Post image
Ailenin çöküşü

Soner Sert ve Nazan Kesal

 

Emrah KOLUKISA

Soner Sert’in ilk uzun metrajlı filmi ‘Acı Kahve’ tek mekânda geçen ve keskin bir mizahi dille aile kurumunu hedef tahtasına oturtan bir komedi.

Daha önce kısa filmleriyle festivallerde boy gösteren Soner Sert şimdi ilk uzun metrajlı kurmaca filmi ‘Acı Kahve’ ile karşımızda. İlk gösterimini Antalya Film Festivali’nde yapan ve başrollerini Nazan Kesal, Reha Özcan, Şerif Erol, Benian Dönmez, Buçe Buse Kahraman ve Name Önal’ın paylaştığı film tek mekânda geçen ve keskin bir mizahi dille aile kurumunu hedef tahtasına oturtan bir komedi.

Hareketli bir kamerayla akıcı bir anlatım dili tutturan Soner Sert filmin senaryosunu da kaleme almış ve hatta geçen yaz ikinci filmini de çekip bitirmiş. Nazan Kesal ve Soner Sert ile birlikte BirGün TV stüdyosunda keyifli bir sohbet için bir araya geldik ve Kesal’ın deyişiyle ‘filmin falına baktık’.

Senaryoyu da yazdığın için filmin yaratım sürecini senden dinlemek isterim. Nasıl başladı her şey?

Soner Sert: İnsanın aklına birçok fikir gelir ve bazıları çabucak giderken bazıları da çakılır kalır ya, ‘Acı Kahve’ işte o kalan ve gitmeyen fikirlerden biriydi. Çeşitli deneyimler biriktirdiğimi bir alan üzerine yoğunlaşırken, bir yandan da yavaş yavaş zihnimde bazı fotoğraf kareleri, bazı sahneler belirmeye başladı ve süreç içerisinde hakikaten bir hikâyeye doğru evrildi bu fikir. Sonra düşünmeye başladım; acaba tek mekân ve tek günde mi geçmeli, çünkü bir kız isteme hadisesi olacak… Ama bu hikâyenin bir şey tartışması gerekiyor, ne tartışacak? Bunun gibi sorular üzerine düşündüğümde artık çeşitli sahneleri ve çeşitli karakterleri yazmaya başlamıştım. Nihayetinde tek mekân ve tek bir günde geçen ‘Acı Kahve’ filminin senaryosu ortaya çıktı. Üzerinde durduğum meseleye de tarihsel bir açıdan yaklaşmaya çalıştım, çünkü bugün küçük burjuva değerler ya da değersizlikler değişime uğramaya başladı gibi bir sosyo-politik gözlemden hareketle hikâyeyi şekillendirmeye başladım. Aile dediğimiz olgunun tarihsel süreçte yaşadığı değişimler de ilgimi çekiyordu. Kişisel tarihimden hareketle bundan 30 sene önce akrabalık ilişkilerimde gördüğüm ve dayanışma kökenli birtakım faaliyetler bugün başka bir yere doğru evrilmeye başlamıştı. Dolayısıyla hikâyenin yazılması sürecinde o ailelerin birleşmesi, sonra kentsel dönüşüm konusu, ya da onları bir arada tutma ihtimali olan değerler ve pratikler üzerine konuşurken neo-liberal sistemin bugün küçük burjuva anlayışını ne hale getirdiği üzerine kafa patlattım. Bundan 200, 500 sene önce küçük burjuva anlayışı ilerici bir pozisyonda olabiliyorken bugün sistemin güvencesi, motoru şeklinde işleyiş gösteriyor. Dolayısıyla ülkenin son 20 yılda geçirdiği o değişimi, neo-liberal politikaların gücünü ortaya koyduğu ve aile olgusunu ya da küçük burjuva dünyasını nasıl şekillendirdiğini irdelemeye çalıştım.

Soner işin teorik kısmına girdi ama sonuçta son derece matrak hatta komik bir film çıkmış. Bir kız isteme hikâyesi var ve sen de oradaki gelin adayının annesi rolündesin… Neler söyleyeceksin?

Nazan Kesal: Soner bana bu senaryoyu ilk gönderdiğinde çok beğendim. Bunda tiyatro kökenli olmamın etkisi var çünkü Soner bana tüm filmi tek mekânda çekeceğini, hareketli kamera kullanacağını ve hiç dış dünyayı görmeyeceğini söyledi. Senaryonun matematiği ve o iki aile arasındaki sınıfsal farkları anlattığı, o farkların yarattığı küçük çekişmeleri, kıskanmaları, beğenmemeleri, övmeleri, yermeleri… çok hoşuma gitti. Bu tam anlamıyla bir karakter senaryosu ve durum komedisi, kara komedi. Senaryonun merkezinde bir aile hikâyesi yatıyor, ailecikler… Yaşadığımız toplumda aileler de ülkenin yöneticilerinin toplum tasarruflarından nasibini alıyor. Toplumsal çürüme, kültürel yozlaşma, geleneklerin de dahil olduğu bir yozlaşmalar silsilesi yaşıyoruz. Ahlaken de çöküş yaşıyoruz ve dolayısıyla aile denen bu yapının da bu çöküşten, bu dejenerasyondan nasibinin almaması imkânsız. Bir kız isteme hadisesi üzerine tatlı bir kara komedi çektik ve hani aile kutsaldır diye bir laf vardır ya, bence ve filmimize göre, hiç öyle değil. Aileler kutsalsa neden Narin’ler, 8 yaşında bebeler mezarın altında? Bu cinayetler aile dediğimiz o kapalı kutuların içinde işleniyor. O yüzden de bir aile eleştirisi aslında ‘Acı Kahve’.

Böylesi ahlaki çatışmaların, ikilemlerin olduğu hikâyeleri daha çok drama olarak izledik. Komedi olarak çekme fikri nasıl gelişti?

S.S.: Bu kız isteme meselesiyle ilgili ilk dikkatimi çeken şey her şeyin yapay, sahte oluşuydu. Çünkü o karakterler bir araya geldiğinde herkes çok erdemli, çok dürüst, çalışkan… Kuzenimden hatırlıyorum, iddaa bağımlısıydı ama yengem öyle bir anlatıyordu ki onu, diyorsun ki ben evleneyim onunla. (gülüyor) İşte bu sahtelik filmin komedisine yol açan şey oldu.

Film TV’de yayınlanan bir maçla başlıyor, hem de Türkiye Almanya arasında oynanan Avrupa Kupası final maçıyla. Film boyunca da iki ailenin kendi aralarında bir maça çıkmışçasına birbirlerine nasıl gol atmaya çalıştığına şahit oluyoruz.

S.S.: Bu arada Türkiye – Almanya maçı oluşu da boşuna değil, hani hep deniyor ya “Almanya bizi kıskanıyor” diye… Bu iki aile de öyleler aynı, birbirlerini kıskanıyorlar. En azından yazarken hep bu kıskançlık meselesini gözettim.

Tecrübeli bir oyuncu olarak, Soner sence nasıl bir yönetmen Nazan?

N.K.: İlk uzun metrajlı filmi belki ama birçok yeni yönetmenin aksine Soner ne istediğini çok iyi bilen bir sinemacı ve önden çok çalışmış. Sette anksiyetenin altında ezilmiyor, çünkü dekupajını yapmış, nasıl çekeceğini düşünmüş, açılarını bulmuş; orada keşfetmedi yani Amerika’yı ve o da bize çok zaman kazandırdı. Bizi zorlayan şey, akan bir senaryoyu çekmenin getirdiği zorluklardı. Yani bir tiyatro provası yapar gibi önden çalışıp çekime geçiyorduk ve hiç kesmeden tüm sahneyi oynuyorduk, o yüzden bir hata olduğunda her şeyi en baştan çekmek gerekiyordu. O anlamda bize, oyunculara biraz yük düşüyordu, çünkü Soner çok iyi çalışmıştı zaten dersini. Biz de güzel bir ‘ensemble’ yakaladık, hepsi çok değerli oyuncular gerçekten. Bu film de bir karakter senaryosu olduğu için, onlarla birlikte karşılıklı oynamak, paslaşmak falan filmi çok destekledi, büyüttü bence.

(Birgün, 04.01.2024)

Bu Yazıya Hiç Yorum Yapılmadı.

SİZ DE YORUM YAZIN