Mehmet S. AMAN
Usta öykücü Osman Şahin, Cumhuriyet Kitapları tarafından yayımlanan Kemancı Kemal kitabıyla okuyucuya yeniden “Merhaba” diyor. Şahin ‘in kitabında, Srebrenitsa Soykırımını konu edindiği “Srebrenitsa 1915”, Sarey ile kocası Porik ve Yusufi arasında geçen bir aşk hikâyesi olan “Sarey” ve duyarlı bir sanatçı olan engelli Kemal’in ağzından engelli bireylerin karşılaştıkları zorlukları anlattığı “Kemancı Kemal” öyküleri yer alıyor.
Usta yazar, daha önce hiç yayımlanmamış bu öyküleriyle olanaksız bir aşkı, engelleri yenmenin ve yaşama tutunmanın kişiye verdiği sevinci, insanlık tarihine geçmiş bir vahşeti ve soykırımı anlatıyor. Toplumsal önyargıları ve sorgulamaksızın boyun eğmeyi reddederek edebiyatın gücüyle sevgiye ve paylaşmaya çağırıyor. Ve ekliyor Osman Şahin: “insanların önündeki engelleri kaldıralım derim. En büyük engel, ‘sevgisizliktir*… Yenelim artık sevgisizliği diyorum, yenelim!”
■ Kitabınızda üç öykü var. Bunlardan biri, Srebrenitsa Soykırımı ‘nı konu ediniyor. Bu hikâyenin esin kaynağı ne?
Anımsayacaksınız! Okurlarımızın da bildiği gibi 30 yıl önce, Yugoslavya’da bir katliam başlatıldı. Bunu bütün dünya biliyor. Binlerce Müslüman, Türk katledildi.
O dönem, “İstanbul dukalığı “ndaki yazarlardan çok ses çıkmadı, ama Anadolulu bir yazar olarak inceledim, araştırdım, orada görev yapan yakınlarımdan öğrendiklerimi yazdım. Zoraki göç ile anavatana dönen Saraybosnalı soydaşlarımızla bizzat konuştum.
Avrupa’nın göbeğinde, insanlık suçu, bir katliam yaşandı, ama insan haklarını ağızlarına sakız yapan Avrupa ülkelerinden hiç ses çıkmadı. Bugünlerde Gazze’de yaşanan benzer soykırım ve insanlık suçu katliamlara ses çıkarmadıkları gibi…
İnsanlığa ait ne varsa, bunu söylemek, yazmak toplumsal-gerçekçi bir aydın olarak, birincil görevim ve esin kaynağımdır.
‘EN UZUN BELGESEL HİKÂYEM’
■ Bir “belgesel-hikâye” diyebilir miyiz?
Srebrenitsa, Birleşmiş Milletler (BM) tarafından güvenli bölge ilan edildiği için oraya güvenerek sığınan halkın ellerindeki cephane ve silahları, sözüm ona koruma güvencesiyle teslim aldılar. Kısa süre sonra, 11 Temmuz 1995 tarihinde Srebrenitsa’da ağır, kanlı soykırım kurşunlan uçuşmaya başladı.
Bosna Hersek halkı, Sırpların hainliğini, iğrençliklerini unutmamak için “mavi kelebekler”i simge olarak seçmişler, kullanmışlardır. Kenarları renkli inciler, boncuklar, pullar ve renkli oyalarla işlenmiş, renkli başörtülerine sarılmış Saraybosnalı kadınlar, Sırp zulmünden kaçarak oyuklara, dağların kuytularına gizlenmişlerdi.
Sırplar öç almak kaçan kadınların geride bıraktıkları evlere girmişler, mutfak tüplerini patlatarak evleri havaya uçurmuşlardı. Evlerden kaçamayan hastalarla, yaşlı kadınlarla, ak sakallı erkekleri boğmuşlar, kesmişler, öldürmüşlerdi.
Sırplar, hatırlatırım, kitle katliamlarında en çok ölüm trenlerini kullanmışlardı. 50’ye yakın kara vagonlardan oluşan ölüm trenleriydi bunlar. Her yaştan kadını, erkeği, çocuğu istasyonlarda toplayarak kara vagonlara tıka basa doldurmuşlardı. Kıpırdayacak yer kalmayan kara vagon içleri, kusturacak kadar ağır, pis kokular içindeydi.
Günümüzde ise zulüm ile öldürülen yüzlerce, binlerce insanın ağıtları, ölülerin hayaletleri dolaşıyor, Saraybosna’da… En uzun belgesel hikâyemdir, Saraybosna 1995…
■ “Bir Osman Şahin öyküsü ” nitelemesiyle anabileceğimiz “Sarey” öykünüzden konu açalım. Başlı başına bir Nuri İyem tablosu hisside veriyor. Nedir Sarey’i yazdıran duygu?
Yıllar önce çok saygı duyduğum, öğrencisi olmaktan da onur duyduğum Vecihi Timuroğlu ağabeyim bu aşk öyküsünü anlatmış, “Bunu yaz Osman” demişti. Sözümü tuttum. Gözlerine peygamber sürmesi çeken, yakıcı gözlerin ateş yüklü Sarey ile kocası Porik ve Yusufi arasında geçen bir aşk hikâyesi…
■ Kitaba adını veren “Kemancı Kemal” öyküsüne gelelim. Engelli bireylerin yaşadıklarına odaklanan, acı bir hikâye. Kemal’in yaşamı, acıları, insanlara olan burukluğu ve isyanı nehir olup taşıyor. Kemal bize ne anlatıyor?
Engelli, hem engelli hem de yoksul binlerce insan yaşıyor ülkemizde… Bu insanların önlerindeki engelleri kaldırmak için toplum olarak her birimize görev düşüyor. En büyük engel “sevgisizliktir.”
‘İNSAN SOYUNUN EN BÜYÜK BESİNİDİR SEVGİ…’
Sevgisizliği anlatan, her toplumda var olan “sevgisizlik”, insan hayatında en büyük eksikliktir bence, insan, günlük yaşamında ailesini, dostlarını, beraber yaşadığı mahallesindeki insanları sevmezse her şey eksik kalır. İnsan soyunun en büyük besinidir, sevgi.
Erenköy’de 1990’lı yıllarda yaşanan gerçek bir yaşam hikâyesinden esinlenerek anlatmak istedim. 55 yıllık yazın yaşamımda, bugüne kadar yoksul köylüleri, onları sömüren toprak ağalarını yazdım.
Feodal düzeni eleştirdim. Kent soylular, üretimden, topraktan uzak, yaşadıkları hızlı, salt tüketime dayalı günlük yaşamlarında engellileri görmezler, tanımazlar… Bu “ilk” kent öykümde, duyarlı bir sanatçı olan engelli Kemal’in ağzından bu acı gerçeği anlatmak istedim.
■ Uzun süre sonra yeni bir öykü kitabınızla okuyucularla buluştunuz. İlerleyen günlerde farklı çalışmalar olacak mı?
Yayıma hazır iki kent roman çalışmam var. Ayrıca Fırat Siverek Yolları adında Bucak aşiretine bağlı Siverek, Kalemli köyünde yaptığım köy öğretmenliğime ilişkin çarpıcı anı öykülerden oluşan bir kitap çalışmam var.
Son yıllarda, köyüm Arslanköy’de yazdığım “çeltik” ve “sarı meyve” dediğim narenciye çiftçilerinin belgesel öykülerini de yazmak istiyorum.
Yayımlanmamış film öyküleri derlemem (İpekçe, Dönüş, Derman, Ziller, Su vd.) ve Malatya’da öğretmenlik yıllarında derlediğim “35 Köy, 35 Defter: Doğu ve Güneydoğu Anadolu Halkbilim, Folklor” araştırmalarımı da ekleyebilirim. ■
(Cumhuriyet Kitap, 12.09.2024)
Bu Yazıya Hiç Yorum Yapılmadı.
SİZ DE YORUM YAZIN