Post image
Gazeteciler Olmasaydı

 

Fikret İLKİZ 

Rahatsız edici haberlerden haberdar olunamazdı.

Rahatsız olsanız bile gerilim zamanlarında olaylar ve gerçekler bilinemezdi.

Sadece gazeteciler mi? Acıları paylaşmayanlar olmasaydı yaşam neye yarardı?

Savaşlarda çocuklarla, kadınları öldürenlerin, bir parça toprak uğruna toprak edilen insanların ölüm emrini verenlerin gaddarlığını, acımasızlıklarını, yalanlarını nereden bilecektik?

Gazeteciler olmasaydı, gazetecilerin öldürüldüğünü kim anlatırdı?

Bildik, tanıdık, alışılmış, tekrarların tekrarı gibi verilen haberler bile; güvencedir.

Yargı dediğiniz güç kendi kendine var olur muydu? Hukuk bir işe yarar mıydı?

Mahkemelerin kapalı kapıları ardında verdiği hükümleri dinleyen sadece duvarlar olurdu. Duvarlar; korkar, konuşamaz, yazamaz, şikâyet edemez ve yargının yargılarını yargılayamazdı. Zaten dili yoktu, susardı. Gazeteciler olmasaydı…

Artık başlatılan soruşturmalarda, açılan ceza davalarında “demokratik hukuk devleti” tartışması sürekli yapılıyor, yapılmalıdır. Alışkanlık mı oldu? Bildik, tanıdık haberler midir?

Belki tekrar olacak ama “dile düşmüş davalar” kendi kaderini üretebiliyorsa eğer; acaba yapılan bu bilinen yargı ve hukuk ve devlet üzerine yapılan tartışmalar demokrasiyi, hukuk devletini bir adım daha ileri götürmeye yetiyor mu yetmiyor mu?

Yargıda olup bitenler haber olup kuşun kanadında uçuyorsa eğer…

Geleceğin sorunları toplumsal bir sorun olarak önümüzde duruyor.

Şiddetin hüküm sürdüğü alçaklıkların kol gezdiği bir toplumda yaşamak ve ölmek kimin kaderidir?

Gazeteciler olmasaydı soruları kim sorardı; coğrafyalar ve üzerinde yaşanan topraklar kader midir?

Aydınlanmamış, aydınlatılmamış, araştırılmamış ve sorusu sorulmamış sorunlar hep var olurdu.  Kaderimiz hep var olanları yaşamak değildir. Yanıtlar yetersiz çözümler kifayetsiz, gizli kapaklı işler karanlıkta kalır, aydınlanmaz ve aydınlatılamazdı.

Gazeteciler olmasaydı?

Kimsesizlerin sesi kimler olabilir? Aklınıza kim geliyorsa o olur. Ama gazeteciler olur…

Gazeteciler olmasaydı, yoksulluk, açlık ve felaketler sorgulanamaz, araştırılamaz, toplum tartışmalara katılamaz, insanlar sesini ve yoksulluğunu duyuramaz; ses olamazdı.

Güç sahipleri, kaçakçılar, uğursuzlar, kötüler, uyuşturucu tacirleri, silah tüccarları, savaş sevenler, insan öldürenler,  çocukların katilleri, sahibinin sesi olmayanları düşman belleyenler ve onlar gibi olanlar; gazetecileri sevmezler.

“Birçok Ses ve Tek Bir Dünya” (Sean MacBride Raporu) gazeteciler olmasaydı; yazılmazdı. Üzerinden kırk dört yıl geçti ve sanki dün yazılmış gibi…

Daha iyi, daha demokratik ve bütün coğrafyalarda yaşanabilir bir yaşam, yargı, medya, gazeteciler, okuyucular ve herkes için; bir düzen kurulabilmeli ve “ilkeler” olmalıdır. Yoksa, yazılmalıdır. Varsa, uymalıdır.

Hukukun ve adaletin sağlanması için yargıda ve medyada doğru davranış kuralları olmalıdır.

Üye Devletler için hazırlanan “Ceza Yargılamalarının Yayımlanmasına İlişkin Hukuki Kuralların Düzenlenmesi”  hakkındaki Tavsiye Kararı No. R (2003) 13,  Avrupa Konseyi Bakanlar Komitesi’nin 10 Temmuz 2003 tarihli 848’inci toplantısında kabul edilmiştir.

Tavsiye Kararının başlangıcında yer alan ön kabuller kararın kendisi kadar kıymetlidir. Demokratik bir toplumun kurulması, toplumun ve her bireyin gelişmesi için temel koşullardan birini oluşturan ifade ve haber alma özgürlüğü insanların temel hakkıdır ve güvencesidir.

Medya; kamuoyunu ilgilendiren bilgileri bilme hakkına hizmet eder. Kamuoyunun bilgi edinme hakkı kamuoyunun bilgilendirilme hakkından doğar ve bunu sağlamak medyanın mesleki görevidir.

Sözleşmenin 6’ncı ve 8’inci maddelerinde yer alan masumiyet karinesi, adil yargılanma ve özel hayat ve aile yaşamına saygı hakları yaşama geçirilmesi şart olan insan haklarıdır.

“Masumiyet Karinesi”, “Adil Yargılanma Hakkı” ile “Özel ve Aile Hayatına Saygı” neden çok önemlidir? Çünkü bu önem aydınlık demektir, gerçeklerin ve yaşamın güvencesidir. Sözleşmenin 10’uncu Maddesi koruma altına aldığı ifade ve basın özgürlüğünü çok daha önemli kılar. İnsan hakları ve özgürlükler; gazetecilerin kendilerini “öz-denetime” tabi tutmalarını, mesleki örgütlerini kurmalarını sağlar ve gazeteciler için “örgütlenme özgürlüğü” insan haklarının güvencesi olur.

Gazetecilerin bilgi kaynaklarını ifşa etmeme hakkı ile bilgi kaynağını saklı tutma hakkının kabul edilmesi boşuna değildir. Bu ayrıcalıktır, gazetecileri ve haber kaynağını korumaktır.

Sadece konuşmak ve yazmak, haber vermek, haberi yaymak ve bilgilendirmek ifade özgürlüğü değildir; “susmak”, konuşmamak, kaynağını açıklamamak, haber kaynağını saklamak ve gizli tutmak da ifade özgürlüğüdür.

Bakanlar Komitesi Tavsiye kararında yer alan “Ceza Yargılamalarının Yayımlanmasına İlişkin Hukuki Kuralların Düzenlenmesi” hakkındaki üye Devletlerin hükümetlerine yapılan 10 Temmuz 2003 tarihli Tavsiye Kararı bir kenarda dursa bile şöyledir:

Avrupa Konseyi Bakanlar Komitesinin (2003)13 nolu Tavsiye Kararı’nın Eki :

Suç kovuşturmalarıyla ilgili bilgilerin medyada sunulmasına ilişkin ilkeler

İlke 1 – Medya aracılığıyla kamunun bilgilendirilmesi

Kamu, medya aracılığıyla, adli makamların ve emniyet birimlerinin çalışmaları hakkında bilgi alabilmelidir. Bu nedenle, gazeteciler, adli yargı sisteminin işlemesi hakkında, sadece aşağıdaki ilkelerde belirtilen kısıtlamalara bağlı kalmak kaydıyla, özgürce haber yapabilmeli veya yorumda bulunabilmelidirler.

İlke 2 – Masumiyet karinesi

Masumiyet karinesi ilkesine saygı duyulması, adil yargılanma hakkının ayrılmaz bir parçasıdır. Bu nedenle, devam eden bir suç kovuşturmalarıyla ilgili bilgi ve fikirler, suçlu veya şüphelinin masumiyet karinesi hakkına zarar vermeyecek şekilde medyada yer almalı veya yayınlanmalıdır.

İlke 3 – Bilginin doğruluğu

Adli makamlar veya emniyet birimleri, medyaya sadece doğrulanmış bilgiyi veya makul varsayımlara dayandırılmış bilgiyi vermelidir. Varsayımlara dayalı bilginin verilmesi halinde, bu durum medyaya açıkça ifade edilmelidir.

İlke 4 – Bilgiye erişim

Gazetecilerin, adli makamlar veya emniyet birimlerinden devam eden suç kovuşturmalarıyla ilgili yasal yoldan bilgi edinmeleri halinde, bu kurumlar ve birimler, söz konuyu bilgiyi, ayırım yapmadan, istekte bulunan veya bulunmuş olan bütün gazetecilere vermelidirler.

İlke 5 – Medyaya bilgi verilmesinin yolları

Adli makamların veya emniyet birimlerinin, devam eden bir suç kovuşturmaları hakkında medyaya bilgi vermeye karar vermeleri halinde, bu tür bilgiler, yetkili görevliler tarafından basın bültenleri veya basın konferansları aracılığıyla veya benzeri araçlarla, ayırım yapılmaksızın, verilmelidir.

İlke 6 – Suç kovuşturmaları esnasında düzenli bilgi sağlanması

Kamu çıkarına olan suç kovuşturmaları veya kamu tarafından dikkatle izlenen diğer suç kovuşturmaları hakkında, adli makamlar veya emniyet birimleri, araştırma ve polis soruşturmalarının gizliliğine zarar vermeyeceği veya yapılan suç kovuşturmalarının sonucunu geciktirmeyeceği veya engellemeyeceği takdirde, konuyla ilgili yaptıkları çalışmaları hakkında medyayı bilgilendirmelidirler. Suç kovuşturmalarının uzun sürmesi halinde bu tür bilgiler düzenli olarak verilmelidir.

İlke 7 – Bilginin kötüye kullanımının yasaklanması

Adli makamlar veya emniyet birimleri, kanunun uygulanmasına yönelik olmayan amaçlar veya ticari amaçlar nedeniyle devam eden suç kovuşturmalarıyla ilgili bilgileri kullanmamalıdırlar.

İlke 8 – Devam eden soruşturmalarda mahremiyetin (özel hayatın) korunması

Şüpheli, sanık veya tutuklu kişiler veya suç kovuşturmalarıyla ilgisi bulunan diğer taraflar hakkında bilgi verilirken, Sözleşmenin 8. maddesi uyarınca özel hayatın korunması hakkına saygı gösterilmelidir. Şüpheli, sanık ve tutuklu aileleri ile şahit ve kurbanların yanı sıra çocuklar ile diğer zarar görebilecek kişilere özel önem verilmelidir. Kimliklerini ortaya çıkaracak bir bilginin, bu İlke ‘de belirtilen kişiler üzerinde olabilecek zararlı etkilerine de her durumda, özellikle dikkat edilmelidir.

İlke 9 – Düzeltme Hakkı veya Cevap Hakkı

Suç kovuşturmaları kapsamında yanlış veya karalayıcı medya haberlerine maruz kalan herkes, diğer başvurulabilecek telafi yolları saklı kalmak üzere, ilgili medyaya karşı, durum elverdiği takdirde, düzeltme veya cevap hakkına sahip olmalıdır. Adli makamlar veya emniyet birimleri tarafından çıkarılan basın bültenleri de yanlış bilgi içerdiği takdirde düzeltme hakkı kullanılabilmelidir.

İlke 10 – Zarar verici etkinin önlenmesi

Suç kovuşturmaları kapsamında, özellikle davayla ilgili jüri üyeleri veya seçilmiş yargıçlar, yargı makamları ve emniyet birimleri suç kovuşturmaları açısından önyargı riski oluşturabilecek bilgiyi açık bir şekilde sağlamaktan kaçınmalıdırlar.

İlke 11 – Mahkeme öncesi zarar verici yayımlar

Suçlanan kişi medyada yer alan bilgiler sonucu adil yargılanma hakkına büyük olasılıkla zarar verebileceğini veya verdiğini ispat edebilirse kendisine etkin bir yasal telafi yolu sunulmalıdır.

İlke 12 – Gazetecilerin kabulü

Gazeteciler, halka açık mahkeme duruşmalarına ve mahkeme kararlarının resmî duyurularına ayrım yapılmaksızın ve öncelikli akreditasyon koşulları aranmaksızın kabul edilmelidirler. Sözleşmenin 6’ncı maddesine uygun olarak halk mahkeme oturumları dışında tutulmadığı müddetçe, gazeteciler de mahkeme oturumları dışında tutulmamalıdır.

İlke 13 – Gazetecilerin mahkeme salonlarında bulunması

Yetkili makamlar, uygulanabilir olduğu müddetçe, mahkeme salonlarında halkın da varlığını göz ardı etmeyerek, talebe karşılık verecek şekilde, gazeteciler için belirli sayıda oturacak yer sağlamalıdırlar.

İlke 14 – Mahkeme salonlarında canlı yayın ve kayıtlar

Kanunlar veya yetkili adli makamlar tarafından açıkça izin verilmediği müddetçe medya tarafından mahkeme salonlarından canlı yayın veya kayıt yapılamayacaktır. Bu tür yayınlara sadece kurbanlar, tanıklar, suç kovuşturmaları tarafları, jüri veya yargıçlar üzerinde uygunsuz bir şekilde etki yapma riski taşımadığı müddetçe izin verilmelidir.

İlke 15 – Medya haberleri için destek

Mümkün olduğu takdirde, yetkili makamlar duruşmaların tarihlerini, ithamnameler ve iddianameleri ve yasal haber aktarımına ilişkin diğer bilgilerin duyumlarını gazetecilerin isteği üzerine zamanında sağlamalıdırlar. Gazetecilerin, ayırım yapılmadan, kamuya açıklanmış kararların kopyalarını yapmalarına veya almalarına izin verilmelidir. Gazeteciler bu kararları halka dağıtma veya iletme imkânına sahip olmalıdırlar.

İlke 16 – Tanıkların korunması

Tanığın kimliği ancak tanık önceden razı olduğu takdirde, tanığın kimliği halkı ilgilendiriyorsa veya ifadesi daha önceden halka sunulmuşsa açıklanabilmelidir. Tanıkların kimliği yaşamlarını veya güvenliklerini tehdit ediyorsa hiçbir şekilde açıklanmamalıdır. Tanıklar için koruma programlarına, özellikle organize suç ve aile içi suçlara karşı açılan suç kovuşturmalarına, gerekli önem verilmelidir.

İlke 17 – Mahkeme tarafından verilen cezaların uygulanmasına ilişkin medyada yer alan haberler

Gazetecilerin, mahkemede verilen cezalardan ötürü hapishanelerde bulunan kişilerle bağlantı kurmalarına, adaletin adil işlemesine, mahkûmların veya hapishane görevlilerinin haklarına veya hapishanenin güvenliğine zarar vermeyecek şekilde, izin verilmelidir.

İlke 18 – Mahkeme tarafından verilen cezaların bitiminden sonra medyada yer alan haberler

Sözleşmenin 8’inci maddesinde yer alan mahremiyetin korunması hakkı, cezasını bitiren kişilerin toplumla tekrar bütünleşmesine zarar vermemek amacıyla, cezalarının bitiminden sonra bu kişilerin kimliklerinin korunması hakkını da içermelidir. Ancak bu kişilerin kimliklerinin açıklanmasına açıkça rıza göstermeleri veya kendileri ve işlemiş oldukları suçların tekrar toplum için sorun teşkil etmesi veya tekrar toplum için sorun teşkil edecek duruma gelmesi halleri yukarıdaki durumun dışında tutulur.

Gazeteciler olmasaydı…

Güvencemiz olsun, gazeteciler olsun!

Birçok Ses ve Tek Bir Dünya’dan alınan bir bölümle bitirelim:

“İletişim araçlarının birincil işlevi, daima kamuyu, rahatsız edici nitelikte bile olsa, tüm olay ve gerçeklerden haberdar etmek olmuştur. Gerilim zamanlarında haberler çoğunlukla, huzursuzluğu daha da artıran askeri hareketlerden ve siyasi liderlerin demeçlerinden oluşur. İşte bu noktada iletişim aracı, tam ve gerçekçi bir habercilik anlayışını, okuyucuya anlaşmazlıkları barışçı bir çözüme kavuşma olasılığını -aslında gereğini- duyarak veren bir sunum biçimiyle uzlaştırabilir. Ne yazık ki, zulüm, işkence, anlaşmazlık ve şiddetle lekelenen bir çağda yaşıyoruz ve bunlar doğal insan koşulları değil, kökünden halledilmesi gereken felaketlerdir. Tedavisi yapılarak iyileştirilebilecek bir şeye edilgin kalarak boyun eğmemeliyiz. Her ülkede sıradan insanlar –“düşman” diye nitelenen ülkenin insanları da dahil- yaşamlarını huzur içinde geçirmek özlemini paylaşırlar. İşte bu özlem harekete geçirilip, ifade edildiğinde, siyasal yönetimler üzerinde etkili olabilecektir. Anlatılanlar bildik şeyler gibi görünse de iletişim araçlarında bunlara sürekli olarak yer verilmesi barışı daha da güvence altına alacaktır.”

Bilinenler, yaşanmış felaketler ve acılar tekrarlanan haberler olarak birbirinin aynı olsa, sürekli medyada yer alsa bile; yaşamı, insan haklarını ve barışı güvence altına alacaktır.

11.11.2024

Bu Yazıya Hiç Yorum Yapılmadı.

SİZ DE YORUM YAZIN