Türkiye Kadın Dernekleri Federasyonu Başkanı Canan Güllü, bu köşeye defalarca konuk oldu. Pek çok kadına şiddet, istismar ve cinayet vakasına onun sayesinde ulaşabildim. Bu meselenin bu ülkedeki en önemli takipçilerinden biri. Her gün, her an sahada ve mücadelede. Yüzlerce, binlerce kadının hayatını değiştirdi, yardım etti. Kurtarabildikleri oldu, kurtaramadıkları oldu. Kısacası hayatını kadın hareketini adamış biri. Yıllardır “Kurtuluşumuz İstanbul Sözleşmesi!” der durur. En son Emine Bulut vakasında ne kadar haklı olduğunu gördük. Ama İstanbul Sözleşmesi’ni bilen var, bilmeyen var. İki gün boyunca neden bu anlaşmanın kadına şiddet belasından çıkışımız olduğunu anlayacaksınız. Ortada 2011’de imzalanmış, 2014’te yürürlüğe girmiş, ülkedeki “zihinsel dönüşümü” sağlamayı amaçlayan uluslararası bir sözleşme var. Ama ne yazık ki uygulanmıyor…
Günlerdir İstanbul Sözleşmesi’nin maddeleri paylaşılıyor sosyal medyada… İstanbul Sözleşmesi hakkıyla uygulanıyor olsa Emine Bulut ölmez miydi?
Kesinlikle ölmezdi! İstanbul sözleşmesi gerçek anlamda uygulansaydı, Emine Bulut o buluşma merkezine gitmezdi. Çünkü tehlikeleri biliyor olurdu. O buluşma, ya bir sivil toplum rehberliğinde ya da kolluk kuvvetlerinin nezaretinde, bir şiddet önleme merkezinde gerçekleşirdi. Taksi şoförleri de eğitimli olurdu. Saçından sürüklediği andan itibaren, kolluk kuvvetlerine haber verilirdi. Bulundukları mekândaki garson da daha duyarlı davranırdı. Çünkü bu konuda eğitim almış olurdu. Olayların kötüye gideceğini bildiği için kolluk kuvvetlerini arayabilirdi. O mekânın camında zaten bilgilendirme mesajları asılı olurdu. Yerel yönetim daha iyi bir çalışma yapabilseydi, camda Acil Yardım Hattı’nın telefonları olurdu ya da 183’ün. İnsanlar oraya müracaat edebilirdi. Ama bunların hiçbiri olmadı, olamadı. Ve biz orada bulunan birinin olan biteni kameraya çekmesiyle bu vahşete tanıklık edebildik.
Nedir İstanbul Sözleşmesi? Devletlerin şiddeti önleme ve şiddetle mücadeleye karşı verdiği söz mü?
Evet. Kadın cinayetlerinin ve istismarların önlenmesi adına dünyada ülkelerin etkin olarak görev alacaklarına dair ortaya koydukları bir mücadele. Avrupa Konseyi’nin bir mücadelesi. Uzun soluklu bir çalışma sonucunda, sahadaki sivil toplum örgütlerinin masa başındaki Türk temsilcisine aktardığı bilgiler sonucu ortaya çıkmış bir sözleşme. Aslında bir sözleşmeden çok, geleneksel yapıdaki “zihinsel dönüşüm”ü sağlamak. Bu bir süreç. Sözleşme şiddeti önlemeyi amaçlıyor. Şiddet gerçekleşmişse sonrasında hukuki desteği sağlıyor, bununla beraber rehabilitasyon aşamasında da mağdura destek veriyor. Yani alfabenin A harfinden Z harfine kadar mağdurun yanında olmayı hedefliyor.
Türkiye’nin de imzası var mı bu anlaşmada?
Olmaz mı? Kabul noktasında çok büyük çaba sarf etti Türk heyeti. Başında da profesör Feride Acar Hoca vardı. İstanbul’da imzalandığı için adı İstanbul Sözleşmesi. Çok takdirle karşıladığımız, her zaman da dile getirdiğimiz bir anlaşma. Ve bu mevcut iktidar zamanında imzalandı.
Ne zaman?
2011’de. Bugün 41 ülke imzacısı, günden güne de artıyor. 2014 yılının 1 Ağustos’undan beri de yürürlükte.
Peki, ama madem imzaladılar, neden uygulanmıyor… Sorun ne?
İstanbul Sözleşmesi, devletin kendi vatandaşına karşı yükümlülüğü omuzlaması. Biz her yerde gururla “Bu anlaşma AKP döneminin hükümeti tarafından imzaladı!” diyoruz. Ne var ki yine bu iktidar döneminde benzersiz bir “kadın politikasızlığı” yaşıyoruz. Çok vahim olaylara tanık olduk. Mesela Meclis’imize “tecavüz önergesi” adı altında “erken yaş evlilikleri”yle ilgili bir af geldi. Asla olmaması gereken bir şeydi. Ama oldu. Oysa bu Meclis, İstanbul Sözleşmesi’ni onaylayan Meclis. Yine aynı Meclis’te biliyorsunuz, “boşanma komisyonu” kuruldu. Güya aileyi korumak ve boşanmaları önlemek adına. Yine aynı Meclis’te “müftüye nikah yetkisi verilmesi” teklif edildi. Tabii tüm bunlar İstanbul Anlaşması’nın maddeleriyle çelişen şeyler. O anlaşmanın yerleştirmeye çalıştığı zihinsel dönüşümü baltalıyor bunlar. Bu karmaşanın sahadaki olumsuz etkilerini de gördük, görüyoruz.
NEDEN ‘TOPLUMSAL CİNSİYET EŞİTLİĞİ’ DERSİ YOK?
İstanbul Sözleşmesi cinsiyet temelli şiddete maruz kalan herkesin güvencesi mi?
Kesinlikle öyle! Bizim ülkemizde kadın cinsine karşı yürütülen bir ayrımcılık söz konusu. İstanbul Sözleşmesi bu ayrımcılığı önlemeye çalışan bir uygulama. Bu nedenle ısrarla yine anlaşmanın maddelerinden biri olan “toplumsal cinsiyet eşitliği dersi”nin müfredata eklenmesi bekledik. 2014’ten beri de bekliyoruz. Ama bu öğretim döneminde de maalesef böyle bir madde eklenmedi. Biz diyoruz ki “Beşikten mezara eğitim… Zihniyet dönüşümü ancak böyle sağlanır!” Ama olmuyor, “toplumsal cinsiyet eşitliği dersi” sürekli rafa kaldırılıyor. Yani hem bu anlaşmayı imzalayacaksın hem de maddelerini hiçbir şekilde uygulamayacaksın! İtiraz ettiğimiz, değiştirmeye çalıştığımız bu. İstanbul Sözleşmesi bizim andımız olmalı. Bütün ülkelerin uyguladığı uluslararası bir sözleşme bu. Ülkemizin bekası adına çok önemli. Her Türk vatandaşının bu konudan haberi olmalı ve bilinçlenmeli. Kamu kurumları, özel sektör, STK’lar, meslek örgütlerinin ve yerel yönetimler kendi üzerlerine düşen görevi yerine getirmeli.
KURTULUŞ İSTANBUL SÖZLEŞMESİ
Tüm Türkiye bu kadın katliamı karşısında tek ses olup “Yetti artık!” diye haykırıyor… Kurtuluş İstanbul Sözleşmesi’nin uygulanması mı yani?
Kesinlikle evet! Kadınlar hayatta kalsın istiyorsak ülke olarak, yönetim olarak bu sözleşmeyi uygulamak zorundayız. Başlarken de söyledim, imzalandığı andan itibaren uygulasaydı, Emine Bulut şu an hayattaydı. Alanya’da kezzap atılarak öldürülen arkadaşımız hayattaydı. Aydın’daki Merve hayattaydı. Bugün toprak altında olan daha nice kadın hayattaydı.
(Hürriyet, 29.08.2019)
Bu Yazıya Hiç Yorum Yapılmadı.
SİZ DE YORUM YAZIN