Fikret İLKİZ
Avukatın “milli” ve “yerli” olması mümkünse; “evrenselliği” çok daha mümkündür.
Avukatın ulusalüstü görev ve sorumlulukları var mıdır? Acaba avukatın evrensel nitelikteki görev, yetki ve sorumlulukları onu aynı zamanda “milli” ve “yerli” yapar mı?
Avukatın yargılama sürecindeki görevinin “adaletin bulunup ortaya çıkarılması” olarak tanımlanır. Böylece “kamu yararı” korunur.
Kamu yararını yerine getirme işlevi nedeniyle avukatlık, “kamusal” yanı ağır basan bir meslektir. Olmazsa, olmazdır; avukat yoksa yargı olmaz. Ama avukatsız yargı isteyen çok!
Sorunun kaynağı Türkiye Barolar Birliği adından Türkiye kelimesini, Türk Tabipler Birliği adından Türk kelimesinin çıkarılması değildir. Hiçbir şey göründüğü gibi değil, göründüğünden basit hiç değil… Kâhin olmaya gerek yoktur. Avukatın yargı düzeni içindeki yeri adalet için özellik taşır ama; artık tartışılan avukatın “milli ve yerli” olmazsa olmazlığıdır. Yıllardır “hukuk kurallarının tam olarak” uygulanmasına çalışan avukatlar bir dirhem adalet için gözünü kırpmayacak cesarette meslek mensuplarıdır. Yargının yüz akıdırlar! Avukatların ve örgütlerinin başlarına örülmek istenen çoraptan herkes endişe duymalıdır.
Demokratik hukuk devletinin temeli olan “hukuk” oyuncak olunca, bütün olup bitenlere şaşmamak gerekiyor.
Avukatın yeri yargıda özel bir öneme sahiptir.
Dünya düzenin tüm siyasal iktidarları avukatlara çok kızarlar… Onlara göre; avukatlar olmasa mahkemeler ve yargı nasıl işler bir görün, şaşarsınız. İşler istenildiği gibi yoluna girer. Davalar yürür, avukatsız yargı pek bir şahanedir… Öyle işler ki; hem de tıkır tıkır, tıkır tıkır! Sonra tıkır tıkır yürüyen davalar birden “tıkır” der sadece, ardından “tık” sesi kalır geriye… Sadece mahkemeler değil aynı zamanda yargı ve onun tuhaf düzeni “tık” demiş kalmıştır… Artık davalar da nefessiz ve adaletsizdir. Kimsenin pek umurunda olmaz! Zaten, adaletin ve yargının “tık” deyip kaldığı yerde avukat da kalmamıştır! Düzen bundan böyle artık tıkırındadır ve bu kez tıkır tıkır bir başka “şey” işlemeye başlar, sanki bilmediğimiz ve tanımadığımız bir düzenmiş gibi!
Önce düzene uygun kafalar imal edilir. Düzen için çalışan kafalar da düzeni imal eder… Tıkır, tıkır işler bu düzen… Bozuktur, adaletsizdir kötüdür, ama tıkır tıkırdır…
Yargı düzeninde avukatı kaldırmak mümkün müdür?
Yazılı kuralların başında gelen Avukatlık Kanunu “avukatlığın mahiyeti” için “Avukatlık, kamu hizmeti ve serbest bir meslektir” diyor ve “Avukat, yargının kurucu unsurlarından olan bağımsız savunmayı serbestçe temsil eder”.
Günümüzde sıkıntılar içinde “var” ve “mış” gibi yapan yargı düzeninde avukatın yerini en yüksek mahkeme tarif etmiş… Anayasa Mahkemesinin 2007/16 Esas, 2009/147 Esas, 15.10.2009 tarihli kararına atıfla verdiği güncel bir kararda yazdığı üzere; “hukuk devletinin olmazsa olmaz koşulu olan “bağımsız yargı”, yargının olmazsa olmaz koşulu olan “savunma” ile birlikte anlam kazanır. Savunma, “sav-savunma-karar” üçgeninden oluşan yargının vazgeçilmez ögesidir. Adaletli bir yargılamanın varlığı, ancak avukatın etkin katılımıyla sağlanabilir” (AYM İkinci Bölüm 27.12.2017 tarih B. No:2014/15001 Keleş Öztürk).
Savunmayı aradan çıkarıverin; geriye “sav-karar” kalır. Günümüzde “bağımsız” haline “tarafsızlığı” da eklenmiş yargı bu haliyle; üçgen olmayan tek çizgi oluverir. Çizginin başında “sav” ve sonunda “karar” … Halkı bilmem ama, asıl amaçları böyle bir yargı düzeni kurmak olan düzene uygun kafalar avukatsız çok rahat eder… İstek de budur aslında; avukatsız yargı…
Türkiye Barolar Birliği Yönetim Kurulunun 9 Şubat 2018 tarihli ve 2018/167 sayılı kararında “savunma” mesleğine yönelik bir projenin amacı tarif edilmiş: “Sayın Cumhurbaşkanının dile getirdiği bu projenin amacı, Anayasada yapılan Hakimler ve Savcılar Kurulu’na ilişkin değişiklikten sonra, yargının bağımsız kalan tek ayağı olan avukatları da hükümete bağlamak, hükümetin avukatı haline getirmektir”.
TBB Yönetim Kurulu Kararında; “Türkiye Barolar Birliği ve barolarımız, sadece meslek örgütü değildir. İddia, yargılama ve savunma üçlüsünden oluşan yargının kurucu unsurudur. Bu kurucu unsurluk görevinin dayanağı, Anayasa’daki hukuk devleti ilkesidir. (…) Savunma mesleği, hukuk devletinin ve her vatandaşımızın insan haklarının güvencesidir. Avukatların hükümete bağlandığı bir düzende savunma mesleğinden söz edilemez. Bu proje, adalet sistemini tamamen çökertmeye yönelik olduğu için Türkiye Cumhuriyeti Devleti’nin ve Türk Milleti’nin bekasını da doğrudan doğruya hedef almaktadır.”
TBB’ni ve Baroları böyle bir açıklama yapmaya mecbur bırakan “koşulları” düşünmek gerekir…Kızmak nafiledir ve yargının battığı çaresizlik için çare, hiç değildir.
Önce ekmekler bozulur, sonra adalet; çünkü önce adalet çürümüştür ve sonra ekmekler bozulmuştur, bu böyledir. Ekmekler bozulmasın ve bayatlamasın! O zaman günlük ekmeği kim pişirmeli?
“Halkın ekmeğidir adalet
Kimi zaman boldur, kimi zaman az
Tadı kimi zaman güzeldir, kimi zaman kötü
Ekmek az olunca açlık hüküm sürer
Ekmek kötü olunca mutsuzluk.
Kötü adalete son!
Sevgisiz pişirilmiş, bilgisiz yoğrulmuş!
Tatsız adaletin kabuğu gridir!
Bayat adalet, çok geç gelir!
(…)
Sabahtan akşama çalışırken, eğlenirken
Çalışmak eğlencelidir de.
Zor anlarda ya da sevinçliyken
Halk gereksinir, bol ve iyileştirici
Adaletin günlük ekmeğine.
Adaletin ekmeği bu denli önemliyse
Dostlar, onu kim pişirmeli?
Asıl ekmeği kim pişiriyor?
Asıl ekmeği pişiren halk
Adalet ekmeğini de
Pişirmeli
Bol, iyileştirici, günlük”
Bertolt Brecht’in “Halkın Ekmeği” şiirinden bir kısmı seçilmiş bu dizeler; “milli” ve “yerli” olmaktan çok daha evrensel, ulusal üstü, doyurucu ve tıpkı avukatlık mesleği gibi…
Şiir, ekmek ve adalet… Adaletin ekmeği! Mayası bozuksa, ekmek ve adalet bozuktur.
Avukatlık mesleğinin hamurunda insan hakları vardır. Dünyanın herhangi bir yerinde, herhangi bir nedenle, insan hakları ihlal edilmiş adını bile bilmediğimiz bir bireyin hakkını aramak ve adaleti sağlamak avukatların işidir. Çünkü bu mesleğin mayası insandır, ekmektir ve adalettir.
Adalet ekmeğini kim pişirirse, eğer ekmek hamuruna savunmayı, avukatlık mesleğini katmışsa; ekmek bol olur, bereketlidir, iyileştiricidir, evrenseldir. Ne adalet ne ekmek bayatlamaz, mis gibi kokar, sıcacıktır…
Halkın adalet ekmeği, mis gibi adalettir. Çok güzel kokar. Dünyanın en lezzetli tadı sofradan önce, kenarından bir kıtır koparılan ekmek parçasındadır… Çünkü adalet ekmeğinin mayasında insan hakları ve avukatlar vardır.
12.02.2018
Bu Yazıya Hiç Yorum Yapılmadı.
SİZ DE YORUM YAZIN