Mehmet ATİLLA
Altmışlı yılların ortalarında Madrid gizemli bir cinayetle çalkalanır. Bir kadın Salamanca’da lüks bir evde ölü bulunur. Cinayetin kökleri ise geçmişteki bir karşılaşmaya uzanır. İspanyol yazar Marian Izaguirre yeni romanı Pek Çok Kışın Ardından’da (Çeviren: Murat Tanakol / Delidolu Yayınları), okuyucuları Madrid’den Buenos Aires ve Hollywood’a edebiyat, moda ve sinema dünyasına davet ediyor. Farklı sınıflardan iki genci olanaksız bir aşkın kıyısında buluşturduğu romanında yazar, muhafazakâr bir topluma ayna tutarken zamanın lime lime ettiği hayatlardan film gibi manzaralar sunuyor.
Altmışlı yılların ortalarında Madrid gizemli bir cinayetle çalkalanır. Bir kadın Salamanca’da lüks bir evde ölü bulunur. Cinayetin kökleri ise geçmişteki bir karşılaşmaya uzanır.
Bir Zamanlar Hayat Bizimdi isimli romanıyla tanınan İspanyol yazar Marian Izaguirre yeni romanı Pek Çok Kışın Ardından’da (Çeviren: Murat Tanakol / Delidolu Yayınları), okuyucuları Madrid’den Buenos Aires ve Hollywood’a edebiyat, moda ve sinema dünyasına davet ediyor.
Farklı sınıflardan iki genci olanaksız bir aşkın kıyısında buluşturduğu romanında yazar, muhafazakâr bir topluma ayna tutarken zamanın lime lime ettiği hayatlardan film gibi manzaralar sunuyor.
İspanyol yazar Marian Izaguirre’nin, Delidolu Yayınları tarafından yayımlanan ve yirmi sekiz yıllık (1959-1987) bir zaman dilimine yayılan yeni romanı Pek Çok Kışın Ardından’ın iki ana karakteri var: Henar ve Martin.
Farklı sosyal sınıflardan gelen bu iki genç, on yedi ve yirmi bir yaşlarındayken çevre baskısından kurtulmak ve hayallerini gerçekleştirmek için Madrid’e kaçmaya karar verir. Henar başarılı bir kostüm tasarımcısı, Martín de yazar olmayı hedeflemektedir. Henar’ın halası ve aynı zamanda eski bir aktris olan Cecilia evinin kapılarını onlara açarak destek olur. Yıllar geçer, Henar ve Martin yetişkinliğe adım atarken fiziksel ve duygusal savrulmalarla da mücadele etmektedirler.
Tam bu sıralarda Cecilia halanın kimliği bilinmeyen bir kişi tarafından öldürülmesi her şeyi altüst etse de Izaguirre bu olayı öne çıkarmayıp romanı polisiye bir gerilime dönüştürmüyor. Cinayetin öncesindeki ve sonrasındaki gelgitleri ayrıntılarıyla işlemekle birlikte karakterlerin ruhsal çalkantılarını değişik mekânlara ve zaman dilimlerine yayarak okuyucuyu Sinema ve edebiyat dünyasının kalbinde, Madrid’den Buenos Aires ve Hollywood’a farklı dünyalarda dolaştırıyor.
Yazar olayları genel olarak Henar’ın ve Martin’in penceresinden aktarmayı tercih ediyor. İkisi de olayları kendilerine göre anlattığı için ilk bakışta gerçeğin iki farklı yorumuyla karşı karşıya olduğumuzu düşünüyoruz, fakat çok geçmeden bu ikili anlatımın sisli perdeleri olduğunu, küçük aralıklardan önemli çelişkilerin sızabildiğini fark ediyoruz.
Yazar bu yolla okuyucuyu kurgunun düğüm noktasından uzaklaştırmazken bir yandan da metni bir suç ögesinin izini sürmekten çıkarıp aşk, sadakat, şüphe, yaşam kavgası, hayal kırıklığı gibi eksenlere odaklayarak romanın dokusundaki kimi yokuşları kolayca aşmayı sağlıyor.
Izaguirre’nin yersiz hırslara, öfkeye ve kıskançlığa yenik düşen tutku dolu bir aşkın yasını tutan romanı Pek Çok Kışın Ardında ilk bakışta ustaca işlenmiş bir aşk hikâyesi evet; fakat daha da önemlisi geçmişle şimdi arasındaki sıçramalı adımlarıyla, karakterlerin yaydığı ışık ve gölgelerle, birkaç tekniği birleştiren kurgusuyla yazınsal bir dans!
(Cumhuriyet Kitap, 20.03.2023)
Bu Yazıya Hiç Yorum Yapılmadı.
SİZ DE YORUM YAZIN