Post image
‘Aile karanlık bir alan’

Emrah KOLUKISA

Geçen Eylül ayında Adana Film Festivali’nde Türkiye prömiyerini yapan ve En İyi Erkek Oyuncu (Caner Şahin ve Yiğit Ege Yazar bu ödlü paylaştılar) ödülü ile Türkan Şoray Umut Veren Genç Kadın Oyuncu (Gözde Mutluer) ödülünü kazanan “Kardeşler” uzun yıllardır sinemanın içinde olan Ömür Atay’ın ilk uzun metrajlı filmi. 2005 yılında “Anlat İstanbul” adlı filmin bölümlerişnden birine imza attıktan yaklaşık 13 yıl sonra çektiği “Kardeşler” ile İstanbul Film Festivali’nde de yarışan Ömür Atay ile filminin kodlarını ve yapım sürecini konuştuk.

* “Kardeşler”in uzun bir doğum süreci var, yıllara dayanan. Oysa 2005 yılında izleyiciyle buluşan ve içindeki bölümlerden biri de sana ait olan “Anlat istanbul”un ardından uzun metrajlı bir filmle karşımıza çıkmanı beklemiştik. Neden bu kadar uzun sürdü?

“Kardeşler”in yapım hikayesi başlayalı 6 yıla yakın bir zaman oluyor. Proje geliştirme aşamasından sonra yurt dışından ortaklarımız olmasına rağmen Kültür Bakanlığından fonlanmamız uzun sürdü. İlk filmlerde ortak yapım sürecine girdiğinizde ulusal fon neredeyse bir zorunluluk olarak karşınıza çıkıyor. Bizim fon başvurusuna hazır olduğumuz yıl fon açılmadı. Daha sonraki yıl erteleme aldı, üçüncü yılda yapım desteği alabildik ve gerçek yapım ve ortak yapım süreci o zaman başladı. Kültür bakanlığı desteğinden sonra Almanya ve Eurimage’dan yapım desteklerimiz hemen devreye girdi ve bir yıl sonra hemen sete çıkabildik. Kısa filmden geliyor olsam da dizi sektöründe çalışıyor olman, bağımsız bir film üretmem açısından belirli ön yargılarla karşılaşmama yol açtı. Ayrıca ön yargıları aşmak adına da, ilk filmin bütün zorluklarını da yaşadım diyebilirim kendi adıma.

 

 

* Filmin hikâyesinde doğrudan yer almasa da Rusya’da yaşanmış bir olayın haberini okuman bu filmin senaryosunu oluştururken önemli oldu diye biliyoruz. Neydi o olay ve nasıl şekillendirdi senin hikâyeni?

Gazete haberi, iki erkek kardeşin bir kavga hesaplaşması sonucunda rus ruleti oynaması ve birisinin ölümüyle sonuçlanmasına dair bir olaya aitti. O dönem de ‘’öteki’ ‘’öteki olmak’’ ve ilk ötekilerimiz olan kardeşler ile ilgili bir şeyler kafam da dolanıp duruyordu. Berlin’de olduğum bir dönemde bu konsept ile ilgili küçük notlar almaya başlamıştım. Daha sonra Rusya’da olduğum dönemde bu gazete haberi ile karşılaştım. Bu haberin filmin yaratım sürecini hızlandıran bir etkisi oldu. “Kardeşler”in ilk hikaye kalıbı bu şekilde oluştu. “Kardeşler”de fiziki olarak bir rus ruleti hikayesi bulunmuyor, ama birinin kaderini yaşamak zorunda kalan iki erkek kardeşin arasındaki hesaplaşma ve psikolojik gerilim tonu buradan şekillendi diyebilirim. “Kardeşler”de silah ya da karakterden biri bir silah gibi patlayacak, ama ne zaman ve nerede, namlunun karşısında kim olacak…

* Filmin ana meselelerinden biri kardeşlik… Bu konu neden ilgini çekti, nedir kardeşlik olgusunun anlamı ve önemi, bu film açısından?

Kardeşlik meselesi arkaik dönemlerden beri yazılı metinlerin, sanatın ve siyasetin temel meselelerinden birisi. Özelikle yaşadığımız Ortadoğu coğrafyasının temel meselelerinden birisi. Her ne kadar kan bağına dayalı bir yakınlık ifade etse de temel arkaik çatışmaların birçoğu buradan kaynaklanıyor. Kan bağı denilen şey birçok zorunluluk ve bireysel ve toplumsal çatışmayı beraberinde getiriyor. Bizi gerçek anlamda özgürleştirmekten daha çok aidiyete zorunlu bırakıyor. Kader olarak tanımladığımız dünyaya uyumlanma ve her şey burada temelleniyor. Erkin ve iktidarın kabulü ve reddi de burada gerçekleşiyor diyebilirim. Mesela Türkiye özelinde alırsak kardeşim-birader ya da bacım diye başlayan her dialog sonunda baskı ve zorlayıcı bir çağrıyı içerisinde barındırır. Yakın tarihe bakarsak toplumsal ve etnik şiddetin ve hatta soykırımların her zaman irade belirten en yakınlarımıza ‘’kardeşlerimize ‘’ yöneldiğini görebiliriz.

 

 

‘Gerçek hapishane vicdanımız’

* Filmin baş kişilerinden Yusuf filmin başında islahevinden çıkıyor ve abisiyle birlikte işlettikleri tır parkında kalmaya başlıyorlar. Burası da bir çeşit hapishane aslında ve işin aslı aile kurumu da bir nevi hapishane. Tüm bu çıkışsızlıklar içinde bireyi nasıl konumlandırıyorsun ve aileyi tabii?

– Yusuf gibi 17 yaşında genç bir karakterin ıslahevinden şartlı tahliye ile serbest bırakılması karakter ve bizim için doğal olarak bir özgürlük duygusu ve fikri yaratıyor olsa da hikayenin gelişiminde gerçek hapishanenin neresi olduğu ile ilgili filmde konuşacağımız çok şey var. Gerçek hapishane vicdan alanımızdır, Yusuf’u bekleyen ve suça iten aile ve muhafazakar toplumsal hayatmızdır… “Kardeşler” filmi tam da bu aralıkta hikayeleniyor diyebilirim. Filmin geçtiği ana mekan olan TIR parkı da Avrupa’dan Asya’ya giden ana yolun üzerinde boşlukta duran bir mekan ve ana karakterlerin arafta kalma duygularını güçlendiriyor. Yanı başlarında uzayıp giden yol, her zaman gitmek, özgürleşmek fikrini canlı tutuyor. Yusuf dışarısının, ona vaad edilen özgürlük alanın bir hapishane olduğunu anladığı anda değişmeye başlıyor. Çocuk yaşta genç bir erkeğin kendi bilebildiği bir yolla özgürleşmenin yolunu aramasına tanıklık ediyoruz. Kardeşler hikayesinde olduğu gibi tüm kutsal yüklemeler dışında bazen suçun kaynağı aile de olabiliyor. Aile söylendiği kadar temiz bir alan değil ne yazık ki. Yoksulluk, muhafazakar ahlak ve bağnaz dini kurallarla birleştiğinde yakından bakmadıkça çok zor farkedilen bir karanlığa sahip olabiliyor. Kadın cinayetlerinde, siyasi cinayetlerde ve mafyanın tetikçi olarak kullandığı çocuklar genellikle bu karanlık alandan devşiriliyor. Bence dönüp bakmamız gereken karanlık tam da burası.

* Erkeklik meselesini nasıl ele aldın filmde? Ne de olsa fazlasıyla erkek bir dünyada geçiyor film (Islahevi olsun, tır parkı olsun, hep erkekler ağırlıkta) ve toplumsal anlamda da çok tartışılmayan ciddi bir mevzu, hem iktidar çerçevesinde hem de kadının itilmişliği anlamında…

-Filmin hikayesi 4 yıl önce yaşanan bir kadın cinayeti üzerinde şekilleniyor, ama “Kardeşler” bir kadın cinayeti filmi değil. İlgilendiği alan siyasi iktidarlarında merkezini oluşturan ve gücünü aldığı ‘’kutsal erkeklik’’ alanı. Günümüzde tüm şikayetçi olduğumuz toplumsal ve siyasi meseleler bir şekilde buradan kaynaklanıyor. “Kardeşler”de kurbanların nasıl kurban edildiğiyle ilgilenmedim, burası tartışılmaz ve akıl almaz bir gerçeklik durumu. Katillerin iç dünyasına girerek günümüz Türkiye’sinin gelenek, yobaz dini inançlar, ekonomi ve iktidar ilişkileriyle şekillenen erkeklik ruh halini anlamak projeyi oluştururken ilk yol göstericim oldu.

* Gençlerin ön planda olduğu bir oyuncu kadrosu var. Oyuncu seçiminde nelere dikkat ettin?

Oyuncu seçimi sürecinde önünüze zaten belirli bir oyunculuk standardı olan kişiler geliyor ya da siz onlara odaklanıyorsunuz. Oyuncu seçimlerinde benim ilk kriterim karakterin o oyuncu üzerinde nasıl durduğu oluyor genel olarak. Kardeşlerin casting süreci filmin karakterlerinin çok genç olması nedeniyle kendi içerisinde birçok riski de taşıyordu. Bu süreçte birçok genç oyuncuyla bir araya geldik. Deneme çekimleri yaptık. Oyuncu seçmelerine gelen gençlerle çalışmak ve zaman geçirmek yönetmen olarak beni de son yazım aşamasında filmin karakterlerini de zenginleştirdi diyebilirim. Kardeşler de merkeze aldığımız bu kuşağa bir kez daha yakından tanıklık etmeme olanak sağladı. Oyuncularımızdan Caner Şahin aslında bir nokta atışı oldu. Ramazan karakteri için deneme çekimleri yaparken bir yandan da yeni kuşak oyuncuları araştırıyorduk. Caner’i oynadığı ilk dizide gördüm ve takip etmeye başladım. İzledikçe Ramazan olarak çıktı ve geldi projeye. Üç baş rol oyuncumuz da ulusal ve uluslararası festivellerde oyuncu ödülleri aldılar. Başarıları beni ve ekibimizi gururlandırıyor.

(Cumhuriyet, 15.04.2019)

Bu Yazıya Hiç Yorum Yapılmadı.

SİZ DE YORUM YAZIN