Fikret İLKİZ
2018 yılı adli yıl açılışı Cumhurbaşkanlığı Kongre ve Kültür Merkezi’nde gerçekleştirilmişti.
2019 yılı adli yıl açılış töreni yine aynı mekânda yapılacak…
Alkışlarla…
Bu mekânda olmak ya da katılmamak…
Davetli yargı mensupları nizama ve kıdeme uygun olarak kendilerine ayrılmış yerlere oturarak Cumhurbaşkanlığı Sarayını dolduracaklar…
Sırası gelenler konuşmalarını yapmak üzere “arz edilecek” ve kürsüye çağrılacaklar.
Alkışlarla, kürsüye gelecekler… Konuşmaları bitince yerlerine oturacaklar alkışlarla…
Yargının yüksek mensuplarının konuşmalarından sonra Türkiye Barolar Birliği adına Başkanı konuşacak…
Yüksek yargı mensuplarını dinleyecek siyasetçiler… Siyasetçileri dinleyecek davetli yargı mensupları… Konuşmacılar Yargı Reformu Stratejisinin ne kadar gerekli ve önemli ne kadar hayati ve ne kadar güzel olduğundan milli bir mesele olarak mutlaka bahsedeceklerdir.
Onca emek, onca çaba… Alkışlarla yargı reformu…
Cezaevleri sayısının ne kadar arttığından mutlaka ama mutlaka bahsedecekler, artık kurbanların cezaevlerinde kesiminden duyulan mutluluklar anlatılacak… Haksızlıklara kurban edilmişlerin cezaevinde tutulmalarına rağmen geciken adalet adalet değildir diyecekler ve alkışlanacaklar…
Cumhurbaşkanlığı Kongre ve Kültür Merkezi’nde yapılacak adli yıl açılış töreninde bu yıl Türkiye Barolar Birliği Başkanı konuşacak… Alkışlarla!
Adli yıl açılışı töreni televizyonlardan naklen yayınlanacak… İlk işimiz yargı reformu yapmaktır diyenler dün dediklerini tekrarlayacaklar. Sanki Yargı Reformu Stratejine uygun tasarılarının tümü Ekim ayında Meclise geliverecek ve insanlar adil yargılanma hakkına, ifade özgürlüğüne kavuşacak, cezaevleri boşaltılacak! Yargı Reformu Stratejisinin genişletilerek yaşama geçirileceğinde anlaşanlar; Yürütme ile konuşarak ve anlaşarak TBMM’den Ekim ayında çıkarılacak kanunları inanmayanların yüzüne bir tokat gibi çarpacaklar (!) Benzer sözler tekrarlanacak. “Yargı, tarafsız ve bağımsızdır” tekrar tekrar vurgulanacak, inanmak istercesine!
2019 sonbaharında adalete duyulan güven çoğalacak, hapishaneler ve adliye sarayları bomboş kalacak…Alkışlarla…
Katılmayacak Barolar biliniyor, dinleyici olarak çağrılan davetli Barolar bilinmiyor.
Aklıma takıldı ve Prof. Dr. Murat Tuncay’ın “Alkış Üstüne” yazısından fevkalade şeyler öğrendim (Süleyman Demirel Üniversitesi Güzel Sanatlar Fakültesi Hakemli Dergisi. ART-E 2008-01). Çok tavsiye ederim… Alkış, nedir? Yanıt verilmiş çeşit çeşit alkışlar anlatılmış bu yazıda. Hangi alkışı seçerseniz bilemem…
“Genellikle eller dirseklerden hafifçe bükülür. Sol el bilekten avuç içi sağ omuza bakacak
şekilde çevrilir. Avuç içi sesi büyütmek için çukurlaştırılır. Sağ el parmakları bitiştirilerek
sol avuç içine düzenli aralıklarla vurulmaya başlanır. Çıkan sesin adı alkıştır. (…) İçten bir alkış, coşkunun gücüyle beslenir, coşkulu, kıvanç veren ortamlar yaratır. İçten alkışlarla alkışlanmak, benliğimizi okşayan bir övgü göstergesidir. Bize güç verir. Yaptıklarımızın, söylediklerimizin başka insanlar tarafından onaylandığını, desteklendiğini, beğenildiğini hissederiz. Böyle bir duygu ruh sağlığı yerinde olan her insan için bir gereksinimdir (…) Alkışlanan açısından alçakgönüllü jestlerle yatıştırılmaya çalışılan ama içten içe daha uzun sürmesi gönülden beklenen bir tepkidir alkış. Çoğunluğun birleştiği övgünün somut ve en ekonomik göstergesidir. Çok teşekkür ederim gülücükleri, hafif gerdan kırmalar, iki elin avuçlarını birleştirip küçük sallamalar yaparken başını çevresindeki alkışçılar üzerinde sağdan sola soldan sağa gezdirmeler vb. etkilenme ve duygulanma göstergesi olan jestlerle alkışlara karşılık verildiğine çok tanık olmuşuzdur. Doğal bir mekanizma işlemekte; övülmek istenen alçakgönüllülüğü biraz da yem olarak kullanmaktadır.”
Oyunlarda, tiyatroda, sahne sanatlarında vazgeçilmez bir yere sahip olan ne alkışlar varmış meğer…Alkışların ısrarla sürdürülebilir olanı, “bravo” sesleriyle bir gösteriye dönüşeni, laf olsun, “âdet yerini bulsun” türünden olanları, yasak savar gibi bir iki vuruşla geçiştirilenleri…
Alkışlama Eylemi için Fransızca kökenli bir başka sözcük Claque yani hem: Şamar, hem de: Para ile tutulmuş insanlarda yaptırılan alkış anlamına geliyor. Sayın Tuncay “Alkış’ın içten, gönüllü coşkusu karşısında içerikten yoksun bu alkış türüne dilimizde de harika bir karşılık vardır: Şakşak.” diyor…Şakşak, içten pazarlıklı, bir çıkar karşılığı çıkarılan el çırpma sesi olarak tanımlanıyor. Bu tür alkışın tarihi Roma dönemine kadar uzanıyor… İmparator Neron’un, Napoli’de düzenlediği bir gösteride, halkı coşturmak için, güçlü kuvvetli 5000 adam kiraladığı biliniyor. Görevlerini yapıp paralarını alan şakşakçılar bu işi 1830’da Paris’te: Assurance de Succes Dramatiques (Dramatik Başarı Sigortası) kuruluşu adı altında ticari bir örgütlenmeye kadar vardırmışlar.
Osmanlı toplumunda Şakşakçılığın adı: Alkış Çavuşluğu… Alkış Çavuşu, alkış tutmakla görevli bölüğe mensup bir kişiymiş. Padişah ve Devlet Büyükleri bir topluluk karşısına çıktıkları zaman; ata binip inmeleri sırasında; sefere çıkarken, törenlerde tahta otururken ya da kalkarken; bayram tebriklerinde teşrifat içinde yer alıyorlarmış ve bu teşkilât Cumhuriyetle birlikte ortadan kaldırılmış…
Gök gürültülü sağanak yağış gibi gelen: “Bravo Alkışı”.
Konuşanı konuştuğuna pişman eden: “Yuh Alkışı” …
Temsil sırasında bazen tonik bazen doping etkisi yapan: “Ara Alkışı” …
“Slogan Alkışı”, yıkamacı yağlamacı “Politik Alkış” … Nedeni olmayan; ruhsuz, kişiliksiz “Protokol Alkışı”, âdet yerini bulsun diye çırpıştırılan: “Mekanik Alkış”, anons biçimine bakarak: “Alkışlarınızla huzurlarınızda”, “Alkışlarımızla Uğurluyoruz” şeklinde “Medyatik Alkış” …
Sayın Tuncay alkışın başka bir çeşidini daha yazmış. Bis alkışı…
“Bis alkışı” vardır örneğin. Koral alarak birlikli bir bütün biçiminde el çırpma eşliğinde icra edilen ve sanatçıyı az önce attığı golü bir daha tekrarlamaya zorlayan. Burada da hoş bir anekdotu aktarmak isterim: Opera sanatının eski geleneklerinden biri de bilindiği
gibi başarıyla icra edilen kimi aryaların seyircilerin “Bis”, “Bis” sesleriyle tekrarlanmasını
istediklerinde bir kez daha söylenmesidir. Opera’nın birinde Tenor aryasını bitirince seyirciler
“Bis Alkışı”na başlamışlar. “Bir daha, Bir Daha” anlamına gelen “Bis” teraneleri
kesilmeyince Tenor bir kez daha okumuş aryayı. Bis alkışı yeniden başlamış. Tenor
dayanamayıp bir daha okumuş aynı parçayı. Bis Alkışı bir daha başlayınca ellerini kaldırıp
seyirciyi susturmuş sonra da sormuş: “Üç kere aynı aryayı söyledim. Daha ne kadar
tekrarlamamı istiyorsunuz?” Aşağıdan, salondan birisi seslenmiş: “Doğrusunu söyleyinceye
kadar!”.
Prof. Dr. Murat Tuncay yazısını şöyle bitirmiş: “Öyleyse sözün özünü şöyle bağlayabiliriz: Bir avuç içten alkış, aslında bir avuç yaşam sevincinden başka bir şey değildir.”
Adli yıl açılış töreninde alkışlanmayı bekleyenler alkışı hakkedecek ne yaptılar?
Adli yıl açılış törenine katılmayı içine sindiren alkışlayıcılar ve dinleyiciler neyi alkışlayacaklar?
Davete katılmayı reddeden Baroları alkışlamalıyız… İçten alkışlar alkışlanana güç verir; zamanda ve mekânda ve yeri geldiğinde çok kıymetlidir.
Adli yıl açılış törenlerine niçin katılmayacaklarını açıklayan tüm Baroların her sözüne, virgülüne, noktasına, duygularına, dirençlerine, savunma mesleğine olan saygılarına.…
Yaşam sevincimize kattığınız çok kıymetli tarihsel katkılarınıza; en içten alkışlarımızla…
Bir avuç içten alkış, bir avuç adalet içindir.
19 Ağustos 2019
Bu Yazıya Hiç Yorum Yapılmadı.
SİZ DE YORUM YAZIN