VEYSEL ÇOLAK Türkiye’de birey; eylemli toplumsal bir özne olamıyor. Birçok neden gösterilir bu konuda. Bulunduğu konumdan hoşnut olanları hesaba katmıyorum doğal olarak. Yaşanılan onca sorun karşısında sessiz kalan, çektiği acılara katlanan; bir şeyler yapmaya kalkışsa daha kötü duruma düşeceğini sanan insanlardan söz ediyorum. Nedir onları böylesine sindiren? Oysa hiçbirinin zincirlerinden başka kaybedecekleri bir şeyleri yok; ama korkuyorlar işte. Korkunun kaynağı kendi gücünü bilmemektir. Bunun nedeni de kültürel besinden payını alamamakla doğrudan ilişkilidir. Hep söylenir, kültürel besinden payını alamayan bireyler ve toplumlar gelişemez. Sorunun kaynağı da budur kesinlikle. Yüzeysel, yavan, derinliği olmayan kültürlenme süreçleri; bireyi kendiliğinden olanın dışına çıkartıp; kendi için yaşayan bir bireye dönüştüremiyor. Oysa derinliğine yaşanacak bir kültürlenme süreci, bireyin kendine olan güvenini sağlar. Onu, eylemli toplumsal özneye dönüştürür. Çünkü dönüştürdüğü bireyin elinde, zamanla maddi bir güce dönüşür kültür, insanoğlu, bu amaçla kitap okur, okumalı. Ne yazık ki Türkiye’de böyle olmuyor. Sevdiği bir şiirle karşılaşanların, o şairin diğer şiirleriyle hiç ilgilenmemelerini anlamak çok zor. Şairinden ünlü birkaç şiirle idare etmek 1970’li yıllarda Nâzım Hikmet’in, Ahmed Arif’in, Enver Gökçe‘nin… üç şiirini meydanlarda yırtınarak okuyanlar; bu şairlerin diğer yazdıklarıyla zerre kadar ilgilenmedi. Şimdi daha da olumsuz biçimde yaşanıyor bu açmaz. Şairlerinin adı unutulmuş şiirler var orada burada okunan. Yani, şairinden ünlü birkaç şiirle idare ediliyor. Böylesi bir oluşum içerisinde kültürün maddi bir güce dönüşmesi çok zor. Bu eksikliği görmüş olacak ki Türkân Yeşilyurt, “Nâzım Hikmet ve Yergi / ‘ayağa kalkın efendiler” adlı inceleme kitabını yazma gereği duymuş. Nâzım Hikmeti böylesine ayrıntılı incelemek, bilmek gerektiğini imleyen bir kitap bu. Akademik disiplin içerisinde, özenli bir çalışma. Kısa ama doyurucu biçimde hiciv, taşlama, yergi terimlerinin anlamı tarihsellikieri içerisinde verilmiş. Bilgilendirici. Türkân Yeşilyurt, Nâzım Hikmet’in şiir, yazı, mektup, oyun ve romanlarındaki hayat kavrayışını, ideolojik duruşunu, sanat anlayışını, felsefesini, insana bakış biçimini anlamaya yönelik bir başlangıç kitabı koymuş ortaya. Nâzım Hikmet’in yergi şiirleri; sanatı dönüştürmek adına, “Putları yıkıyoruz!” diyerek verili olan sanat anlayışına karşı çıkışın, idealist felsefenin iflasının, Menderes iktidarının emperyalist ilişkilenmelerinin, Kore’ye gönderilen askerlerin isyanının, Türkiye’de kendine yer açan Amerikan askerinin çirkinliğinin, halkın bin yıllık uykusundan uyanmayışının, burjuva yaşam biçimini önceleyenlerin bencilliğinin şiirleridir. Türkân Yeşilyurt, tek tek inceliyor bu şiirleri; her birinin içeriğine açıklık getiriyor. Böylece Nâzım Hikmet’in şiirlerindeki tarihsel olgu ve olayları da belirgin kılıyor. Bu açıdan da eğitici bir çalışma. Can alıcı olanlar… Nâzım Hikmet, yergi şiirlerinde hayatı ve geleceği gözeten; insandan yana bir savaşım ortaya koyar. Uzlaşmaz bireysel ve toplumsal çelişkilerin başka bir yolla çözülemeyeceğine inanır çünkü. Bu sınıfsal kavgada saklanmaz, kendi yerini belirgin kılar. Korkusuzdur, inandığı ideolojik ve kültürel değerler elindeki tek maddi güçtür. Bu gücü de sonuna kadar kullanır yergi şiirlerinde. Nâzım Hikmet’in vuran/kıran/ yıkan eleştirileri bu kadarla sınırlı değildir. Hemen hemen bütün şiirlerinde insanî kusurların, insani çelişkilerin altını çizer. Pek fark edilmez bunlar; ama can alıcı olanlar da bunlardır bana kalırsa, açıklayıcı bir örnek olması bakımından şu dizelere bakılabilir: Ve kadınlar bizim kadınlarımız: korkunç ve mübarek elleri ince, küçük çeneleri, kocaman gözleriyle anamız, avradımız, yarimiz ‘ve sanki hiç yaşanmamış gibi ölen ve soframızdaki yeri öküzümüzden sonra gelen ve dağlara kaçırıp uğrunda hapis yattığımız ve ekinde, tütünde, odunda ve pazardaki ve kara sabana koşulan ve ağıllarda ışıltısında yere saplı bıçakların oynak, ağır kalçaları ve zilleriyle bizim olan kadınlar, bizim kadınlarımız Bilindiği üzere bu dizeler kadınları yüceltmek adına her yerde, büyük bir coşkuyla okunur. Çünkü Kurtuluş Savaşına yadsınamaz katkılar koymuştur Anadolu kadını. Nâzım Hikmet bu kadın öznenin, bir fotoğraf gerçekçiliğiyle iyi bir betimlemesini de yapar şiirinde. Her anlamda etkileyicidir bu şiirin bütünü. Böyledir, ama nedense; onca yüceltilen, uğruna hapis yatılan “anamız, avradımız, yarimiz” olan kadının soframızdaki yerinin öküzümüzden sonra gelmesi, oynatılması; her anlamda ezilmesi ve aşağılanması; yani erkek/egemen anlayışın yerden yere vurulması us’a getirilmez pek. Böylesi açmazların dışına çıkmak için hayatın bütüncül şiirini yazan Nâzım Hikmet’in şiirleri derinliğine okunmalı, hiçbir ayrıntı gözden kaçırılmamalı. Bunu öneren, hatta bunun zorunluluğunu gösteren Türkân Yeşilyurt‘un “Yoksun” (1999), “Dün Kendimin Önünden Geçtim” (2005), “Küçük Bir Ah” (2013) adlı şiir kitapları ve “Osmanlı Toprak Düzeni ve Halk Şiiri”, “Dağlarca / öyle aydınlık, öyle uzun, öyle yepyeni” adlı inceleme kitapları da var. Türkan Yeşilyurt Yasakmeyve Yayınları 80 s. |
(Aydınlık Kitap, 26.12.2014)
Bu Yazıya Hiç Yorum Yapılmadı.
SİZ DE YORUM YAZIN