Öyküm DENİZ
2020 New Zealand Book Award ve 2021 Australian Book Industry Award adayı, 2022 Womens Prize finalisti ve British Book Award kazananı Keder ve Mutluluk, Seda Sevinç’in çevirisiyle Timaş Yayınları tarafından yayımlandı.
Keder ve Mutluluk’un yazarı Meg Mason ile Yaşamının ikinci yarısına giren Martha’nın geçmişe dönüşlerinde büyüdüğü evde tanık olduğu anne-baba ilişkisini, ilk evliliğini, aşkı ve tüm bu yaşadıklarının habersiz olduğu hastalığının yaratacağı değişimleri ve kabullenmeleri konu alan romanını konuştuk.
‘AİLE İLİŞKİLERİNİ ÇOK ZENGİN BİR KAYNAK OLARAK GÖRÜYORUM!’
– Üç kitabınızı da incelediğimde kadın, anne, çocuk sahibi olma ve aile temalarının ortak noktalar olduğunu görüyorum. Anne ve kadın olmak arasındaki bağlamı ısrarla anlatıyor olmanızın özel bir nedeni var mı?
Haklısınız, fakat bu hiçbir zaman bilinçli bir tercih olmadı. Bence bunun nedeni, aile ilişkilerinin tüm yaşamı kapsaması. İnsan olarak her duyguyu önce bu bağlamda deneyimlediğimizi söyleyebilirim.
En yakın ilişkilerimizde kendimizin hem en iyi hem en kötü hali oluyoruz. Ve ben, bir kız çocuğu ve bir kız çocuğunun annesi olarak bu ilişkiyi çok zengin bir kaynak olarak görüyorum. Keşfedecek malzemem asla bitmeyecekmiş gibi hissediyorum.
– Kitaplarınızın yazım süreci bittiğinde nasıl hissediyorsunuz? Zihninizde yazmaya ve düşünmeye devam ediyor musunuz karakterlerinizi?
Bu çok nazik bir soru, teşekkür ederim! Bir yıl kadar kendi başınıza üzerinde çalıştığınız bir müsveddenin elinizden gitmesi ve sadece kafanızda var olan karakterlerin- tüm bu süre boyunca sadece siz ve onlar baş başasınız- kamuya açılması oldukça duygusal olabiliyor. Bu biraz çocuklarınızın büyümesi ve evden ayrılması gibi. Bu yüzden aynı zamanda iyi ve harika hissettiriyor, özellikle de insanlar bu icat ettiğiniz karakterlere isimleriyle (onlara verdiğiniz isimlerle) atıfta bulunmaya ve onlardan gerçekmiş gibi bahsetmeye başladıklarında, çünkü yazar için karakterler gerçek insanlarmış gibi geliyor.
Karakterler artık dünyaya açıldıklarında onlar hakkında düşünmeye devam edip etmediğim konusu çok ilginç -bana daha önce sorulmadı bu çünkü- evet, düşünmeye devam ediyorum. Biri onlardan bahsettiğinde veya bana bir karakteri hatırlatan bir şey olduğunda… Bu, eskiden çok iyi tanıdığınız ve uzun süredir iletişiminizi kaybetmiş olduğunuz ve bir daha asla eskisi kadar yakın olmayacağınızı bildiğiniz birinin yanından geçmek gibi. Sadece bir dakikalığına da olsa onları gördüğüne çok sevinirsin.
‘SAĞLIKLI İLİŞKİLERİN PÜF NOKTASI: POZİTİF KUŞKU!’
– Keder ve Mutluluk’un baş karakteri Martha karşınızda oturuyor olsaydı, Meg Mason olarak ona ne önerirdiniz? Sizin için aşkın püf noktası nedir?
Şunu söyleyebilirim ki sevdiğimiz herhangi biriyle, çocuklarımızla, bir eşle, kız kardeşle, arkadaşla sağlıklı bir ilişki kurabilmenin püf noktası her zaman haklarında en iyi şekilde düşünmektir.
İşler zor hale geldiğinde, o kişi sizi incittiğinde veya hayal kırıklığına uğrattığında veya korkunç bir şey yaptığında, onlara karşı pozitif bir kuşkuyla yaklaşmalı, her şeyden önce olanların başka bir nedeni olması gerektiğini ve yapılanın kasıtlı olmadığını varsaymalı.
Çoğu zaman en kötü yaralanmalar kazara olur ve durum kişinin hakkınızda ne hissettiğinden çok, o kişinin içsel olarak yaşadığı ıstırap ile ilgilidir.
‘OTOBİYOGRAFİK OLMASA DA MARTHA BİR ZAMANKİ HALİM!’
– Kitabınızı bahçenizdeki küçük kulübede yazdıktan sonra attığınızı, sonrasında 20 yıllık birikiminizi döküp yeniden yazdığınızı okumuştum. Bu durumda Keder ve Mutluluk’a dolaylı yoldan otobiyografik bir roman diyebilir miyiz?
Evet, bahçedeki küçük bir kulübede yazıyorum. Yani, gerçekten, çok çok az sadece bir kişilik bir alan var ama bu mükemmel ve ben çok şanslıyım. Ve doğru Keder ve Mutluluk’un ilk taslağını çöpe attım çünkü yeterince iyi değildi. Bu çok zordu, bir yıllık çalışma tamamen çöpe atılmıştı.
Yeniden yazacağımı düşünmedim ama sonra sonunda bu karakterlere geri dönmek zorunda kaldım ve hikâye otobiyografik olmasa da – Martha’nın yaşadıklarını yaşamadım – büyük ve beklenmedik bir başarısızlıktan sonra kendini yeniden inşa etmeye ve umudu bulmaya çalışan Martha’yı bir zamanki halimle aynı yere koyduğum doğru.
Yaşını da özellikle kadınlar için önemli bir dönüm noktası ve çağ olduğunu düşündüğüm o zamanki yaşımla – 40’a yaklaşıyordum – aynı yaptım.
KISA ÇİZGİ…
– Bu kadar ciddi sonuçları olan bir hastalığı nasıl kurguladınız? Bu hastalığı nasıl kurdunuz? Nelerden faydalandınız?
O ilk taslağı çöpe attıktan sonra yeniden yazmaya başladığımda kitabın asla yayımlanmayacağını düşünüyordum ve bu nedenle başlangıçta aklımda gerçek bir hastalık olsa da bu hastalığı tıbbi açıdan ya da insanların deneyimi açısından doğru betimleyip betimlemediğim konusunda endişelenmeme gerek yoktu, kimse yazdıklarımı görmeyecekti!
Bu, semptomları uyarlayabileceğim, hikâyeye uyacak şekilde ekleyebileceğim, çıkarabileceğim, bükebileceğim anlamına geliyordu. Fakat sonra kitabın yayımlanmasına karar verildiğinde, yarattığım her şeyi alıp ona gerçek bir isim vermemin hiçbir yolu yoktu.
Yayıncımın uydurma bir isim yerine kısa çizgiyi kullanmama izin vereceğinden emin değildim ama kabul etmelerine çok sevindim çünkü kitabın en tanımlayıcı yönü kesinlikle bu oldu. Çünkü bu kitap belirli bir hastalık ve bu hastalıkla mücadele eden bir kadınla ilgili değil, acı çekmenin ve sevdiğiniz birinin acı çekmesini izlemenin nasıl bir şey olduğuyla ilgili.
‘ACILARINI SANATA DÖNÜŞTÜREN VIRGINIA WOOLF’A MİNNETTARIM!’
– Martha’nın dibe çöktüğü ve baba evine döndüğü anda Virginia Woolf’tan alıntı yapmanız kasıtlı mıydı?
O kapıdan giriş anında ve alıntıyı duyan Martha’nın aslında yapacağı şey yukarıya gidip valizlerini boşaltmak iken kız kardeşinin de o odada babası alıntıyı okurken bulunuyor olması sanki Martha’nın ailesini de düşündüğü bir film şeridiymiş gibi hissettirdi.
Ah! Bunu bir okur yazarın metinde zekice kurduğu bir oyun gibi düşünebilir ancak daha çok bir tesadüftü. Keşke o bağlantıyı kurduğumu ve bilerek ördüğümü söyleyebilseydim ama ne yazık ki… Hayır, bu sizin ilhamınız ve icadınız!
Yine de Virginia Woolf’u çok severim ve onun akıl hastalığı üzerine yazdığı yazıları, akıl hastalıklarını nasıl anladığım ve nasıl betimlemek istediğim konusunda belirleyici oldu, yani kendisini romanda her şekilde gösterecekti. Çektiği her acıyı bizim için sonsuza dek erişilebilir olacak bir sanata dönüştürdüğü için ona çok minnettarım.
– Kitaplarınızda kadın karakterlerin ön planda olduğunu düşünerek şunu sormak istiyorum. İleride bir eserinizde de bir erkek karakteri ön planda tutmayı düşünür müsünüz?
Yazarlar genellikle bir karakterin bir gün aniden kafalarında bütün detaylarıyla belirdiğini ve anlatmanız için size “ihtiyaç duydukları” bir hikayeyle ortaya çıktıklarını söylerler. Kurgu yazmaya çalışmadan önce buna hiç inanmıyordum fakat bu aslında doğru… Bu insanlar bazen sadece ortaya çıkarlar ve onlar hakkında yazmanız için size ısrar ederler. O yüzden sıradaki kim olursa olsun, kadın ya da erkek, onların hikayesini anlatmak için elimden gelenin en iyisini yapacağım.
Keder ve Mutluluk / Meg Mason / Çeviren: Seda Sevinç / Timaş Yayınları / 320 s. / 2023.
(Cumhuriyet Kitap, 20.07.2023)
Bu Yazıya Hiç Yorum Yapılmadı.
SİZ DE YORUM YAZIN