Post image
Küresel Çete Zorda

Ban-ki-Moon-800x450

Süleyman ŞAHİN

Ban ki Moon hayıflanıyor, adeta özür diliyor. Peki bu özür, yıllık 370 milyar doları bulan silah satışını elinde tutan Birleşmiş Milletler Güvenlik Konseyi’nin, nam-ı diğer “5’li küresel çete”nin bu dünyaya gerçekten barış getireceği noktasında bizi ikna etmeye yetebiliyor mu?

1 Ocak 2017 itibariyle Birleşmiş Milletler Genel Sekreterliği koltuğuna, eski Portekiz Başbakanı ve Birleşmiş Milletler Mülteci Hakları Yüksek Komiseri Antonio Guterrez oturdu. Makamına geçer geçmez yayınladığı ilk mesajında ise “Gelin 2017 yılını hep birlikte barış yılı yapalım” sözünü söyledi. Eski Genel Sekreter Ban ki Moon da böyle nice umut vaad eden sözlerle gelmiş, göreve geleceği günün arefesinde yeni yılı kutlarken hızını alamayarak “Santa Clausiscomingto town” şarkısını büyük bir neşe içerisinde “Ban ki Moon is coming to town” şeklinde terennüm etmişti. Gidişinin nasıl olduğunu ise hepimiz biliyoruz. 10 yıllık görev süresi boyunca sadra şifa, yaraya merhem bir icraatı olmamış, giderken de “mevcut çatışmalara çözüm bulamadan, barışa fazla katkı yapamadan görev suresi sona erdiği için” hayıflandığını söylemişti.

Elindeki imkânı yitirince pişman olmak insana özgü bir gerçektir. Makamı, imkânı yitiren herkesin içinde kimi ukdeler herdaim kalır. Makamın yüklediği sorumluluğun ağırlığını hissetmektense cazibesinin sağladığı göz ve gönül alıcı imkânlara takılıp kalmak sıkça rastlanan bir durumdur. Böylesi durumlarda sonuç daima Ban ki Moon örneğinde tanık olunan hayıflanmadır. Kimileri vaziyeti açık etmeyecek denli “poker face” olsa bile durum böyledir. Peki, “güneş batıdan doğduktan sonra yapılan özür” sahibini insanlığın, tarihin ve vicdanın önünde kurtarabilir mi; kurtarmaya yeter mi?

BİR ÖZÜRLE KURTULMAYA ÇALIŞMAK

Peki, Ban ki Moon’un özürü tam olarak neyin ifadesiydi, hiç düşündük mü? Fazlasıyla yuvarlatılmış bir hesapla bir özüre indirgenip kapatılmaya çalışılan “yekûn”un tam bir dökümünü alabildik mi?

Bu özür, tarumar edilmiş coğrafyalardan yeni bir yaşam umuduyla yola düşen milyonlarca insanın binlerce millikyürüyüşünü, başaramayan on binlerin Akdeniz’in serin sularına gömülüşünü, başardığını zannedenlerin tüm umutları ve rüyalarıyla tel örgülere mahkûm edilişini de içeriyor mu?

Bu özür, bir yanda 1 milyar insanı kasıp kavuran açlığı, her gün açlıktan kırılan on binleri, diğer yanda bu insanları ölümden kurtarmaya yetecek miktarda, sadece ABD’de fazla kilolarını atmak için bir günde harcanan yüz milyonlarca doları hesaba katıyor mu?

Bu özür, her yıl 1 milyon bebeğin yetersiz şartlardan dolayı doğduğu gün can verdiği, 3.4 milyon çocuğun hijyen koşullarından ötürü bulaşıcı hastalıklardan kırıldığı, 1.2 milyon çocuğun insan tacirlerinin eline düşerek her anlamda sömürüldüğü gerçeğiyle hiç sınandı mı?

Bu özür, yıllık 370 milyar doları bulan yeryüzündeki silah satışının 210 milyarını tek başına ABD’nin, 95 milyarını AB ülkelerinin, geriye kalanını da ağırlıklı oranda Çin ve Rusya’nın ürettiği bir dünyada, veto hakkına sahip üyeler olarak ABD, İngiltere, Fransa, Rusya ve Çin’den oluşan Birleşmiş Milletler Güvenlik Konseyi’nin, nam-ı diğer “küresel çete”nin bu dünyaya gerçekten barış getireceği noktasında bizi ikna etmeye yetebiliyor mu?

GERCEK_HAYAT

YARDIMCISI BİLE DAYANAMADI, İSTİFA ETTİ

Ban ki Moon döneminin, kendisinin de ifadesiyle “barışa fazla bir katkısı” olmadı. Ortadoğu’daki yangın giderek daha büyüdü, koca bir coğrafya ateş topuna dönüştü. PYD ve DEAŞ gibi ismi daha önce duyulmamış terör örgütleri bu dönemde adını duyurdu. Suriye krizi içinden çıkılmaz hallere evrilirken milyonlarca mültecinin dramına Birleşmiş Milletler tamamen seyirci kaldı. Ne yazık ki, “keşke seyirci kalmakla yetinseydi” dediğimiz zamanlar bile oldu. Şam’daki BM heyetinin zulümden yana tavır aldığına, kuşatma altındaki Madaya’da çocuklar açlıktan ölüyorken insani yardıma gerek olmadığı şeklinde zalim Esed’in ağzıyla raporlar yazdığına tanık olduk. Ban ki Moon’un bizzat kendi yardımcısı Anthony Banburry bile dayanamadı kurum içerisindeki bu duyarsızlığa. Geçen mart ayında zehir zemberek bir yazı yazarak BM’deki görevinden istifa ettiğini duyurdu.

HA BAN Kİ MOON, HAKOFİANNAN

Sadece Ban ki Moon’a özgü bir durumdan bahsetmiyoruz. Birleşmiş Milletler’in başına kim geçerse geçsin hikâye değişmiyor. Ban ki Moon berbat bir yönetim gösterdi de selefi Kofi Annan çok mu matahtı sanki? 31 Aralık 2006 günü görev süresi sona eren Kofi Annan’ın arkasında halefi Moon’u aratmayacak kabarık bir dosya var. 1994 yılında başlayan Ruanda sovkırımına müdahale etmek isteyen BM Barış Gücü komutanı Romeo Dallaire‘nin bütün çözüm önerilerine kulak tıkayan ve 1 milyon insanın ölümünden sorumlu olan Kofi Annan, dünyanın cilvesine bakın ki 2001 yılında “daha barışçıl bir dünyaya katkısı nedeniyle” Nobel Barış Ödülü’ne layık görüldü. Yine tesadüfe bakın ki, ABD’nin Irak işgali de Nobel ödüllü Kofi Annan’ın döneminde gerçekleşti. Irak toprakları Amerikan çizmeleri altında eziliyorken, Ebu Gureyb faciaları yaşanıyorken Birleşmiş Milletler’in başındaki Kofi Annan aldığı ödülün tozunu almakla meşguldü. Kıbrıs meselesi hakeza. Kamuoyunda Annan Planı diye bilinen öneri, Kıbrıs Rum Kesimi tarafından halkoylamasıyla reddediliyorken Annan’ın çıtı bile çıkmıyordu.

SREBRENİTSA’YI GALİDEN SORMALI

Dedik ya, bunların birbirinden farkı yok. Annan’ın selefi Butros Gali dönemini bir hatırlayalım. Sahi, Ratko Mladiç “Bu şehri Sırp milletine armağan ediyoruz. Türklerden intikam alma zamanı geldi” diyerek Srebrenitsa katliamını başlatırken o sırada Atina’da soğuk savaş sonrası barışa yaptığı katkılardan dolayı Onassis Vakfının 1995 yılı ödülünü Yunanistan Devlet Başkanı Stephanopoulos‘un elinden alan ve kendisine soru soran gazeteciyi “Birleşmiş Milletler’in görevi Srebrenitsa’dan kaçanlara güvenli bir sığınak bulmaktır” deyip başından savan kimdi? Kendisine bağlı Barış Gücü askerleri vasıtasıyla cellatlarına teslim eden Butros Gali, o sırada katliamcı Sırbistan’ın en büyük destekçilerinden Yunanistan’ın elinden barış ödülü alarak bizimle alay edecek kadar pervasızlaşmamış mıydı? Unuttuk mu biz bunu?

BM SÖZLEŞMESİ MADDE1

Birleşmiş Milletler, kurulduğundan bu yana kendi sözleşmesine aykırı faaliyet gösteriyor. Dünya barışına katkı yapacağı yerde, çözümsüzlüğü perçinliyor, ihtilaf alanlarını büyütüyor. Bakın BM Sözleşmesi, yani bir anlamda anayasası hangi maddeyle başlıyor? Madde 1 Birleşmiş Milletler’in amaçları şunlardır: Uluslararası barışı ve güvenliği korumak ve bu amaçla: barışın uğrayacağı tehditleri önlemek ve bunları boşa çıkarmak, saldırı ya da barışın başka yollarla bozulması eylemlerini bastırmak üzere etkin ortak önlemler almak ve barışın bozulmasına yol açabilecek nitelikteki uluslararası uyuşmazlık veya durumların düzeltilmesini ya da çözümlenmesini barışçı yollarla, adalet ve uluslararası hukuk ilkelerine uygun olarak gerçekleştirmek.

Irak’ta, Suriye’de, Yemen’de, dünyanın dört bir yerinde bunca savaş, bunca yıkım yaşanıyorken devasa bütçeye sahip ve kendine bağlı bir Barış Gücü bulunan Birleşmiş Milletler’in kendini inkâr edercesine kayıtsız duruşuna artık bir itiraz yükselmesi gerekmiyor mu? Tam da bu nedenle Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın Birleşmiş Milletler Teşkilatı’nı bu hallere düşüren yapısal bozukluğa atıf yapan “Dünya 5’ten büyüktür” sözünü bütün dünyanın artık gündemine alması kaçınılmaz hale gelmiş durumda. Evet, ya artık dünya 5’ten büyük olacak, ya da bu 5’li çete dünyamızı mahvetmeye devam edecek. Karar sizin ey ahali!

(Gerçek Hayat, 09.09.2017)

Bu Yazıya Hiç Yorum Yapılmadı.

SİZ DE YORUM YAZIN