Post image
“Pek çok insan Şah Cihanın Türk olduğunu bilmez…”

 

Nazlı Berivan AK

Prof. Fuat Bokurt, yeni romanı Tac Mahal-Aynadaki Aşk‘ta Tac Mahal’i merkeze alarak Sultan Şah Cihan ve Mümtaz Mahal’in ölümsüz aşkını anlatıyor.

Türkolog, dilbilimci akademisyen Prof. Dr. Fuat Bozkurt, alanının en önde gelen isimlerinden ve üretken bir yazar. Akademik yolculuğu göz alıcı: Almanya’da ünlü Türkolog Doerfer’in yanında İran-Horasan Türkçesi üzerine doktora çalışmasına başlayan, efsane halkbilimci Prof. Dr. Sedat Veyis Örnek‘in yönlendirmesi ile halkbilim konularına eğilen yazar; Türkiye, Balkanlar, İran, Afganistan ve eski Sovyetler Birliği’nde araştırma gezileri yapmış bir isim.

Venedik, Hamburg, Rotterdam üniversitelerinde aralıksız 10 yıl dersler veren, ülkemizde de Akdeniz Üniversitesi’nde Türk Dili Edebiyatı bölüm başkanlığını yürüten Bozkurt’un basılı 32 kitabı var.

Bozkurt, Kabalcı Yayınları’ndan çıkan yeni romanı Tac Mahal – Aynadaki Aşk’ta Hindistan’ın en etkileyici yapılarından Tac Mahal’i merkeze alıyor ve Sultan Şah Cihan ve eşi Mümtaz Mahal’in ölümsüz aşkını anlatıyor. Dahası bu büyük aşkın gölgesinde, Sultan’ın iki oğlu Dara ile Evren arasındaki kıskançlık ve iktidar mücadelesinin detayları bu tarihsel romanda anlatılıyor.

Aşka, rekabete, kıskançlığa ve iktidar mücadelesine dair etkileyici romanı Bozkurt ile konuştuk.

Güç özlemi sınır tanımaz oluyor

-Bu romanın ortaya çıkış hikâyesi nedir?

Yıllar önce Niyazi Berkes’in Asya Mektupları kitabını okuduğumda karar verdim. “Tac Mahal yapıldıktan bilmem kaç yıl sonra, Şah Cihan’ın oğlu Evrengzib babasını devirerek tahtına oturmuş, onu bu kaledeki bu köşeye hapsetmiş. Gözleri görmez olduğundan küçük bir ayna vasıtasıyla o koca Şah Cihan, sevgili karısının mezarını ölünceye kadar bu küçük aynanın içinden seyrederek avunmuş” diye yazıyordu. Bu satırlar beni çok etkiledi. Bundan sonra yıllarca konu üzerinde çalıştım.

-Dara ve Evren adlı iki kardeşin acımasız çatışması bugünkü iktidar savaşlarına dair bize neler söylüyor?

İnsan ruhunda iktidar, güç, egemen olma tutkusu ölçüsünde acımasız pek az duygu olduğunu sanıyorum. Hele Doğu iktidarlarında bu güç özlemi çok daha sınır tanımaz oluyor. Orta Asya devlet geleneğinde iktidar sırasını belirleyen bir kural yok. Yönetici soyundan gelen uzak kuzenle bir şehzade aynı iktidar hakkına sahip. Böylesine bir ağda babalarla oğullar, amcalarla yeğenler, kardeşlerle kuzenler, kocalarla karılar, annelerle çocuklar, en kanlı savaşlar, isyanlar, ihanetler, antlaşmalar, evlenmeler, uzlaşmalar, entrikalar, hapisler, sürgünler, göz oymalar, kılıçla ve zehirle cinayetler karmaşası içinde bulunurlar.

Cinayet ailenin temeli durumunda. Her akraba, doğal bir katil. İnsan kendini canavarlar arasında sanır. Yakından bakınca bunlar olağan, sıradan insanlardır. Ancak oyunun kurallarına şöyle böyle uyar, rekabetlerini hile ve güçle çözerler. Zulümleri de hileleri de aşırı, sınırsızdır. Bu durum Şah Cihan’ın yaptırdığı bir minyatürde işlenir.

-Sultan Şah Cihan ve Mümtaz Mahal’in aşkına dair neler söylersiniz?

Dönemin koşulları içinde ölümsüz bir aşk. Mümtaz Mahal 16 yaşındayken evleniyorlar. Genç eşler birbirini büyük bir tutku ile severken, Nurcihan’ın entrikaları yüzünden o zamanki adı ile Şehzade Hürrem (Şah Cihan) gurbetlere, isyanlara sürükleniyor.

Mümtaz Mahal, en zor koşullarda yanında oluyor. İnsan olarak da çok merhametli, sevecen. Halk da onu çok seviyor. Zekası ve bilgi birikimi ile Şah Cihan’a danışmanlık yapıyor. Şah Cihan ona danışmadan karar vermiyor. Ve 37 yaşında ölüyor.

“Toplumda kökten kopuk hir bellek var”

-Tarihi altyapısı kuvvetli bu romanda bizim coğrafyamıza dair ne gibi ipuçları var?

Geniş toplum tabanında, kökten, ulusal geçmişten ve çevreden kopuk bir bellek var. Pek çok insan ne Şah Cihan’ın Türk olduğunu ne de Mümtaz Mahal’in Ustacalı Türkmeni olduğunu bilir. Bu tür yazınsal ürünler, toplumsal bellekte ateş tutuşturan kıvılcım oluyor. Roman, 17. yüzyıl ortalarında Doğu Türk devlet ve halkının yaşamını anlatıyor. 0 çağda Türk Hint devletinde Türkler günümüzden çok daha özgür, ileri düşünebiliyor. Sarayda ileri bir resim zevki ve tutkusu var. Babur ve Ekber gibi çok ince bir hümanizma düşüncesi taşıyan sultanlar yetişiyor. Bunların egemenliğinde hiçbir şey resme, sanata yabancı kalmıyor. Türk ressamları, sultanların harem dairelerine, tatlı yaşamlarına kadar girebiliyor. Osmanlı’da resmin yasak olduğu dönem.

Romanda aşk çevresinde iktidar savaşı ve devlet geleneği anlatılıyor. 10. yüzyılın sonlarına doğru Gazneli Sebüktekin Hint yolunu Türklere açar. Oğlu Gazneli Mahmut, 1000 ile 1026 yılları arasında 17 akınla Hint ülkesine yerleşir. O günden 1875 yılına değin, Hint tarihi hemen hemen bir Türk tarihidir. Babur İmparatorluğu, Türklerin ikinci gelişinde kurulur. Bazen Gazneliler ve Baburlular gibi tek bir devlet bütün yarımadayı baştan başa denecek ölçüde egemenliklerine alır. Bu Türk devlet geleneğinin bir gücünü yansıtır. Bu gelenek Ekber Şah gibi eşsiz birTürk dahisi yetiştirir. Sarayda üç kuşak Türkçe konuşulur. Hindistan’daTürkler Hindulaşmaz. Asya Türklüğü kökenleri ile övünç duyarlar. Ancak Batı tarihinde bu devlet Hint-Moğol İmparatorluğu diye anılır. Bu yanlış adlandırmayı kırmak istedim.

Taç Mahal-Aynadaki Aşk / Prof. Dr. Fuat Bozkurt / Kabala Yayınevi / Roman / 384 Sayfa

(Oksijen 02, 04.10.2024)

Bu Yazıya Hiç Yorum Yapılmadı.

SİZ DE YORUM YAZIN