Emrah KOLUKISA
Türkiye’deki ilk gösterimini geçen yıl 42. İstanbul Film Festivali’nde yapan ‘Cam Perde’ son yıllarda sinemamızda dikkat çeken filmleriyle (‘Sarı Sıcak’, ‘Çatlak’) tanıdığımız Fikret Reyhan’ın üçüncü uzun metrajlı filmi. Kocasından boşanmış, çocuklu bir kadının içine düştüğü şiddet sarmalını alabildiğine yüksek bir gerilim dozuyla aktaran filmde Selen Kurtaran, Alper Çankaya (her ikisi de festivallerden ödül aldı) ve Uğur Karabulut başlıca rolleri canlandırıyor. Filmde erkek egemen dünyada kızıyla kendine bir hayat kurmak isteyen Nesrin’i canlandıran Selen Kurtaran ve onun yeni erkek arkadaşı Selim karakterini canlandıran Uğur Karabulut ile BirGün TV stüdyosunda bir araya gelip sohbet ettik.
Selen seninle başlayalım, ne de olsa tüm hikâyenin merkezinde senin oynadığın Nesrin karakteri var. Senaryoyu ilk okuduğunda ne düşünmüştün?
S.K.: Senaryoyu okuduğumda bir kadın karakterin bu kadar ağırlıklı ve hikâyenin ortasında olması tabii ki dikkatimi çekti ve bu hoşuma gitti cidden, çünkü bir oyuncu olarak daha önce böyle ağzımı sulandıracak roller karşıma çıkmamıştı. Ardından da Nesrin’in bu ataerkil düzenle ve şiddet, baskı gibi unsurlarla başetme şekli, bunu aslında kendi hayatında farkında olmadan ne kadar normalleştirdiği, bir anne oluşu vesaire, buralar çok dikkatimi çekti ve gerçekten ilk andan beri oynamak isteyerek dâhil olduğum bir iş oldu. Umarım ben olurum diye beklediğim bir işti benim için.
Türkiye’de bu filmdeki gibi, hatta çok daha fazla, çok daha büyük ama anlatılmayan, aile içerisinde gizlenen, üstü kapatılan şiddet hikâyeleri var, değil mi?
S.K.: Hem öyle hem de bu şiddeti yaşayan kadınlar çok fazla anlaşılamadığını da hissediyorlar. Çünkü şiddetin ne olduğuyla ilgili de kafalar karışık. Bir şeye şiddet diyebilmemiz için illa fiziksel olmasına gerek yok. Arkana bakarak yürümek zorunda kalmak da bir şiddet. Ya da üzerinde sürekli tahakküm kurulmaya çalışılması, baskılar vesaire. Ve Nesrin de evet, bunları çok hayatının içinde, günlük rutininde yaşayan ve aslında tek istediği çocuğuyla istediği gibi bir hayat yaşamak olan bir kadın. Ama ne yazık ki, çok tanıdık hepimiz için… Bence her kadının böyle bir hikâyesi vardır. Ben mesela Nesrin’le birebir aynı şeyleri yaşamadım ama senaryoyu okuduğumda, evet, tam olarak anlıyorum diye düşündüm. Biz kadınlar için bu anlamda birbirimizi anlamak erkeklere göre daha kolay.
Uğur sana dönelim biraz da, filmin erkeklerinden biri olarak sen neler hissettin?
U.K.: Filmi izledikten sonra açıkçası kendimle yüzleştim ben. Uğur olarak, filmde Alper’in oynadığı Ömer karakteri gibi erkeklerle bir mesafem var normalde. Bu kadar açık bir şekilde şiddet eğilimi gösteren, erkek dilini sürekli kullanan, çok baskıcı zihniyetlerle hep bir mesafem vardı ama benim oynadığım karakter de bunu içeriyor. Psikolojik anlamda, aslında manipülatif davranabiliyor… Ben de böyle biri olmadığımı düşünüyordum ama bazı anlarda acaba ben de bunu yapıyor olabilir miyim acaba diye düşündüm. Çünkü hepimiz yeri geldiğinde hak savunuruz, dikkat ederiz ama özel hayatımızda yaşarken farkında değiliz. Bu kendimizle yüzleşme eksikliğimiz de olabilir ama bir taraftan da sistem böyle. Yoksa var olamıyorsunuz, yoksa başarılı olamıyorsunuz…
Çok doğru, kadına şiddet çok farklı şekillerde olabiliyor, cinayetten tutun da psikolojik baskıya dek ve filmde bunlarla ilgili çok fazla veri var. Öte yandan bir iki yan karakter hariç filmde kadın yok gibi, yani Nesrin’in dayanışmayı hissedebileceği kadınlar yok. Ne düşünüyorsun, bir eksiklik mi bu?
U.K.: Öyle düşünmedim ben çünkü zaten Nesrin’in etrafında çok fazla insan yok. Çok yoğun ve kendi işini kurmaya çalışan bir kadın… Ablasıyla olan ilişkisi biraz dediğini karşılıyor sanki, yani ablası da aslında ataerkil tarafa daha yakın duruyor ama yine o kadın dayanışmasını az da olsa yapabileceği bir yerde durduğunu da düşünüyorum. Ama sonuçta yalnız kalmış bir karakter Nesrin ve zaten de hep öyle oluyor ne yazık ki.
(Birgün, 27.04.2024)
Bu Yazıya Hiç Yorum Yapılmadı.
SİZ DE YORUM YAZIN