Hande BALKIZ
Gerbrand Bakker (1) son romanı Berber’in Oğlu’nda Amsterdam’daki bir berber dükkânını odağa alıyor. Mekânın egemenliğinde inşa edilen anlatıda, kişilerin kurmacadaki konumları da mekânla kurulan ilişki dolayımıyla aktarılıyor. Chez Jean / Barbier Jean (Jean’ın Yeri) adını taşıyan berber dükkânı mesleğin kuşaktan kuşağa aktarıldığı, ailedeki erkek bireyleri aynı koordinatlarda tutan bir yer. Anlatının ilk hattında merkezdeki Simon da, kayıp babası Cornelis de, dedesi Jean da berber.
Berber’in Oğlu, yazarın diğer romanları Yukarıda Ses Yok (2) ve Dolambaç’la (3) benzer izlekler etrafında geziniyor. Yazar üç romanda da ortaya bir enkaz bırakıyor. Ölümün, kaybın/kaçışın yarattığı enkazların art alanında ise çözülen aileler yer alıyor. Arkada kalanlar farklı nedenlerle oluşan boşluklarda -kimi zaman bir yasın içinde- yalnızlıklarını keşfederken aidiyet denen bağın nasıl sökülebildiğini görüyor. Aile bireyleri arasındaki mesafeler, cinsel gerilimler, bireylerin hayatla kurdukları ilişkilerdeki muğlak zeminler, doğanın/mevsimlerin renkleri Bakker kurmacalarının ortak noktaları olarak beliriyor. Berberin Oğlu bir uçak kazasının enkazındaki bilinmezlik ağıyla biçimleniyor.
İgor yüzüyordu” cümlesiyle açılıyor roman, İgor, kurmacanın ilk ritmini üstlenen Simon’un hazlarını tetikleyen bedenlerden biri. Bedenlerden biri, çünkü hem Simon roman boyunca kimseyle duygusal, düşünsel bir bağ kurmuyor -hiçbir arkadaşı olmuyor örneğin- hem de igor özel gereksinimli bir çocuk/genç. Simon’un igor’la arasındaki mesafenin tekinsiz seyri etik sorunlar içerse de -kritik bir anda İgor’un beklenmedik tepkileriyle- Simon bir noktada kendini frenlemek zorunda kalıyor.
Dedesinden kalan berber dükkânında çalışan Simon -evi de üst katta- tek başına yaşayan, sosyalleşmeyen, haftanın belli sabahlarında yüzmeye giden -ki bu da bireysel izolasyonunu koruduğu, tek başına yaptığı bir aktivite- annesi Anja ve dedesi Jean ile de belli zamanlarda görüşen, 1977 doğumlu, kendi dünyasında yaşayan biri. Merakları, hayata dair planları, hevesleri olmayan Simon’un kayıp babasına dair de baskın bir duygu durumu hissedilmiyor, içselleşmiş bir baba arayışı görülmüyor. Dükkâna çok az müşteri kabul eden Simon’un ekonomik kaygıları da yok. Zorunlu haller dışında müşterileri dahil kimseyle iletişime geçmeyen, geçtiğinde ise bunu cümle Gerbrand Bakker düzeyinden çok sözcük düzeyinde sürdüren Simon adeta bir kabuğun içinde yaşıyor. Günübirlik ilişkilerle hayatının birkaç saatine dahil olan erkekler dışında yakınlaştığı biri yok. Tensel çekim kaynaklarından biri olan İgor da Anja’nın yardım amaçlı çalıştığı havuzdaki özel gereksinimli çocuklardan biri. Simon annesine yardım etmek için -diğer eğitmen Henny bir süre tatile gitmiştir- havuzda çalışmaya başladığı zaman tanışıyor İgor’la. Havuzdaki geçici eğitmenlik Simon’un hayatının durgunluğunu bir ölçüde kırıyor. Havuz, berberdeki yalnızlık ve özgürlüğün askıya alındığı bir mekân oluyor.
Berber dükkânı, Simon’un kişisel dünyasını kurduğu hem kamusal hem mahrem alan özelliklerini birleştiren bir ara mekân. Simon ve ötekiler arasındaki fiziksel temas anları Simon’un iktidarıyla ilerliyor. Göz teması kurmamaya, herkesle belli bir mesafede olmaya çalışan Simon müşterilerle ilişkilerini ayna aracılığıyla kuruyor. Aynadaki kişilere bakıyor. Gözetleyen, izleyen konumuyla aslında görüntülerle konuşuyor. “Birinin penceresinden bizi seyrediyor olabileceğini hiçbir zaman düşünmeyiz. Kurmacanın kaynağı bu ihtimalin ardında gizlidir.”* Simon’un gözetlenen, seyredilen konumuna geçişi, Yazar’ın berber dükkânına gelişiyle başlıyor. Anlatıya da başka ihtimaller ekleniyor. Üstkurmaca hattının açıldığı bu başlangıçla mekânın geçişken konumu vurgulanıyor. Berber dükkânı anlatıdaki tarihselliği kurarken yazara o tarihsellikten hareketle başka bir bağlam üretme olanağı tanıyor. Metne yaratıcı tınıyı ekleyen Yazar Simon’da eksik olan merak duygusunu tetikliyor. Babanın yokluğuna dair gelişen ani farkındalık Simon’da yeni adımlara neden oluyor. Mekânın kimliği kişilere/ zamanlara göre de değişiyor. Dede Jean zamanında insanların bir araya gelip kahve içtiği bir sosyalleşme alanı; Simon için saklanabildiği, yalnızlığının iktidarını kurduğu bir yer; Cornelis için sıkışmışlığı vurgulayan, kaçıp gideceği bir cendere; Yazar için ise üst kurmacanın merkezi. Uçak kazası ve kayıp bir baba Yazara hikâye kıvılcımı sunuyor.
“Daha önceki ziyaretimden sonra neden benim de böyle bir babam yok, diye düşündüm. Neden benim böyle bir hikâyem yok?” (s. 82)
“Diğer yazarlar hep daha avantajlı. Ya babası alkolik, ya İran’dan göçmüşler, ya intihar eden bir kardeşi var, ya direnişe katılmış bir büyükbabası, mezbahadan kurtardığı domuzla-100rı bir ahırda besleyen annesi, Kraliçe Juliana’yı tanımış olan anneannesi ya da Asperger sendromu olan yazarlar. Şu uçak kazasını daha derinlemesine inceleme ihtiyacı duymadın mı?” (s. 82-83)
Yazarın zihninde kayıp baba figürüne dair açılan tünellerle anlatının basınç merkezi değişiyor. Simon’la Yazar arasındaki ilişki de berber-müşteri ilişkisinden farklı biçimlere evriliyor. Simon’un hayatında bir zemine oturmayan, askıda kalan ‘baba’ sözcüğü merak sözcüğüyle kesişiyor. Merakın tetikleyicisi Yazar Cornelis’e bir hayat inşa ederken Simon da havacılık tarihindeki en büyük kazalardan biri olan Tenerife kazasını araştırmaya başlıyor ve baba araştırma nesnesine dönüşüyor. (5)
Cornelis’in öyküsü, hamile olduğunu bildiği halde eşini terk edip berber dükkanındaki stajyerlerden Jacob ile Kanarya adalarına gitmek üzere uçağa binişiyle başlıyor. Yazar muğlak bir geçmişe kurmaca bir gelecek ekliyor. Tüm aidiyetlerini geride bırakan Cornelis oğul/eş/baba kimliklerinden sıyrılıyor. Başka bir havavalanındaki bomba ihbarı nedeniyle uçak Gran Canaria Las Palmas havaalanı yerine Tenerife’ye iniş yapmak zorunda kalıyor. Bu inişle Cornelis’in de yaşam rotası değişiyor. Jacob’ı da bırakarak aktarma sonrası uçağa binmeyip Tenerife’de kendine yeni bir kimlik kurguluyor. Sonrasında Tenerife’de bir berberde çalışmaya başlaması, adını Carlos olarak değiştirmesi, ispanyolca öğrenmesi, sahiplendiği köpeklerle birlikte yılların geçişi aktarılıyor. Geçmişini, ailesini, doğmamış çocuğunu hemen hemen hiç aklına getirmediği ölü Cornelis’i uçak enkazında bıraktığı zamanlar yaşlılığa uzanıyor. Eski ben’iyle temas ettiği kısa zaman dilimiyse yıllar sonra Tenerife’de yapılan bir anma töreni oluyor.
Gerbrand Bakker olaylar ve insanlar arasındaki karışıklıklarda (Oscar-Oskar, İgor- Egan) kurmacayla üst kurmacanın kesiştiği oyun alanları yaratıyor. Kesişim alanları dışındaki bazı tutarsızlıklar ise (Cornelis’in her şeyi bir anda sıfırlayabilmesi, doğmamış çocuğunu hiç merak etmemesi, Tenerife’de sadece kadınlarla birlikte olması vb.) anlatının tökezlediği yerlere işaret ediyor.
Metne eklenen internet ve özellikle sosyal medya kullanımı anlatının tarihselliğini kuruyor. Uçak kazasına dair internet aracılığıyla ulaşılan bilgiler, bilgiye erişim biçimindeki hız ve kolaylığı vurguluyor. Twitter kullanımı ise insan ilişkilerinin edindiği yeni kimlikleri gösteriyor. Simon’un Twitter’a yazdıkları psikolojisine dair veriler içerirken kişilerin değişen dünyada temsillerini nasıl kurguladıklarını da örnekliyor.
Romanda fiziksel aktivite ile zihinsel aktivite arasında karşıtlık kuruluyor. Bakker’in anlatıya eklediği ara yollarda yazmanın, yaratıcılığın zihinsel süreci Simon’un fizikseliiğiyle karşıt konumlandırılıyor. “Toplama, düşünme gerektirmeyen yapılan bir iştir. Aklından bir şey geçirmeden yapabilirsin ve bir de bakmışsın üç saat geçmiş.” (s.55) gibi cümlelerle, Simon’un bedene dayalı eylemleri ve daha çok bedenlerle meşguliyetinin altı çizilirken Yazar’ın bambaşka bir alanda duruyor oluşu görünür hale getiriliyor. Metnin sonunda yer alan yazarlar, yayınevleri ve yayım sürecine dair yaklaşım ve öneriler de Bakker’in oyunbaz kişiliğini yansıtıyor.
NOTLAR
1) Yukarıda Ses Yok adlı romanı ile Uluslararası IMPAC Dublin Edebiyat Ödülü’nü (2010). Dolamtoçadlı romanı ile Independent Yabancı Kurgu Ödülü’nü (2013) aldı.
2) Gerbrand Bakker, Yukarıda Ses Yok. çev. Türkay Yalnız. Metis Yayınları, istanbul. 2011
3) Gerbrand Bakker, Dolambaç, çev. Türkay Yalnız, Metis Yayınları, istanbul, 2013
4) Carlos Fonseca, Hayvan Müzesi, çev: Roza Hakmen, Metis Yayınları, İstanbul,2019, s.44 5) “Tenerife faciası”, 27 Mart 1977 tarihinde, ispanya’nın Tenerife adasında bulunan Los Rodeos Havalimanı’nda iki Boeing 747 uçağının yerde çarpışmasıyla gerçekleşiyor. Dünya havacılık tarihinin bu en büyük kazasında 583 kişi ölmüştür.” https://tr.wikipedia.org/wiki/Tenerife_faciasi (Alıntılama tarihi: 15.11.2023) Gerbrand Bakker
Berberin Oğlu, Gerbrand Bakker
Türkçesi: Gül Özlen,
Roman,
Metis Yayınları
(Varlık, 01.01.2024)
Bu Yazıya Hiç Yorum Yapılmadı.
SİZ DE YORUM YAZIN