Perihan ÖZCAN
Reşad Ekrem Koçu‘nun kitapları yeniden yayımlanmaya başladı. Bu kapsamda yazarın yedi kitabı raflara çıktı.
Geniş bir yelpazeye yayılan Koçu’nun kitapları, Osmanlı tarihine meraklılar için edebî değer taşıyan önemli kaynaklar.
Eski İstanbul, 19. yüzyılda Osmanlı’da sosyal hayat denince belki de akla gelen ilk isim Reşad Ekrem Koçu. Onu benzetebileceğiniz, kıyaslayabileceğiniz bir kişi daha yok. Koçu’yu eşsiz kılan, hazırladığı çalışmalardaki detaylar ve bu detayları kendine has üslubuyla sunum şekli. Yetmiş beş yıllık ömrünü araştırarak geçiren ve öğrendiği hiçbir şeyi kendine saklamayan, verdiği bilgilere halel gelirmeden yorumlarım da kararak hızını alamadan anlatan bir yazar Reşad Ekrem Koçu. Saygıyla, ilgiyle, bazen nefesinizi tutarak, kimi zaman tebessüm etmeye mani olamayarak okuyacağınız bir kalem.
Doğan Kitap aracılığıyla yeniden yayımlanan yedi eserin her biri, şüphesiz üzerine daha fazla söz söylemeye değer. Şimdilik bir Koçu panoroması sunumaya çalışacağız. Koçu’nun Kemalpaşazade’den aktardığı rivayete göre, Fatih Sultan Mehmed etrafında toplanan yedi şehzadeye sorar: “Babalarınızı mı seversiniz benimi?” Altısı şöyle cevap verir: “Sultanımı artuk severiz!” Bir tek Şehzade Ahmed “Babamı ziyade severim” der. Fatih torununun sözünden alınır ve diğer şehzadeleri yanında tutarken Ahmed’i Çorum’a gönderir. Koçu, sadece kitaba adını veren padişahın hatıralarını değil İstanbul kuşatmasını da 6 Nisan Cuma’dan 29 Mayıs Salı’ya kadar öyle bir anlatıyor ki, anbean Fatih’le beraber İstanbul’u fethediyorsunuz!
Aynı üslupla nakledilen Belgrad Seferi’nden bir sahne size fikir verecektir. “Fatih Sultan Mehmed, basit bir nefer gibi en ön saflardaydı, üzerine yalınkılıç saldıran bir Macar askerini bir kalıç hamlesiyle yere serdi, fakat kendisi de kalçasından yaralandı. (…) Yerini yeniçeri ağasına bırakarak bir askerinin kollarında geri çekilirken: ‘Durma Hasan!..” diye bağırdı. Yeniçeri Ağası Hasan Ağa, padişahın gözleri önünde ileri atıldı, bir dakika içinde sekiz on kişiyi yere serdi.”
BİR OSMANLI KAHRAMANI SALİHA HANIM
Yeniçeri Ocağı’nın kurucularından Gazi Evrenos Bey‘i bilir misiniz? Peki, İstanbul Göztepe’deki Gözcü Baba semtine ismini verenin, Orhan Gazi devrinin namlı cengâverlerinden ve akıncı beylerinden biri olduğunu? Mohaç Meydan Muharebesi’ne 80 yaşlarındayken katılan Adil Hoca‘yı hiç duydunuz mu? “Görenler anlatırmış, sakalı matruş, uzun bıyıkları miğferinden dışarıya birer mızrak gibi çıkmış, gömgök demire bürünmüş bir kırçıl koca gaziymiş.”
Tarihimizdeki Kahramanlar’da Yörük Ali Efe‘den Mareşal Fevzi Çakmak‘a, Malkoçoğlu olarak bilinen Bali Bey’den Demirtaş Paşa‘ya 166 kahramanın hikâyesine yer vermiş Koçu. Onca beyin, paşanın, reisin, ağanın arasında bir de kadın kahraman var: Saliha Hanım. Osmanlı’nın en etkili sadrazamlarını yetiştiren Köprülü ailesinden Mehmed Paşa‘nın eşi, Fazıl Ahmed ve Fazıl Mustafa Paşa’nın annesi Saliha Hanım Girit Seferi’ne katılır. Kandiye Kalesi önünde kurulan otağda iki kış geçirir. Köprülü Ahmed Paşaya her gece “Oğlum üzülme… Kaleyi bugün alamadın. Fakat yarın alacaksın” der. Kandiye fethedilir ve Böylece Saliha Hanım Osmanlı tarihine farklı bir sultan olarak geçer.
RÜSTEM PAŞA’NIN MUAZZAM SERVETİ
1730’daki Patronu Halil isyanından 4 yıl sonra İstanbul hamamlarında Arnavutlar’ın her ne sıfatla olursa olsun çalışmaları yasaklanır. Bunun sebebi, isyana adını veren ve lakabını da hizmet ettiği bir patrona gemisinden alan zatın, dikkat çekmemek için isyan arifesinde yandaşlarıyla hamamda buluşmuş olmasıdır. O tarihlerde hamamlarda tellaklar, natırlar ekseriyetle Arnavuttur ve 1. Mahmud bunu unutmaz. Ama isyanın tesirinin hafiflemesi için dört sene sonra ferman buyurur. Osmanlı Tarihinin Panoroması’nda Koçu, hangi padişah döneminde hangi senede neler olduğunun kronolojisini çıkarmış. Çıkdan seferleri, kuşatmaları, savaşları, ayaklanmaları ve bunlara zemin hazırlayan gelişmeleri, imzalanan anlaşmaları, imparatorluk tarihinin kilit isimlerinin tarih sahnesine çıkışlarım sıralamış. Koçu, yedi asırlık kronolojiyi sunarken çeşitli olay ve kişilerle ilgili ilginç bilgiler sunmayı da ihmal etmemiş. Mesela Rüstem Paşa’nin muazzam servetinin dökümünün yer aldığı kısım. Bosnalı Sokuloviç ailesinin oğlunun Yeşilce Bey tarafından nasıl seçildiği, ailesinden alınıp saraya nasıl getirildiği ve nasıl Sokollu Mehmed Paşa’ya dönüştüğü ilgiyle okunacak bölümlerden.
TOPKAPI SARAYINA BU KİTAPLA GİTMELİ
Söze; “ihmal edilecek bir ziyaret değildir,” diye başlamış Koçu ve Topkapı Sarayı’nı öyle bir tasvir etmiş ki okurken sarayın kuytuları dahi gözünüzde canlanıyor. Neredeyse kitabın sonundaki saray krokisine bakmaya gerek kalmıyor. Enderun Türkçesi bölümünde sadece sarayda kullanılan bazı tabir ve kelimeleri de okuyunca konuya ilginiz artıyor. “Mehter Kâmil Ağa soyunukmu?” “Hayır… Tımardadır!” Zülüflü ağalardan biri koğuşta hasta yatarsa “soyunuk”, akrabalardan birini ziyarete gittiyse “tımarda” denirmiş. Ayrıca Koçu 38 Osmanlı padişahının istatistik cetvelini tutmuş. “Padişahlığı yirmi yılı geçenler”, “Kırk yaşından sonra padişah olanlar”, “En yaşlı olarak padişah olan”, “Padişahlıktan çekilen”, “İhtilalde öldürülen”, “intihar eden”, “Suikaste kurban giden” söz konusu cetvelin sadece bir bölümü. Yıllar içinde neler değişmiş neler aym kalmış anlayabilmek için Topkapı Sarayı’nı adını taşıyan bu kitapla beraber ziyarete gitmeli.
ESKİ İSTANBUL’DA MEYHANELER VE MEYHANE KÖÇEKLERİ
Yüzyıllar boyunca İstanbul’da “gedikli” ve ‘koltuk” olmak üzere iki tip meyhane işletilmiş. Gedikli meyhaneler babadan oğula veya ustadan çırağa, kalfaya devredilir ya da işten el çeken sahibi tarafından loncası kanalıyla bir başkasına satılırmış. Koltuklar ise ruhsatı olmayan kaçak meyhanelermiş. Koçu, 1880’lerdeki en namlı istanbul meyhanelerini semt semt sıralamış. Fener’de Sokiyas, Samatya’da Kel Serkis, Eminönü’nde Hançerli ve dahası… Tıpkı Topkapı Sarayı gibi meyhaneleri de tasvir etmiş Koçu. Uzun mermer tezgâhlardan oymak raflara, ağaçtan oyma tuzluklara, meyhane çalışanlarının kıyafetlerinden söylenen şürlere kadar. Yetiştirildikleri çetin talimlerden rakslarına ve en namEski istanbul, 19. yüzyılda Osmanlıda sosyal hayat denince belki de akla gelen İlk isim Reşad Ekrem Koçu. Onu benzetebileceğiniz, kıyaslayabileceğiniz bir kişi daha yok. Koçu’yu eşsiz kılan, hazırladığı çalışmalardaki detaylar ve bu detayları kendine has üslubuyla sunum şekli. Yetmiş beş yıllık ömrünü araştırarak geçiren ve öğrendiği hiçbir şeyi kendine saklamayan, verdiği bilgilere halel getirmeden yorumlarını da katarak hızını alamadan anlatan bir yazar. ularının isimlerine, köçekler için de aynı hassasiyet söz konusu. Meyhane kültürünü layıkıyla aktarmakta o kadar hassas ki yazar, “Unutma Bizi Dolması” başlıklı kısımda midye dolma tarifi bile vermiş. Eski İstanbul’da Meyhaneler ve Meyhane Köçekleri’ni okurken dağarcığınıza yeni meyhane söz ve tabirleri de eklencek.
OSMANLI’YA YARIM ASRA YAKİN HÜKMEDEN KÖSEM SULTAN
Ege’deki adalardan birinde bir zangocun kızı olarak dünyaya gelen, Osmanlı Sarayı’na 13 yaşında giren ve. 1. Ahmed‘e cariyelikten hasekiliğe terfi eden, kocası, iki oğlu ve bir torunu döneminde neredeyse yarım asır Osmanlı’ya hükmeden Kösem Sultan’ın hayat hikâyesi… Rüşvet çarkından elde ettiği serveti oda kapıları mühürlü hanlarda muhafaza eden, kimsesiz kızları çeyizlerini düzüp evlendiren, mahkûmlara saldıran, fakir halkı doyuran, çeşmeler, camiler yaptıran ve suikast sonucu feci biçimde can veren Kösem Sultan’ı günahları ve sevaplarıyla anlatıyor Koçu. Koçu’nun tarih kaynaklarından elde ettiği bilgilerle geniş hayal gücünü harmanlayarak yazdığı bu roman, Kösem Sultan ve imparatorluğun bir dönemi hakkında önemli bir kaynak olarak da görülebilir.
DÖRT MEDDAH HİKÂYESİ
Koçu, adım Ahmed Midhat Efendi’nin bir eserinden ödünç aldığı Aşk Yolunda istanbul’da Neler Olmuş’ta dört meddah hikâyesi anlatıyor. Bir kahvehanede veya bir konakta, sinema ve tiyatronun, gazetenin ve dolayısıyla tefrika yazılarının bulunmadığı devirde birkaç gece boyunca anlatacak meddahlara basit bir not şeklinde kaydedilmiş bu hikâyeleri Koçu kendine has üslubuyla ama hakikaderi zedelemeden aktarıyor.
(Cumhuriyet Kitap, 16.07.2015)
Bu Yazıya Hiç Yorum Yapılmadı.
SİZ DE YORUM YAZIN