Post image
Bir Bozcaada Hikayesi

Gülçin AVUL

2018 Homeros Ödülü sahibi, yazar-akademisyen Prof. Dr. Haluk Şahin, yeni romanı ‘’Ada’’ da okuru Bozcaada’ya götürüyor. Adaya sığınmış bir matematik dâhisi ile Troya’da çalışan bir kadın arkeolog arasındaki ilişkinin gelişimini ve aşka dönüşmesini anlatıyor.

Ada, Denizlili tekstil tüccarı Yorgancıoğlu ailesinin hikayesi ile başlıyor; Yorgancıoğlu Holding patronu taşralı, iş dünyasının yükselen yıldızlarından Kamil Bey, holding işlerine uzak, dünyanın en iyi matematikçilerinden oğlu Deniz, kız çocuğu olduğu için eğitimine abisi kadar önem verilmemiş ve terzi olmuş kızı Hale ve Kamil Bey’i ilk eşinin, çocuklarının annesinin ölümü sonrası kendine aşık eden Feri… Hayatını matematiğe adamış olan Deniz yaşamını şirket işlerine hiç bulaşmadan, aile ritüellerine saygı göstererek ve kendi olmaktan vazgeçmeyerek yaşamını sürdürür. Ta ki Deniz’e kurulan pusuya kadar.

Yorgancıoğlu ailesinin hikayesini okurken klasik bir Türk dizisi hikayesi içinde buluyorsunuz kendinizi, ancak Deniz’e kurulan pusu sonrası Deniz ve Hale’nin tekneleri şans ile İstanbul’u terk edip, karşılarına çıkan sığınabilecekleri ilk adaya, Bozcaada’ya sığınmaları ile mitoloji ve tarih ile örülmüş gerçek hikaye başlıyor.

Deniz ve Hale’nin adaya sığınmaları ile okuyucu, zamanın farklı işlediği adanın sakinliği içine çekiliyor. Deniz’in adaya yerleşmesinden sonra okuyucu Deniz ile birlikte tüm ada sakinleri ile tanışıyor; adanın lüzumsuz işler müdürü Musti, emlakçı Niko, matematik öğretmeni, internet işlemcisi Veli, öğle yemeklerini yediği restoranın sahibi Komanda Şerif…

Deniz’in adaya yerleştiği gün ada halkının tek tek kapısını çalıp, evlerinde o gün ne pişti ise Deniz’e ikram etmeleri, eski sıcak misafirperverlikleri hatırlatıp, huzurlu ve sakin ada yaşamını hatırlatıyor.

Matematikçi Deniz’in arkeolog Gülderen ile tanışması ise hikayeyi başka bir boyuta taşıyor. Deniz ve Gülderen’in arkadaşlıkla başlayıp aşkla devam eden ilişkilerinde MÖ 3000 yıllarından günümüze Ada’nın Tenesos’un mitolojik hikayesini dinlemeye başlıyoruz ki kanımca kitabın en doyurucu, en merak uyandırıcı bölümleri Deniz ve Gülderen’in sohbetleri ile dinlediğimiz bu tarihi ve mitolojik olaylar:

‘’…Ne sapası, burası dünyanın merkezi diyebiliriz. Daha doğrusu merkezi imiş. Tarihin en parlak çağlarından birinde yani milattan önce beşinci ve altıncı yüzyıllarda… Tarihin ana sahnesi burasıymış. Her şey şuracıkta olmuş…Aristo’yu biliyorsunuz elbette.’’

Yok artık o kadar da değil gibilerinden baktı Deniz.

‘’Elbette.Aristoteles. Matematikle de uğraşmıştır,’’ dedi Deniz. ‘’Büyük İskender’in hocası.’’

Bu sohbetler okuyucunun kendisini ayrıca matematikçi ve filozof Anadolulu Tales’den Aristo’ya kadar eski Yunan filozofları ile harmanlanmış bir hikaye içinde bulmasını sağlıyor. Okuyucu kitabın başlarında verdiği Türk dizisi hissinden uzaklaşıp Deniz ve Gülderen ile ‘’Bir hayat, daha önce yaşanmış başka bir hayata ne kadar benzeyebilirdi?’’ sorusunun cevabını aramaya, ‘’Tenes ile kitabı n kahramanı Deniz’in hayatlarının benzerliğinin izini sürmeye başlıyor. Tenes, Kolonai kralı Kynokos’un oğludur. Annesi Procleia öldükten sonra Kral Kynokos, Filonome adlı bir kadınla evlenir. Filonome, Tenes’i baştan çıkartmak için çeşitli oyunlar oynar, ancak başaramayınca ona iftira atar. Kral, oğlunun bir sandığa konmasını ve denize bırakılmasını emreder. İki kardeşin içinde bulunduğu sandık Leukofiris Adası’nın kıyılarına vurur. Yani bugünkü Bozcaada(Tenedos).

3.000 yıl ara ile iki hayat bir noktadan sonra tümüyle örtüşüyor, böyle bir mucize ya da lanet olabilir mi?

‘’Ada’’ mitolojik öyküler ve mitoslarla örtülmüş hikayesiyle, okuyucu şehrin hengamesinden, pusu ve komplolarından uzaklaştırıp sakin, huzurlu bir adada misafir eden, ağır ve karmaşık olmayan dili ile hızlıca okunabilecek, meraklı okuyucu için araştırılacak tarihi ve mitolojik hikayeler sunan bir roman.

(Vatan Kitap, Ağustos 2018)

Bu Yazıya Hiç Yorum Yapılmadı.

SİZ DE YORUM YAZIN