Nuri KAYIŞ
sedatnurikayis@yahoo.com.tr
Bir şiddet salgını ki akıl alır gibi değil.
Korona yanında sinek vızıltısı kalır yani.
“Yan baktın” diye kaldırımda yürüyen yayaya silah çekiliyor, “Yol vermedin” diye otobüs sürücüsüne baltayla saldırılıyor, “İstediğim şarkıyı söylemedi” diye müzisyen öldürülüyor, “Evi boşalt dedim boşaltmadı” diye kiracı dövülüyor, “Halay başı ben olacağım” diye düğünde kavga çıkarılıyor…
Magandalığın “altın çağı”nı yaşıyoruz.
…
Bu gerçekten çağdışı tabloyu iyi analiz etmeli ve gereğini buna göre yapmalıyız.
Son günlerde okuduğum bilimsel makalelerde şiddetin nedenleri şöyle sıralanıyor:
-Sevgisiz ortamda yetişen çocuk büyüyünce şiddete yatkın oluyor. Buna çocukluk döneminde ailede şiddete maruz kalmak da eklenince ortaya her sorununu şiddetle çözmeye çalışan yetişkinler çıkıyor.
-Şizofreni ve bipolar bozukluk gibi akıl hastalıkları olanlar zamanında teşhis konulup etkili bir tedavi sürecine alınmazlarsa her türlü şiddet eyleminin içinde yer alabiliyorlar.
-Alkol ve uyuşturucu kullanımı beyin fonksiyonlarını etkileyerek muhakeme yeteneğinin ortadan kalkmasına neden oluyor, dolayısıyla bu ürünleri kullananlarda şiddete meyilli bir beyinsel yapı oluşuyor.
-Ekonomik sıkıntılar, işsizlik, gelecek endişesi, evlilik yaşamında karşılaşılan sorunlar, tehdit ve baskı altında bulunulması stresi artıran önemli etkenler olduğu için kişileri öfkeye ve saldırgan davranışlara yöneltiyor.
…
Yukarıdaki şiddet nedenlerine ben de şu eklemeleri yapmak istiyorum:
-Okullarımız sadece öğretim kurumları gibi faaliyet gösteriyor, eğitim kurumları olamıyor. Çocuklarımıza gerekli gereksiz birçok bilgiyi yüklüyoruz da hayatlarını çağdaş insan normlarında nasıl yürütebileceklerini öğretemiyoruz bir türlü.
-Gençlerimizin önemli bir bölümü üniversitelere devam ediyor ama buradan mezun olduklarında rahatça icra edip hayatlarını kazanacakları bir meslek sahibi olamıyorlar ne yazık ki. Sonuçta ellerinde çoğu zaman hiç işe yaramayan “işsizlik diplomaları”yla onlar da yüksek gerilim içinde yaşayıp kolayca öfkelenen bireylere dönüşüyorlar.
-Türkiye’de insanlar kendilerine yönelik haksız ve hukuksuz davranışlar karşısında yargıya başvurduklarında kolay kolay sonuçlanmayan dava süreçleriyle karşılaşıyorlar. Bu durum onları kimi zaman “Mahkemelerden hayır yok, cezamı ben keseyim” anlayışına götürüyor.
-Sık sık çıkarılan aflar cezaların caydırıcılığını ortadan kaldırıyor. Ağır suç işleyenler bile “En fazla birkaç yıl hapis yatıp çıkarım” beklentisi içinde oluyorlar.
-Siyasetçilerin kullandığı dil toplumda tansiyonu yükseltici, gerilimi artırıcı bir etki yaratıyor, demokratik refleksler ortadan kalkıyor, onlar ve biz diye birbirinden adeta nefret eden iki ayrı kutup oluşuyor.
-Bireysel silahlanmadaki artış suç ve suçlu sayısının artmasında önemli bir rol oynuyor. Umut Vakfı’nın araştırmasına göre Türkiye’de ruhsatsız silah taşıyanların sayısı 25 milyonu aştı. İnternet yoluyla verilen siparişlerle evlere kargoyla silah gönderiliyor.
-İstanbul, 131 ülkeden daha kalabalık nüfusuyla yönetilmesi son derece zor bir kent haline geldi. Nitekim başta şiddet olmak üzere neredeyse tüm adli olaylarda bu kent başı çekiyor. Ankara, İzmir, Bursa, Antalya, Adana gibi büyük kentler de artan nüfusları yüzünden sık sık şiddet olaylarıyla karşılaşıyor.
(Günboyu, 07.10.2022)
Bu Yazıya Hiç Yorum Yapılmadı.
SİZ DE YORUM YAZIN