Post image
‘Bizim fişleme dediğimize, MİT istihbarat diyor’

AYSEL SAĞIR 

Fişleme, neredeyse dünyanın her yerinde kullanılan bir izleme ve yönetme metodu. 21. yüzyıla gelindiğinde internetin ve dolayısıyla bilgi ağının genişlemesi, bu metodun devletler tarafından sık başvurulan bir alan haline gelmesini sağladı. Giderek genişleyen bu alanın kontrolü ise yine devletler tarafından sağlanmaya çalışılıyor.

Türkiye’de fişleme ise devlet idelojisinin resmi araçlarından biri haline gelmiş durumda. Hayatın olduğu her yerde, devlet bir şekilde araçlarını çalıştırıyor ve insanlarında en doğal eylemlerini dahi fişlemenin konusu, hatta aracı haline getirebiliyor. Siyasi görüşten cinsel eğilime, mezhep farklılığından bıyık bırakma şekline kadar her “ayrıntı”, devlet tarafından hakkınızda bir fiş oluşturulmasına, yani fişlenmenize yol açabiliyor. Bu kitabı satın almış olmanız dahi devlette bir fişinizin olmasına neden olabilir.

24. dönem TBMM CHP milletvekili ve İnsan Haklarını İnceleme Komisyonu üyesi Hüseyin Aygün, fişle(n)me sorununun algılanması ve yeniden değerlendirilebilmesi için yazdığı bu kitapta, hem geçmişim hem de bugünün izlerini sürüyor. Halkın devlete rağmen ve devletle birlikte varolmakta yaşadığı sanrıların, suçlanmanın ve her an “şüpheli” statüsünde görülmenin zorluklarını dile getiriyor. Türkiye’de Fişlemenin Kısa Tarihi, kendi ülkesinde düşman görülenlerin ve her an bu potansiyeli taşıyanların kısa ama anlamlı öyküsünü belgeleri ve tanıklarıyla anlatıyor.

page_kilicdaroglu39nun-danismani-huseyin-aygun-serbest-birakilacak_431335226

– Kitabınızda gerilere giderek (on yedinci yüzyıl) fişlemenin epistemolojik haritasını çıkarmışsınız. Fişleme özellikle Türkiye’de nasıl uygulanıyor, yasal çerçevesi nedir?

Fişlemenin yasal hiçbir temeli, dayanağı veya kaynağı yok, güvenlik soruşturmasının resmi bir yönetmeliği var. Fişleme herkes için yapılabilir; güvenlik soruşturması kamu görevlileri hakkındadır. Fişleme her yolla yapılır; güvenlik soruşturması sadece sicil kaydı ve mahalli araştırma yöntemine dayanır. Fişlemeyi her kamu kurumu yapabilir; güvenlik soruşturmasını sadece yukarıda belirtilen dört kurum yapabilir. Yani bu durumda her şey fişleme konusu olabilir. Ama fişleme Türk Ceza Kanunu’nda “suç”tur.

– Bu ne anlama geliyor?

Bu, güvenlik soruşturması, yasal bir yetki ve görevin yerine getirilmesi olduğundan, fişlemeyi de “gizli” kamu görevlilerinin yapacağı anlamına geliyor. Yani fişleme, güvenlik soruşturmasının bir parçası ve aracı. Güvenlik soruşturmalarının büyük bir kısmı da -haklarında aleyhe mahkeme kararı veya somut hiçbir kanıt olmadığı halde- sadece fişlerde yer alan olumsuz düşünceler nedeniyle hak kaybıyla doludur.

“FİŞLEME NORMALLEŞTİRİLİYOR”

– Sizin tespitlerinizden de yola çıkarak dünyadaki bütün devletlerin vatandaşlarını fişlediğini bir kez daha hatırlıyoruz. Türkiye’yi bu fişleme sürecinde nereye koyuyorsunuz?

Dünyada fişleme bir realite. Türkiye’de ise AKP’yle farklılaşan bazı yanları var. Eskiden fişler siyasi ve ideolojik notlardan ibaretti. AKP ise buna pek çok ekleme yaptı. Kişilerin sadece dünya görüşlerini, siyasi tutumlarını değil, “doğum” gibi özelliklerini de kafaya takmış halde. Burada etnik köken ve inanç çok önemli bir yerde duruyor. AKP’ye göre “doğuştan suçlu” insan kategorileri var. Daha geçen gün Gölcük Donanma’da yarbayların kendi subaylarını “Alevi” ve “Ermeni” olduğu için fişlediği açığa çıktı. “Alevi” diye fişlenen subayın eşinin ASELSAN’da çalıştığı, babasının ise “12 Eylül devrimcilerinden olduğu” not alınmış. AKP’ye göre fişlenen bu insanlar “suç işlememiş suçlular”!

– Türkiye’de fişlemenin tarihine oldukça uzun bir yer ayırmışsınız. Abdülhamit’in jurnalcilerinden bugüne kadar geldiğimizde ortaya çıkan manzarayı nasıl görüyorsunuz?

Nüfus sayımları, Alevilerin, Hıristiyanların fişlenmesi, Fetvalar, Selim-Nameler, Fermanlar, Kartografi, Zorunlu İskan, Jurnalcilik, Gizli Tanık, Ergenekon, İhbar Mektupları, Anket, Ev İşaretlemeleri, Vergilendirme. Bugün de Dijital fişleme yöntemi devreye girdi ki burada TİB’in bu konudaki rolü zaten biliniyor.

– Bir hükümetin, vatandaşın her türden mahremiyetinin peşinde olması, söz konusu iktidarın yapısıyla ilgili nasıl bir profil çiziyor?

32 AKP rejiminde, özel hayat, alkol, cinsellik, evlilik, aile vb. alanlar da fişlemeye konu. Neo-Osmanlı toplumu peşindeki AKP, tıpkı “Yeni Türkiye” aldatmacasına benzer şekilde “yeni insan” diyor. Bu “insan”, Twitter’a “şeytan” diyen, içkiyi “düşman” belleyen, “batılı” değerleri reddeden bir “insan.” Polisteki fişleme evrakları arasında “özel hayat”a dair notların geçmiş hükümetlere göre fazlalığının nedeni de zaten bu. Bakın bugün ortaya çıkan bir şey, Sağlık Bakanlığı “yeni doğan bebeğin” babasını merak ediyor, doğum formuna “evlilik içi-dışı” bilgisini yazıyor. İşte “yeni bir fişleme”, işte “yine” bir fişleme ve yine “özel hayat” mercek altında.

– Araştırmanızda, AKP hükümeti -geçmiş hükümetlere rahmet okutacak denli “fişlemeyi” sistematikleştirdiği, bununla ilgili büyük paralar harcayarak teknoloji transferinde bulunduğu bilgisi öne çıkıyor; bu, toplum açısından nasıl bir risk oluşturuyor?

AKP’nin yaygın fişlemesi öncelikle ekonomiye yük, MİT’in bütçesi 2014’te 1 milyar 58, TİB’in fişleme şubesi BTK’nın bütçesi ise 1 milyar 785 milyon TL’ye çıktı, bunların bir kısmı dinleme ve izleme aletleri ve memur faaliyetlerinedir, öte yandan toplumda “herkes dinleniyor, izleniyor, fişleniyor” duygusu gelişiyor, bu da fişlemeyi “normalleştiriyor.” Bu da AKP’nin işine geliyor. Mahremiyeti bile izleyen iktidar iki şey ister: Tam otorite ve boyun eğdirme, sonuç ise tek: Faşizm veya daha “nazik” bir ifadeyle totalitarizm.

– Bir devletin vatandaşına güvenmesi, fişlemenin ortadan kalkması için başlangıç olabilir mi? Devletler ve toplum söz konusu olduğunda “güven” ne anlama geliyor?

– Belli araçlarla, belli mekânlarda izlemeye son. Mesela ev içlerinin, partilerin, sendikaların dinlenememesi, hukuka uygun bir hâkim kararı olmaksızın hiçbir izleme ve dinlemenin “delil” olamaması, dinleme ve izleme izni veren hakim sınırını aşmışsa yargılanması, fişlemenin yasalarda ve özellikle ceza yasasında bir “nefret suçu” olarak nitelenmesi, toplumun eğitimi… İşte benim birkaç önerim.

– Gözetlemeyi aşırı boyutlara vardırmış olan AKP’nin, -tapeler yoluyla- aynı yöntemle teşhir edilmesi konusunu değerlendiriyorsunuz?

Tapeler özel hayata, kişiselliğe, mahremiyete dairse kabul edilemez, bunların yayınlanması da suç. Mesela Burak ile kız arkadaşı arasındaki konuşma böyle ancak 30 Mart öncesi kamuoyunun ilgi gösterdiği zaten bunlar değildi. Halk mesela Tayyip ve Bilal arasındaki “Bir milyar doların Kısıklı villasından boşaltılması” konuşmasına ilgi gösterdi; bu para kamunun parası ise ilgi olması normal değil mi? Hakim kararı olmasa bile bir kayıt, “Kamu çıkarı”nı ilgilendiriyorsa bu tür bir kaydın haberlere ve kamuoyu ilgisine sunulması AİHM tarafından kabul edilmiştir.

“MİT TÜRKİYE’DE ARTIK DEVLETTİR”

– Türkiye’nin fişleme tarihinde “ötekiler” olarak da nitelendirilecek Kürtlerin, Alevilerin, solcuların, aydınların ve sisteme muhalif olanların öncelik teşkil edenler arasında yer alması ne anlama geliyor? Bir milletvekili ve Kürt olarak kişisel yaşamınızda bunu nasıl deneyimlediniz?

Mevcut rejimi kökten reddeden sosyalist ve devrimci kişilerin Türk siyasi tarihi boyunca neler çektiğini biliyoruz. “Tabutluklar” fişlenmiş komünistlerin doldurulduğu yerlerdi, 6-7 Eylül’de Aziz Nesin ve 45 solcu aydın MİT dolaplarındaki dosyalarda “fişli” olduğu için içeri atılmıştı. Benim kişisel fişlenmem “Dersim doğumlu” olmamdan başlar, baro başkanlığı ve “siyasi davalara giren avukat” unvanına dek uzanır, bugünlerde ise fişimdeki “milletvekili” bölümünü harıl harıl yazıyorlardır!

– MİT gibi devletin gizli örgütlerinin, kurumlar ve kişilere yönelik yaptığı fişlemenin yasal bir mevzuata dayanmadığını belirtiyorsunuz. Hukuk sürecinin işlememesi ve devreye girmemesinin önündeki engel nedir?

FISLEME MİT tarihi boyunca fişleme yaptı, ne fişler açıklandı, imha edildi ne de fişlenenlerden özür dilendi, büyük sanatçı Ruhi Su “fişli” olduğu için pasoport alamadı, yurtdışına gidemedi ve hastalığı tedavi edilmediği için öldü! MİT Türkiye’de artık devlettir, bugün Türk basınında Hakan Fidan’ın “Başbakan adayı” olduğu konuşulabiliyor, Hakan Fidan geçen yıl Öcalan tarafından bile “çok değerli biri” olarak tanımlanmıştı, esasen her kapitalist rejimde böyledir, Putin mesela KGB kökenlidir, Hakan Fidan bu gidişle AKP’nin başına da gelebilir Milletvekilinden, bakandan daha “dokunulmaz”dır. MİT ajanları, bakın Hakan Fidan yayınlanan kayıtta, “Suriye’ye dört adam gönderip Türkiye’ye sekiz füze atmak”tan bahsediyordu, ne oldu? Bir şey yapılabildi mi kendisine? Zaten 17 Nisan’da MİT yasasında kabul edilen değişiklikle “devletin asıl sahibi” MİT olmuştur, artık MİT “her kurumdan istediği bilgiyi” alabilecektir, postane, banka, tapu vs. MİT üyesine “madalya” verilmesi de Türk siyasi tarihinde ilk kez kabul edildi, bu koşullarda MİT’ten “fişlemeler” konusunda nasıl hesap sorulacak?

– Son olarak, yeni MİT yasasına göre, banka gibi kurumlarla bağlantılı olanların kişisel bilgilerinin devlete verilmesi zorunluluğu getiriliyor. Bunu nasıl yorumluyorsunuz?

MİT, TİB veya BTK gibi kurumların “fişleme” eylemlerinin -onlara göre- yasal bir çerçevesi var! Bizim “fişleme” dediğimize MİT “istihbarat toplama” dedi, CHP milletvekilleri ile ilgili fişlere MİT “resmi” açıklama ile “arşiv topladık” tepkisini verdi, üstelik mahkeme MİT’ten hesap sormak bir yana haberlere “yayın yasağı” getirdi, mahkeme de MİT’i “devletin sahibi” olarak görüyor. Evvelden bu bakış Genelkurmay için de söz konusuydu, mevcut hukuki, siyasi ve yargısal rejim bu iken MİT’e ne yapılabilir?

Fişlemenin Kısa Tarihi

Hüseyin Aygün

 Ayrıntı Yayınları

 216 s.

(30.05.2014, Cumhuriyet)

 

Bu Yazıya Hiç Yorum Yapılmadı.

SİZ DE YORUM YAZIN