Gözde KAZAZ
gozdekazaz@agos.com.tr
DEMOS Araştırma Merkezi tarafından yayımlanan, Güneş Daşlı, Nisan Alıcı ve Ulrike Flader‘in hazırladığı “Kadınların Barış Mücadelesinde Dünya Deneyimleri” başlıklı çalışma, Sırbistan, Kosova, Sri Lanka ve Suriye’de kadın örgütlenmesini ve barışı tartışıyor. Daşlı ve Alıcı ile çalışmalarını bize anlattı:
Dört ülkeyi hangi kriterlere göre seçtiniz?
Güneş Daşlı: Sorunların kaynağında etnik çatışma olan yerleri seçmeye çalıştık. Sri Lanka, bunun en spesifik örneğiydi. Orada Türkiye’yle paralellik gösterebilecek şeyler vardı. Onun dışında Kosova, Sırbistan gibi geçiş dönemi adaleti ya da savaş sonrasında barış anlaşmasını görebileceğimiz deneyimlere baktık. Tabi o ülkeler aynı zamanda kadın örgütlülüğün de güçlü olduğu yerlerdi. Suriye’yi de çatışmanın hala devam ettiği ve özellikle Türkiye’yi de içine katan bir barış mücadelesi olduğu için odağımıza aldık. Çünkü Suriye’deki savaşı Türkiye’siz düşünmek ya da Türkiye’deki herhangi bir barış sürecini Suriye ‘siz düşünmek çok mümkün değil.
Ülkelerde gerçek manada bir geçmişle yüzleşme deneyimi olmadığını,bazı kadın örgütlerinin özellikle geçimişle yüzleşme üzerinden çalışmalar yürütmeyi tercih ettiğinu vurguluyorsunuz. Gerçek yüzleşmeden kasıt nedir? Konuştuğunuz kadınlar gerçek bir yüzleşmenin nasıl olabileceğini düşünüyorlar?
G.D.: Örneklerde silahlar susmuş olsa da sonrasında demokratik ve eşitlikçi bir yaşamı koruyabilecek bir geçiş dönemi adaletinin, yani gerçek bir barışın kurulmadığını görüyoruz. Mesela Sri Lanka’daki kadınlar hala yeni bir toplumsal sözleşme için mücadele ediyorlar çünkü silahlar sustu ama etnik sorun, yoksulluk çözülmedi, bunların hepsi devam ediyor. Hala yoksulluktan ve savaştan dolayı dul kalan Sri Lankalı kadınlar Ortadoğu’ya işçi olarak göç etmek zorunda kalıyorlar. Çünkü adaletin tesis edilmesine dair mekanizmalar yok. Benzer bir şey aslında Sırbistan ve Kosova için de geçerli. Bu ülkelerde hafıza meselesi çok kritik. Çünkü orada çok baskın bir ulusal resmi anlatı, “geçmişi kapatalım, önümüze bakalım” gibi bir düşünce var amatoplumun tarihi buna uygun değil.
N.A.: Sırbistan’da görüştüğümüz kadınların mücadeleleri, kendi devletlerinin failliğiyle hesaplaşma ve devleti bununla hesaplaşmaya çağırma üzerinden yürüyor. Kosova’ya baktığımızda hala savaşın yaraları sarılmaya çalışılıyor. Etkileyici olan, sınırlara rağmen bu kadınların beraber çalışıyor olması. Yüzleşme meselesinde özellikle Kosova için önemli olan bir nokta var: savaşın üzerinden neredeyse 20 yıl geçti ama kadınlar hala savaş dönemindeki cinsel şiddet suçlarıyla hesaplaşmanın mücadelesini veriyor.
Çatışma bölgelerinde kadınlara karşı işlenen cinsel suçlar, barış dönemlerinde anlaşılangöz ardı ediliyor. Erkeklere yönelikcinselsuçlarsatabugibi, konuşulmuyor. Görüştüğünüz kadın örgütlerinin bu konuda ne tür çalışmaları var?
N.A.: Sırbistan’daki görüşmelerimizde savaş dönemindeki cinsel şiddete dair ayrı bir yasal tanımlama olmadığı anlatıldı. Bununla ilgili hayal kırıklığı yaratan birçok dava olduğundan bahsettiler. Kosova’da ise savaş mağdurlarına küçük de olsa bir tazminat vermeyi içeren bir kanun var. Son birkaç yılda bunun içine cinsel şiddet mağduru kadınlar da eklendi ve ‘savaş mağduru olarak tanındılar, ama savaştan ancak 17 yıl sonra başarılabilen bir şey. G.D.: Maalesef Sri Lanka çok daha geri durumda. Bu konu daha konuşulmaya bile başlanmamış. Ulusal Barış Konseyinden bir kadınla görüştük orada, bize söylediği şu oldu: Sri Lanka inanılmaz muhafazakar ve baskının olduğu bir toplum olduğu için yoksulluk gibi, savaşın daha konuşulabilir konuları üzerine bile zor konuşuyoruz. Savaş döneminde gerçekleşmiş olan tecavüz, cinsel şiddet üzerine konuşmak tamamen tabu.
Kitapta söylediğiniz gibi Sri Lanka modeli Türkiye’de çok tartışılmıştı. Bir anlamda’çözüm süreci nasıl yürütülemez’in örneği olarak karşımızda duruyor. Sri Lanka’daki yürümeyen barış sürecini anlatırken ‘liberal barış görüşmesi( gibi bir kavramdan bahsediyorsunuz. Bu ne anlama geliyor?
G.D.:
Bu Yazıya Hiç Yorum Yapılmadı.
SİZ DE YORUM YAZIN