Aile içinde tacize uğrayan çocuklar….
Okullarda, kurslarda cinsel istismara uğrayan çocuklar…
Başlarına geleni kimselere anlatamayan çocuklar…
Küçük yaşta evlendirilen, gerdek gecesi ölen çocuklar…
Sadece cinsellikleri değil çocuklukları tümden istismar edilen çocuklar…
Canlı bomba olmak üzere eğitilen çocuklar…
Eline silah verilip savaşa gönderilen çocuklar…
Dağlara çıkan çocuklar… Taş atan çocuklar…
Ağır işlerde çalıştırılan çocuklar…
Anneleri, babaları tarafından ilanla eşya gibi satılan çocuklar…
Gece yarısı şehrin en tehlikeli sokaklarında başıboş dilenen çocuklar…
Savaştan kaçarken denizlerde boğulan çocuklar…
Onlar…
Sizin şu anda okulda olan, masada ders çalışan, odasında oyun oynayan, internette dolaşan;
Hayata dair size ilginç sorular soran, şu yemeği seven ama bu yemeği sevmeyen, konuşmayı yeni söken, emeklemekten yürümeye geçen, geceleri sık uyanan, güldü mü gözleri ışıldayan;
Dansa, futbola, satranca, edebiyata, tarihe, bilime, resme ya da sinemaya meraklı olan;
Güzel konuşan, şaka yapan, içine dönük ya da fazla sosyal olan, gelecekle ilgili hayaller kuran;
Burnu annesine, gözleri babasına benzeyen; huyu dayısına, boyu ninesine çeken;
Öpmeye kıyamadığınız, üzerine titrediğiniz ve hayatın anlamı bellediğiniz, fotoğraflarını açıp açıp herkese gösterdiğiniz çocuklarınızla…
Aynı tarihlerde, aynı dünyada ama bambaşka hayatlara doğdular.
Onların arasından canını kurtaracak olanlarla sizin çocuklarınız bir gün birbirleriyle karşılaşacaklar.
Fırsat eşitliğini bir hayal olarak bile bünyesinde barındırmaktan artık tamamen vazgeçen bu vahşi düzende, sizin çocuklarınız ve o çocuklar farklı hayaller kura kura ve farklı korkular yaşaya yaşaya aynı hayata asılacaklar.
Hayat haliyle paramparça olacak…
Her bir parça o çocukların ve sizin çocuklarınızın dünyasında çok tehlikeli yaralar açacak.
Bütün bunlar…
Siz bir zamanlar çocuklara yazılmış olan bir şiirin iyimserliğini küçümsediğiniz için; dünyayı tercihleriniz ve korkularınız yüzünden nikbinlikten bedbinliğe sürüklediğiniz için olacak.
Hani çocuklar…
Güzel günler göreceklerdi, güneşli günler göreceklerdi ya…
Hani motorları maviliklere süreceklerdi, ışıklı maviliklere;
Hani açacaklardı ya son vitesi, adedi devir motorun sesi;
Hani bileceklerdi ya ne harikuladedir 160 kilometre hızla giderken öpüşmesi…
Siz dayatılan pişmanlıklara ve özendirilen vazgeçişlere kolayca kandığınız için, gerçekleşmedi hiçbiri.
Bugün çocukların birçoğu öpüşmeyi hiç öğrenemeden ölüyorlar;
Birçoğu da 160 kilometre hızla giderken öpüşmeyi utanılacak bir şey belliyorlar.
Çünkü siz… Bundan 30 yıl önce kendiniz, güzel günler görme hayalinizden, motorları maviliklere sürme idealinizden ve 160 kilometre hızla giderken öpüşme hazzınızdan rızanızla, taammüden vazgeçmeyi erdem bildiniz.
Fırsat eşitsizliğine isyanı demode saydınız ve yeni dünya düzenine kolay kandınız;
Doğan her çocuğun geleceğini boş vaatlerle donattığı vahşetinde eriten bir sistemin pazarladığı tüketim karnavalının cafcaflarına kapıldınız.
O yüzden bugün ne kendi çocuğunuzu öbür çocuklardan ayırmaya hakkınız var; ne de kendi çocuklarınızı öbür çocukların yaşadıkları vahşetlerden korumaya mecaliniz…
Şimdi içeride uyuyan, oynayan, ders çalışan ve gittikçe daha da zalimleşen bir dünyaya büyümekte olan çocuklarınızdan gidip özür dileyin.
Sonra o şiiri… O güzel şiiri çöpten çıkarıp masaüstüne geri indirin.
(Cumhuriyet, 30.03.2016)
Bu Yazıya Hiç Yorum Yapılmadı.
SİZ DE YORUM YAZIN