“Ve kadınlar,
bizim kadınlarımız;
korkunç ve mübarek elleri,
ince, küçük çeneleri, kocaman gözleriyle
anamız, avradımız, yârimiz
ve sanki hiç yaşamamış gibi ölen
ve soframızdaki yeri
öküzümüzden sonra gelen…”
Ağustos 1922 tarihinde Kuvayi Milliye Destanı’nda büyük şair Nâzım Hikmet Ran böyle sesleniyor kadınlara…
Ve yıl 2014…
8 Mart günü bir Dünya Kadınlar Günü’nü daha “ne çok kadının aile içi şiddetle karşı karşıya kaldığı, hamile olanların bile acımasızca öldürüldüğü, eğitim ve öğretim imkânlarından yoksun bırakılarak henüz çocuk yaşta kendilerinden çok çok büyük erkeklerle evlendirildikleri, çalışma hakkından yoksun bırakıldıkları, çalışırlarsa da işyerlerinde uğradıkları ayrımcılık ve gelir adaletsizliğine maruz kaldıkları” gerçeğiyle yüzleşerek kutlayacağız…
8 Mart Dünya Kadınlar Günü’ne sayılı günler kala Emniyet Genel Müdürlüğü de, “Aile içi şiddet raporu”nu yayımladı. Rapor, son 5 yılda kadınlara uygulanan şiddeti bir kez daha gözler önüne serdi. Rakamlar şiddetin azalmadığını, aksine arttığını da kanıtladı.
Gazeteci-Yazar Saygı Öztürk’ün köşesinde yayımladığı emniyet kayıtlarına göre, son 5 yılda 315 bin 643 kadın aile içi şiddete maruz kaldı. Son 3 yıl baz alındığında ise 2 bin 666 kadın cinayete kurban gitti. Bunlardan 216’sının katili bulunamadı. Aile içi işlenen cinayetler emniyet kayıtlarına ‘faili meçhul’ olarak geçti.
Kadın cinayetlerinin önüne geçmek için 8 Mart 2012’de, yani tam 2 yıl önce Ailenin Korunması ve Kadına Karşı Şiddetin Önlenmesine Dair Kanun yürürlüğe girdi. Ancak buna rağmen kasten öldürmelerde yüzde 10.7 artış yaşandı.
Emniyet Genel Müdürlüğü raporuna göre, son 5 yılda meydana gelen aile içi şiddet olaylarına ilişkin rakamlar şöyle:
2009 yılında 45 bin 438,
2010 yılında 53 bin 018,
2011 yılında 64 bin 064,
2012 yılında 92 bin 703,
2013 yılında (Ocak-Eylül ayları arasında yani 8 ayda meydana gelen olaylarda) 60 bin 420…
Kadın Dayanışma Vakfı’nın araştırmalarına göre ise her yıl 100 kadından 97’si, en az bir kez şiddet görüyor. Kadınların yüzde 20’si, silah ve bıçak gibi aletlerle şiddete uğruyor. Üniversite mezunu kadınların yüzde 23’ü fiziksel şiddete, yüzde 71’i ekonomik ve cinsel şiddete maruz kalıyor.
2013 yılında 843 kadın öldürüldü ve 2014 yılında da kadın cinayetleri tüm hızıyla sürüyor. Kadın cinayetlerinin büyük çoğunluğu aile fertlerince işleniyor. Boşanmak isteyen ya da tartıştığı karısını öldüren pek çok erkek daha sonra kendisi de intihar ediyor.
Kadın cinayetlerini, bu konuda önlem alınmamasını protesto eden kadınlar, “Öldüren sevgi istemiyoruz” diye feryat ediyorlar…
Antalya’da Attalos Heykeli önünde bir araya gelen yazar, ressam, şair bir grup kadın sanatçı adına açıklama yapan yazar Kamile Yılmaz, kadını sosyal hayattan uzaklaştıran ve hiçleştiren politikalardan, kadın bedeninin cezalandırılmasından vazgeçilmesini istedi. Ülkeyi yönetenlere, kanun yapıcılara ve kamuoyuna çağrıda bulunan Yılmaz, çocuk yaşta evliliklerin yasaklanmasını, kadın sığınma evlerinin çoğaltılmasını ve gizlilik ilkesinin önemsenmesini, şiddete karşı suç duyurusunda bulunan kadınlar için gerekli tedbirlerin zaman geçmeden alınmasını da talep etti.
Kadına şiddete hayır
Kadına şiddeti kınamak ve “Alo 183” hattının bilinirliliğini artırmak amacıyla Pınar Altuğ’dan Özlem Yılmaz’a, Esra Erol’dan İpek Tuzcuoğlu’na, Yeşim Salkım-Hakan Eratik çiftinden Işın Karaca’ya 33 ünlü isim fotoğraf sanatçısı Eren Yiğit’in objektifine poz verdi. 4 Mart Salı gününden itibaren Forum İstanbul’da sergilenmeye başlanan fotoğraflar ardından tüm Türkiye’yi gezecek.
Projenin yapımcısı ve sanat yönetmeni Selçuk Kaya, “Türkiye’de kadınların yüzde 25’i fiziksel şiddete uğruyor. Cinayet sonucu ölen kadınların büyük çoğunluğu eşi tarafından öldürülüyor. Tecavüze uğrayanların yüzde 50’si 18 yaş altında ve bunların yüzde 90’ı kız çocuğu. Bu noktada bilinç düzeyinin arttırılmasına yönelik her türlü çalışma büyük önem arz ediyor. Biz de 8 Mart Dünya Kadınlar Günü nedeniyle başlattığımız projeyle, şiddete maruz kadınların sesini daha gür çıkarabilmesini ve haklarını arayabilmesini amaçlıyoruz” diye konuşuyor.
Kanun teklifi
Psikiyatrist Prof. Dr. Kemal Arıkan’a göre, kadın cinayetleri bir tarafıyla sosyolojik, bir tarafıyla da psikolojik bir olay. Sosyolojik, çünkü erkek kadını “Bu benim malım” diye sahipleniyor. Türkiye’de yargının erkeği kayıran bir sistem içinde işlediğine dikkat çeken Prof. Dr. Arıkan, “Kadına yönelik şiddeti önlemek için cezaların ağırlaştırılması ve caydırıcı olması gerekiyor” diyor.
CHP İstanbul Milletvekili Melda Onur, kasten öldürme suçunun “kadın olma” sebebiyle işlenmesi halinde kişinin ağırlaştırılmış müebbet hapis cezası ile cezalandırılması için kanun teklifi verdi 2014 yılının Ocak ayı sonunda TBMM Başkanlığı’na. Teklif, son yıllarda artan kadın cinayetlerinin önlenmesi, bu tanımın hukukta terimsel olarak yer alması, cinsiyeti ve cinsel yönelimi sebebiyle işlenen cinayetlerin töre saikiyle işlenen cinayetler gibi cezalandırılması ve bu suçların af kapsamı dışında tutulmasını amaçlıyor.
Teklife göre, “Kasten adam öldürme suçunun; eski eşe, nişanlı ya da eski nişanlıya karşı, kadınlara kadın olma sebebiyle, cinsel yönelim ve cinsiyet kimliği ayrımcılığı nedeniyle, ailenin bir ferdi, mağdurla evlilik dışı ilişki yaşayan veya aynı çatı altında yaşayan bir kimse tarafından işlenmesi halinde kişi ağırlaştırılmış müebbet hapis cezası ile cezalandırılacak… Bu suçlara haksız tahrik indirimi uygulanmayacak…”
Sonuç olarak kadınlar, bir 8 Mart Dünya Kadınlar Günü’nde daha yetkililerin meydanlara çıkıp nutuk atmaları yerine bu konuda duyarlı olmalarını, kadın cinayetlerinin sonunu getirecek düzenlemeler yapmalarını, tutarlı politikalar üretmelerini bekliyorlar…
İyi haftalar
Umut Vakfı
Bu Yazıya Hiç Yorum Yapılmadı.
SİZ DE YORUM YAZIN