 bin 325 kişi hırsızlık suçundan cezaevinde. 177’si çocuk 26 bin 906 kişi uyuşturucu suçundan, 253’ü çocuk 26 bin 163’ü de adam öldürmekten içeride… Aslında, büyük çoğunluğu ateşli silahlarla olmak üzere cana kast suçu “bazı suç gruplarına göre dağılım” sıralamasında 18 bin 697’si adam yaralamaktan, 26 bin 860’ı adam öldürmekten, 2 bin 045’i öldürmeye teşebbüsten toplam 46 bin 905 ile birinci sırada geliyor ki, bu rakam aşağı yukarı 2000 yılında cezaevinde yatanların toplamına yakın ve de bu itibarla düşündürücü… Hatta 1990 ile 1995 arasındaki yıllarla kıyaslandığında ise toplam cezaevinde yatan tutuklu ve hükümlü sayısının ise çok çok üstünde. 1991’de 26 bin 851, 1992’de 31 bin 482, 1993’te 34 bin 805, 1994’te 38 bin 381, 1995’te toplam 46 bin 091 kişinin cezaevinde tutuklu ve hükümlü olduğu düşünülürse bugün cezaevlerinde sadece “adam öldürmeye teşebbüs, yaralama ve öldürme” suçlarından toplam 46 bin 905 kişinin bulunması daha iyi irdelenebilir sanırız…
Yine araştırmaya göre, 304’ü çocuk 11 bin 957 kişi cinsel suçlardan cezaevinde. Bin 780 kişi de fuhuş nedeniyle. Her ikisini toplayınca cinsel suçlardan cezaevinde olanların sayısı ise 13 bin 737.
Öğrenim durumları
Tutuklu ve hükümlülerin 5 bin 128’i okuma yazma bilmiyor, 6 bin 574’ü okur-yazar olmakla birlikte bir okulu bitirmemiş, 63 bin 266’sı ilkokul, 16 bin 839’u ilköğretim, 26 bin 975’i ortaokul veya dengi meslek okulu, 21 bin 917’si lise veya dengi meslek lisesi, 3 bin 850’si yüksekokul veya fakülte, 81’i yüksek lisans, 14’ü doktora mezunu. Geri kalanlar ise öğrenim durumu bilinmeyenler…
Ve cezaevlerinde 418 psikolog çalıştığı belirtiliyor. Sonuç olarak psikolog başına yaklaşık 362 tutuklu ve hükümlü düşüyor…
‘Artış hükümetin ayıbı’
Avukat Uğur Doğru, AKP’nin iktidar olduğu süre boyunca halkın giderek fakirleştiğini, “kişi başına milli geliri 3 katına çıkardık”, “refah düzeyini arttırdık” gibi ifadelerin gerçeği yansıtmadığını ifade etti. Doğru, “Hükümetin yanlış politikaları sonucu işsizlik, yoksulluk ve aşırı borçlanma çığ gibi büyümekte, sosyal facialar, aile dramları, intiharlar ve suçlar giderek artmaktadır. Cinnet vakaları, kadına yönelik şiddet, hırsızlık, gasp tamamıyla ekonomik gidişatla ilintili olaylar. Son 12 yılda halk gittikçe fakirleşti. Refah seviyesini yükseltenler ülkeyi yönetenler oldu. Yoksullaşan vatandaşların büyük çoğunluğu yaşamını devam ettirebilmek adına suç işlemeyi doğru gibi gördü. Cezaevi nüfusunun da son 12 yılda bu denli ciddi bir artış göstermesinin bir diğer nedeni de adalet sisteminin tıkanması ve davaların yıllarca sürmesi. Bu hükümetin ayıbıdır” dedi.
Psikolog Murat Tezcan, her geçen gün ağırlaşan yaşam koşullarının bireyleri suça ittiğini belirtti. Tezcan, suça iten sebeplerin başında yoksulluk ve ailenin parçalanması gibi sebeplerin geldiğini söyledi.
‘Sürekli cezaevi inşa eden ülkenin adaletle sorunu vardır’
Cezaevlerinin içinde bulunduğu durumu değerlendiren Umut Vakfı Yönetim Kurulu Üyesi, avukat Fikret İlkiz, Türkiye’nin ceza hukuku felsefesi olmadığına dikkat çekti. “Cezaevi inşaatlarında yaşanan artışlar bu ülkedeki ceza adaletinin acımasız, yakıcı, ama gerçek yüzüdür” diyen İlkiz, “Sürekli cezaevi inşa eden bir ülkenin adaletle, ceza hukuku ile sorunu var demektir” vurgusunu yaptı ve sözlerini şöyle sürdürdü:
“İnsan temel hak ve özgürlüklerini koruması gereken ceza hukukunuz iflas etmiş demektir. Her sorunu kanun yapmakla çözme yolunu seçerseniz eğer, yaptığınız her kanun beklemediğiniz sorunlar üretir. Örneğin 2005 yılından itibaren yürürlüğe giren Türk Ceza Kanunu 345 maddeden ibaret. Günümüze kadar bu temel kanunun 106 maddesi 18 ayrı kanunla değiştirildi ve değiştirilmeye devam ediliyor. En son cinsel suçlarla ilgili yapılan değişiklikler ve gerekçesi düşündürücüdür. Örneğin10 yıl önce töre cinayetleri ile başlayan değişiklikler, ceza yaptırımlarının ve cezaların infazının ağırlaştırılması çocukların ve kadınların korunmasına çare olmadı. Aksine kadınların ve çocukların cezaevlerindeki nüfusu sürekli arttı, azalmadı.
Ceza Muhakemesi Kanunun 88 maddesi, değişik zamanlarda 14 defa değiştirildi. Gelelim 2005 yılından itibaren yürürlüğe giren cezaevleri ile ilgili Ceza ve Güvenlik Tedbirlerinin İnfazı Hakkında Kanuna… Kısaca İnfaz Kanunu 124 maddeden ibaret, Geçici 5 maddesi var. Günümüze kadar kırk maddesi 14 Kanunla değiştirilmiş durumda. Sorunlar kanun yapmakla çözülmedi ve katlanarak sürüyor.”
Cezaevlerinde insanların yaşadığı perişanlıkların da çığ gibi büyüdüğüne dikkat çeken Fikret İlkiz, bu konuda da şunları söyledi:
“Ziyaretçiniz veya geliriniz yoksa muhtaçsınız demektir. Sigara çay içemezsiniz, elbiselerinizi yıkayacak deterjan, banyoda su ve sabun bulamazsınız. İdarenin verdiği yemek yenilmez olursa, kantinden bir şeyler alamazsınız. Hapiste kaldığınız günler, aylar veya yıllar boyunca aynı giysi ve çamaşırlara mahkûm olabilirsiniz. O zaman başkalarının çamaşırlarını yıkar, para kazanmaya çalışabilirsiniz. Ya da günde 6-7 lira karşılığı hapishanenin çöp ve mutfak işlerinde atölyelerinde çalışmak zorunda kalabilirsiniz. Bütün bu olup bitenler 2014 Haziran ayının sefaletinin örnekleridir ve yaşananlar Ceza İnfaz Sisteminde Sivil Toplum Derneği ( CİSST) ve Kadınlarla Dayanışma Vakfı tarafından açıklandı. Cezaevindeki insanların hapisteki muhtaçlığı, utancımız olmalıdır. Temel ihtiyaçları karşılanmadığı için ‘muhtaç’ duruma düşürülen mahpusların hali Devletin ayıbıdır. Türkiye, kanayan yara cezaevleri sorununu çözmek zorundadır.”
İyi haftalar
Umut Vakfı
YORUMLAR(1)
SİZ DE YORUM YAZIN