Tuğçe Madayanti Dizici
(tugcemadayanti@gmail.com)
Avusturalya ve İngiltere ortak yapımı olan, Avusturalyalı yönetmen Jonathan Teplitzky’nın filmi “The Railway Man-Geçmişin İzleri” filmi 1942’de Japon kuvvetleri tarafından esir düşen Edinburghlu muhabere uzmanı asteğmen Eric Lomaz’in hikayesini anlatıyor. Lomaz’ın diğer İngiliz subaylarla beraber Changi hapishanesine, oradan da Tayland’da Kwai nehri yakınlarındaki savaş kampı Kanchanaburi’e uzanan işkence dolu günlerine odaklanıyor.
Ölüm Demiryolu
Japonlar, İkinci Dünya Savaşı sırasında Doğu Asya’yı işgal ettikten sonra, uzun süren deniz yolu mesafesini azaltmak için Tayland ve Burma arasında, demiryolu projesi başlatmıştır. İşçiler ve savaş esirleri tarafından inşa edilen bu demiryolu “Ölüm Demiryolu” olarak bilinmekte. Zorla çalıştırılan işçiler dışında 60binden fazla İngiliz, Avusturalyalı, Hollandalı ve Amerikan savaş esiri eziyet görerek, 416 km uzunluğunda inşa edilen bu demiryolunda çalıştırılmıştır. Savaş esirlerinden on binlercesi doğal sebepler ve idamlar sonucu ölmüştür. Ölüm Demiryolu, başta Pierre Boulle’nin “Kwai Köprüsü” kitabına ve de Hollywood klasiği olan aynı isimli filme ilham kaynağı olmuştur. Bu bölge günümüzde Tayland’ın başlıca turizm merkezlerinden biridir.
Kidman’ın Kas Tutulması
David Lean’in, Boulle’nin romanını temel alan, “Kwai Köprüsü” (1957) filmi sadece bu köprünün 1943’deki inşası ile ilgilidir. Teplitzky ise bu filmle bizleri ana karakter Lomax (Colin Firth )ile birlikte hem Ölüm Demiryolu inşatı zamanına hem de 1980’lere götürüp getirmekte. 1980’lerdeki manevi ıstırap içindeki Eric Lomax’ı canlandıran Colin Firth ile onun gençliğini canlandıran Jeremy Irvine rollerinde oldukça başarılılar. Nicole Kidman’ın canlandırdığı Lomax’ın eşi Patti ise daha detaylı işlenmesi gereken bir karakter olmasına rağmen hikayeye kattığı kararlık ve dinamiklik açısından oldukça sağlam. Ancak Kidman’ın artık star ışığını kaybettiğini düşünüyorum. Oyuncunun daha çok Disney film karakteri tadında bir aurası olduğunu ve klasik dram film türüne uygun olmadığına inanıyorum. Muhtemelen yüzüne uyguladığı estetik müdahalelerden dolayı olacak ki kas tutulması yaşayan ifadeleri arasında bile neredeyse fark kalmamış durumda. Yönetmen Teplitzky flashback kullanımını iyi çözümlemiş ve gittiğimiz hiç bir zaman diliminde sıkılmamamızı diğer zamandan kopmamamızı sağlamış. Ancak özellikle savaş dönemlerindeki yer yer hissedilen, Terrence Maillick etkisi, artık bir son bulmalı.
İletişim Kurtarır
Eric Lomax’ın gerçek anılarına dayanan film aynı zamanda Lomax’ın eşi Patti (Nicole Kidman) ile ilişkisine de odaklanıyor. Böylece Lomax’ın esirken yaşadığı travmaların içine bir evlilik dramı da katılmış oluyor. Filmin diğer en önemli bir ayağı ise Lomax’ın işkence gördüğü dönemde tercümanlık yapan Japon askeri Nagase ile yaşadığı psikolojik ilişki. Lomax’ın Nagase ve Patti ile ilişki eksenlerinden baktığımızda “Geçmişin İzleri” bir yandan iletişim bozukluğunu temel alıyor. Nagase ile dil farklılıklarının ötesinde yaşadıkları derin iletişimsizliğin sonuçları ne kadar yıkıcıysa aynı dili konuşmalarına rağmen eşi Patti’ye içinde bulunduğu ruh halini anlatamaması açısından yaşadığı iletişimsizlik de tehlikeli boyutlarda. Patti’nin ısrarlı desteği sonucunda geçmişte yaşadıkları ile birebir yüzleşmesi, düşmanının karşısına çıkması ve onunla konuşması bu iletişimsizliği ve zamanında kurulamayan empatiyi kanıtlıyor. Ne kadar imkansız gözükse de, düşmanla dahi olsa paylaşılan acı, bir eşle paylaşılan yalnızlık karanlığı bitirmeye yetebilir ve kişiye iç barış kazandırabilir. Her ne olursa olsun nefret bir gün bitmek zorunda.
(Birgün, 24.06.2014)
Bu Yazıya Hiç Yorum Yapılmadı.
SİZ DE YORUM YAZIN