Sungu ÇAPAN
İngiliz yapımı, eğlenceli bir macera-aksiyon komedisi başlıyor: ‘Kingsman: Altın Çember’
1849’da kurulmuş (!) İngiliz gizli servisi Kingsman’ın centilmen ajanı Eggsy (Taron Egerton) ile servisten atılmış, demir kollu Charlie’nin (Edward Holcroft) kaldırımda başlayıp arabada devam edip Hyde Park’tan geçerek bir lağım kanalında sona eren ölümüne kavgasını aktaran ve daha baştan aksiyonun, şiddetin dalağını yaran, hızlı, hareketli, inanılmaz bir sekansla başlayan “Kingsman: The Golden Circle-Kingsman: Altın Çember”, 3 yıl önceki eğlenceli ve sürükleyici casusluk komedisi “Kingsman Secret Service”ın, aynı yönetmence aynı doğrultuda çevrilmiş devam filmi.
Gaddar patroniçe…
Bütün dünyaya yayılmış büyük uyuşturucu organizasyonu Altın Çember’in gaddar ve kül yutmaz patroniçesi Poppy (Julianne Moore), Kingsman’ın Londra karargâhını yolladığı füzelerle havaya uçurup sattığı uyuşturuculara karıştırdığı ölümcül virüsle milyonlarca insanı rehin alınca, feleğin çemberinden geçmiş Champ’in (Jeff Bridges) lideri olduğu Amerikan istihbarat örgütü Statesman’la (yani CIA) İngiliz Kingsman’ın (yani MI 6) elemanları ortak düşman Poppy’ye karşı işbirliğine girişiyorlar mecburen.Virüsün Poppy’deki panzehirini ele geçirerek, dünyayı ve (Trump’ı andıran, sonunda kelepçelenecek ABD başkanının uyuşturucu kullandıkları için hemen gözden çıkardığı) milyonlarca ‘kafayı dumanlamış’ insanı kurtarmaya çalışmalarını (bu tür filmlerin kaçınılmaz klişelerini yerli yerinde kullanıp İngiliz Amerikan kültür farklılıklarına vurgu yaparak) anlatan “Kingsman: Altın Çember”i, senaryoyu da Jane Goldman’la birlikte yazan, dikkate değer İngiliz yönetmen Matthew Vaughn imzalamış, ilk filmdeki gibi.
Vurdulu, kırdılı…
Doğrusu 2 saat 20 dakikalık uzunluğuna, bazen karikatür gibi çizilmiş karakterlerine, çizgi romanımsı, vurdulu-kırdılı anlatımına ve beceriyle çekilmiş o şiddetin zirve yaptığı, yorucu, inanılmaz kavga sahnelerine karşın, esprili göndermeleri, gırgır diyalogları ve mizahi tonlamalarıyla seyirciyi bir an bile boş bırakmayan, İngiltere, ABD, İtalya, İsveç ve Kamboçya’da geçen, meraklısının pek ilgisiz kalamayacağı cinsten, matrak bir macera-aksiyon-komedi seyirliği niteliğindeki film, ayrıca en son robot teknolojisini kullanan, suç örgütünün gözü kara Ceo’sunu canlandıran Julianne Moore’dan Halle Berry’ye, Colin Firth’den Jeff Bridges’a, yüksek topuklarıyla devirici-bitirici uçan tekmeler atan şarkıcı Elton John’dan, akıllı ve fedakâr istihbaratçı Merlin rolündeki yönetmenin gözde oyuncusu Mark Strong’a kadar resmen gözalıcı bir yıldızlar resmigeçidi aynı zamanda.
Ajan-istihbarat servisi-aksiyon sacayağını kullanarak uyuşturucu-virüs sarmalına ve yoğun şiddete dolanmış, yüksek teknolojiye gark olmuş çağdaş dünyayı kurtarmak şeklinde kısaca özetlenebilecek konusuna, Kral Arthur’la yuvarlak masa şövalyelerinin adlarını taşıyan bazı kahramanlarla, genç ajan Eggsy’nin İsveçli bir prensesle (Hanna Almström) bahtsız Diana’yı çağrıştıran gönül ilişkisini de dahil edip düzeyli-düzeysiz James Bond’vari ajan filmleriyle dalgasını geçerek (sık sık şiddetin topuzunu da kaçırarak) sinemaseverlere avantür-macera dolu, eğlenceli dakikalar vaat eden “Kingsman: Altın Çember” komedisi, virüslülerin stadyumlarda tek kişilik hücrelere tıkıldığı, Glastonbury müzik festivalinin seks kokan kulisleri ya da Alplerdeki heyecanlı teleferik sahneleri gibi çekici atraksiyonlar içeren uzunca bir aksiyon- macera şamatası olarak haftanın öne çıkan ilginç bir seyirliği sayılabilir sonuçta.
Gönlüm ‘İz’den yana…
Ama doğrusu benim gönlüm, akıllıca yapılmış, beceriyle çekilmiş bu oyalayıcı ajan komedisinden çok, ne yazık ki basın gösterimini kaçırdığım Polonya yapımı “İz”den yana. Wajda ustanın çırağı yönetmen Agnieszka Holland’ın Kasia Adamik’le birlikte çektiği, yarıştığı bu yılki Berlin Festival’inden hayli ses getiren ve bugün başlayacak “İz”i, gösterildiği Başka Sinema salonlarında gidip görürüm artık.
(Cumhuriyet, 22.09.2017)
Bu Yazıya Hiç Yorum Yapılmadı.
SİZ DE YORUM YAZIN