Bugün (27 Haziran) yeni bir Irvine Welsh uyarlaması, gösterime giriyor: ‘Filth-Pislik’
Dünyaya televizyonu, buhar makinesini, viskiyi, golfu, penisilini ve Mars çikolatasını armağan eden İskoçya’nın Edinburgh kentindeki polis Bruce “Aygır” Robertson (Horace McAvoy), meslek kariyerinde sabırsızlıkla terfi etmeyi beklerken hep nüfuzunu kullanarak çıkarcılık yapan, fırsatçı, adi, maço, yoz, mesleğinin yüzkarası bir dedektif ve sözcüğün tüm anlamıyla tam bir “pislik”tir. Dışa, kendine çok güvenen, mutlu bir aile babası görüntüsü verse de aslında acınılası, zavallı biridir o. Güç tutkunu, baştan çıkarıcı, sarışın, seksi karısı Carole (Shaune Macdonald) 7 yaşındaki küçük kızını da alıp onu çoktan terk ederek irikıyım bir zenciye kaçmış ve bu da Bruce’e çok koymuştur.
Şefi Toal (John Session) tarafından, Japon bir öğrenci gencin, ırkçı magandalarca güpegündüz pata-küte dövülerek öldürüldüğü, vahşi bir cinayet olayını çözmekle görevlendirilen Bruce’ün, terfi etmesine engel olacağını sandığı iş arkadaşları hakkındaki kötü düşüncelerini izledikten sonra, bürodaki en büyük rakibi, metroseksüel Inglis‘i (Emun Elliott); kokainci, acemi çaylak Lennox’u (Jamie Beîl); ailenizin babacan polisi Gillman‘ı (Brian McCardie); şefin gözdesi, çekici, solcu polis Amanda‘yı (Imogen Poots); yaşlı Gus‘ı (Gary Lewis) filan tanıyoruz filmde. Astımlı oluşuna karşın hiç sigarasız duramayan, sürekli alkol-uyuşturucu tüketen, beyaz ve seks bağımlısı, porno meraklısı, mastürbasyoncu, ama giderek akıl ve ruh sağlığını yitirip gerçeklerden de kopmakta olan Bruce, gay’ler, muhbirler, alemciler ve torbacılarla çevrili dünyasında fırsat bulunca Gillman‘ın azgın karısı Chrissie (Joanne Froggart) gibi arkadaş eşleriyle beraber olur.
Mason muhasebeci arkadaşı, ufak tefek dörtgöz Bladesey’in (Eddie Marsan), sık sık adi bir telefon sapığı olarak taciz ettiği, tatminsiz karısını (Juanne Froggart) da becerir.
Yitirdiği aile mutluluğunu, gizli gizli eski dialardan, fotolardan izleyip zırıl zırıl ağlar.
Sık sık gidip tedavi gördüğü, bu zalim hayatta sakın kimseye güvenme diyen, feleğin çemberinden geçmiş ruh doktorundan (Jim Broadbent), küçükken kardeşi Davie‘nin ölümüne sebep olduğunu da öğrendiğimiz, bu nedenle babasının vaktiyle sen tam bir pisliksin dediği Bruce’ün kirli vicdanında hiç kapanmayan bir yaradır Davie.
Kısacası tüm polis zulmü ve zorbalığının rezil bir uzantısı olan, domuz benzeri ürkünç hayvan hayalleri görüp gitgide kafayı yiyen, sonunda da filmin başındaki çekik gözlü genci katleden o ırkçı psikopatların eline düşüp feci dövülen, terfi başvurusu geri çekilip rütbesi de indirilen Bruce’ün intihara giden dramının, zaman zaman devreye giren kendi iç sesiyle anlatıldığı filmde, 1980’lerde ünü tüm kuzey İngiltere’ye yayılmış, o kafasına fiberglastan, kocaman balon gibi, komik bir maske geçirmiş, Frank Sidebottom adındaki komik, çok popüler karakterin TV şov programlarına bile rastlıyoruz. Genelde hep birinci tekil şahıs anlatımını yeğleyen, sivri bir kara mizah öğesiyle hızlı, akıcı diyaloglardan oluşan, otobiyografik öğeler de barındıran, cinsellik ve şiddet ağırlıklı, sürükleyici, kendine özgü bir üslup tutturan, 1958 Leith, Edinburgh doğumlu, İskoçyalı, roman, oyun ve senaryo yazarı Irvine Welsh, bütün dünyada yönetmen Danny Boyle‘un “Trainspotting” filmine (1996) kaynaklık eden kitabıyla tanındı ilkin.
“Trainspotting”den sonra, 3 hikâyesinden perdeye aktarılan “The Acid House” filmiyle de ününü perçinleyen, emekçi bir İskoç ailesinin, okulu bırakıp underground hayat üniversitesinden mezun olarak uyuşturucuya da takılan Welsh’in “Glue”, “Porno” gibi romanlarının ardından yazdığı ve yayımlandığı 1998 yılının en iyi 25 kitabı arasında yer alıp edebiyat eleştirmenlerince de beğenilen “Filth” adlı kitabı da İskoç yönetmen Jon S. Baird eliyle sinemaya uyarlanmış şimdi.
Yazarın seksten şiddete ve uyuşturucuya gidip gelen, karanlık mizahıyla bezeli dünyasını serbest vezin bir anlatımla perdeye taşıyıp arka jenerik geçerken domuzlu, şirin bir animasyon bölümüyle de final yapan “Filth-Pislik”, konusu, mizansenleri ve karakterleriyle göz dolduran ve meraklısını nispbeten doyuran, mizahi ve ilginç bir İngiliz yapımı sayılabilir.
Noel partisine giden erkeklerin fotokopi makinesinde çektikleri pipi resimlerinden, hangi pipinin kime ait olduğunu kızların bulacağı fıttırık oyun bölümü gibi matrak görüntüler de içeren “Pislik” sonuçta, Hollyvvood’un yaza özgü gişe canavarı, büyük bütçeli seriyallerinden, Michael Bay yapımı “Transformers: Kayıp Çağ”, Kampuçyalı yönetmen Hong Khaou‘nun konusu bakımından geçen hafta seyrettiğimiz Kanadalı yönetmen Xavier Dolan‘ın “Tom Çiftlikte”siyle tam pişti olan “Lilting-Sevgilinin Ardından”, iki engelli gencin sevdasını anlatan ağdalı bir romantik dram niteliğindeki “The Fault in Our Stars-Aynı Yıldızın Altında” ve sevgilisince terk edilip beş parasız ve cep telefonsuz kalan, Los Angeles’lı televizyoncu Elizabeth Banks‘in oynadığı “Walk of Shame-Hayatımın En Kötü Gecesi” adlı komedinin gösterime girdiği haftanın en seyre değer filmi bizce.
(Cumhuriyet, 27.06.2014)
Bu Yazıya Hiç Yorum Yapılmadı.
SİZ DE YORUM YAZIN