Bahar DAĞLI
Yıllardır onu hem müzik hem de sinema sahnesinde izledik, bundan sonra yönetmen koltuğunda da göreceğiz. Emrah Erdoğan‘ın aile içi şiddeti konu alan, hem senaryosunu yazıp hem de yönettiği ilk filmi “Gelmeyen Bahar”, izleyiciyle buluştu. D-Smart dergisi, bu ay Moviesmart Türk kanalında yayınlanan filmin detaylarını Erdoğan’a sordu.
Gelenek ve göreneklere teslim olmayan, kendini var etmeyi seçen bir genç kızın çırpınışım konu alan “Gelmeyen Bahar”, İstanbul sokaklarında bir özgürlük öyküsü yazdı. Sahnede imkânsız bir aşkın kahramanları ve töre cinayeti vardı.
Hikaye, yıllardır Küçük Emrah olarak tanıdığımız Emrah Erdoğan’ın sinemaya ilk ve büyük adımı. Yazıp yönettiği ilk uzun metrajlı filmiyle kadın sorunlarına ışık tutmayı tercih eden Erdoğan, Moviesmart Türk kanalında yayınlanan filmle ilgili soruları yanıtladı. Tabii ki ilk soru hikâyenin çıkış noktası oldu.
– Bu filmi çekmeye nasıl ve ne zaman karar verdiniz?
– 30 yılı aşkın süredir hem müzik hem film sektörünün içinde bir kişi olarak bu iki mesleğin mutfağında olma arzusu hep içimdeydi. 30 yılın sonunda işin doğası gereği edindiğim bilgi birikimimi kendi perspektifimden anlatma zamanının geldiği noktada “Gelmeyen Bahar” çalışmalarına başladım. Her gün içimiz acıyarak okuduğumuz üçüncü sayfa haberlerinden ben de her zaman etkilendim. Filmin macerası bu şekilde başladı.
– Filmin başrollerinde Hasan Küçükçetin ve Beyza Şekerci var. Oyuncuları nasıl belirlediniz? Kısaca o süreçten bahseder misiniz?
– Oyuncu seçimleri, bence bir film projesindeki en zor zaman dilimi Ama zor olmakla beraber çok keyifli. Projedeki karakterler için hangi oyuncunun daha iyi olacağı konusunda çok hassas bir çalışma yapıldı. Birçok oyuncu ile yapılan deneme çekimlerinden soma “Gelmeyen Bahar”ın cast çalışması sonuçlandı. Benim de çok içime sinen bir kadro oldu.
ALDIĞIM SONUÇTAN GAYET MEMNUNUM ?
– Çekimler nerede yapıldı ve ne kadar sürdü?
– 2,5 yıllık hazırlık sürecinden soma çekimler yedi haftalık süre içinde tamamlandı. Çekimlerin tamamı İstanbul’da gerçekleşti.
– İlk yönetmenlik denemeniz sizi tatmin etti mi? Filmi izlediğinizde özeleştiriniz neler oldu?
– Filmi yazan ve yöneten kişi olarak sonuçtan gayet memnunum. Şunu rahatlıkla söyleyebilirim ki; ilk yönetmenliğini yapan bir kişi için “Gelmeyen Bahar” senaryosuyla, kurgu farklılığıyla Türk sineması için çok cesur bir yaklaşıma sahip. Özeleştiri noktasında ise yönetmenlik kariyerim için aldığım özel notlar ve güzel tecrübeler edindim.
– Filmin senaryosunda imzanız var. Töre cinayeti konu alınıyor. Bu konu Türk sinemasında birçok kez işlendi. “Gelmeyen Bahar” anlatım açısından ne gibi farklılıklar taşıyor?
– Senaryosu ben ve Tarkan Ateşmen tarafından yazılan filmin genel danışmanı M.Nedim Hazar ve proje koordinatörü Engin Esen. Bunun Türk sinemasında çok rastlanan bir anlatım tarzına sahip olmayan ve bambaşka bir bakış açısıyla kendini ortaya koyan, yenilikçi bir sinema filmi olduğunu düşünüyorum. Senaryonun iki senede yazılmasının ana sebeplerinden biri de anlatım tarzının farklılığı aslında… Hikayenin dört bölümde biçimlendirilmesi ve bu şekilde oluşturulmasının, söz konusu farkı daha da belirginleştirdiğini düşünüyorum.
– Diyarbakırlısınız, Doğu kültürüne yakın olduğunuz söylenebilir. Yakın çevrenizde bu tür olaylara tanık oldunuz mu?
– Diyarbakır’da 13 yaşıma kadar kaldım. 1983’te çocuk yaşta meşhur olarak İstanbul’a geldim. Bu tarz olaylara birebir şahit olmadım. Ama hepimiz televizyonda, haberlerde ve gazetelerin üçüncü sayfalarında birçok şiddet haberini sürekli duymakta ve okumaktayız. Bu beni yıllardır rahatsız eden bir konu. Kadına şiddet gerçekten hepimizin yüreğini parçalıyor. Unutulmaması gereken şey; herkesi doğuran bir kadındır ve hepsinin değeri çok büyüktür, baş tacı edilmeleri gerekir.
– “Gelmeyen Bahar”, aile içinde psikolojik şiddetin kişiler üstündeki etkisini anlatmaya çalışan bir film…
– Şiddetin, özellikle kadına şiddetin coğrafyası, eğitim durumu diye bir olgu yok. Zaten filmin derinine indiğinizde şiddetin kaynağını ve karakterlerin neden bu hale geldiğini gözlemleyeceksiniz.
– Film birçok insanın hayatını negatif yönde etkileyen kültürel bir yaraya ışık tutuyor aslında. Bu toprakların ait olduğu kültürün size avantajları ve dezavantajları ne oldu?
– Bu toprakların insanları olarak birbirimizi sevmeli, saymalı ve merhamet olgusunu hiçbir zaman unutmadan yaşamalıyız. Dünyanın birçok ülkesini görmüş biri olarak söyleyebilirim ki; bizim ülkemizin vefası, vicdanı ve insani yaklaşımı hiçbir yerde yoktur. Bu yüzden Türkiyemizin yeri her zaman bambaşkadır benim için.
YÖNETMENLİĞE DEVAM
– Sizi İkinci kez yönetmen koltuğunda görecek miyiz?
– Elbette yönetmenlik yolculuğum devam edecek. Yeni projelerle ilgili çalışmalara şimdiden başladım diyebilirim.
– Son olarak beğendiğiniz yönetmenleri bize söyleyebilir misiniz?
– Alejandro Gonzalez: Inarritu. Mllcho Manchevski ve Denis Vileneuve
(Hürriyet Kelebek, 22.05.2014)
Bu Yazıya Hiç Yorum Yapılmadı.
SİZ DE YORUM YAZIN