Duygu KARABULUT
TGB İstanbul İl Başkanı
Mezarlık dizisi ‘toplumsal bilinç’ oluşturma adı altında kadınımızın çaresizliğinden beslenen, umutsuzluğa iten ve çözüm olamayan bir yapım. Kadınımıza ’emniyete gitme sorunlarını orada çözemezsin, adalete güvenemezsin, devlet senin sorunlarına karşı samimiyetsiz’ diyor.
17 Haziran’da yayınlanmaya başlayan “Mezarlık” dizisi, “Yerli Netflix” yapımı olarak karşımıza çıktı. Toplamda dört bölümden oluşan dizinin her bölümünde ekranlarda farklı bir kadının öldürülüşünü ve öldürülme sebeplerini izledik. Senaryoda kadın cinayetlerinde emniyeti kadınları koruyamamakla suçlayan, adalet sistemini hedef alan ve toplam olarak devleti karşısına alan bir yapım.
DİZİNİN İSMİ NEREDEN GELİYOR?
Emniyette kadın cinayetleri için “Özel Suçlar” birimi açılır ve başına da kadın başkomiser Önem getirilir. Arşiv bölümü tahsis edilir. İki karakterin konuşması aynen şöyle: “Bizim büroya neden mezarlık diyorlar biliyor musun? Emniyette ne kadar çözülemeyen faili meçhul cinayet dosyası varsa hepsi arşivdedir. Adalet arayıp bulamayanların son durağıdır mezarlık.”
Emniyet öncelikle kadın cinayetlerini ve kadının sorunlarını toplumdan koparmıştır. Ayrı bir özel suçlar bürosu açarak öldürülen kadınların hepsini cinsiyet cinayetlerine sıkıştırmış ve böylece kadın cinayetlerini çıkmaza sokmuştur Sonra da kadının hakkını en iyi kadın arar düşüncesi ile oluşturulan bu “Özel Suçlar” bürosunun başına da bir kadın başkomiser atamıştır. Fakat tüm bunları yaparken kadın cinayetlerini çözmek için oluşturulan birimi, adalet arayışlarının sonuçsuz kaldığı ve çözülemeyen dosyaların adresi olan arşive sürmüştür. Birimde görevlendirilen kişileri ise yıllardır davalardan uzakta kalmış arşiv bekleyen ve emniyette sorunlu olan kişilerden seçmiştir.
Kısacası devlet, kadın cinayetlerine vitrin olsun diye göstermelik bir birim açmış ve bu birimde de meslekten uzak, sorunlu insanları görevlendirmiştir. Böylece kadın cinayetlerini kendi eliyle çözümsüzlüğe itmiştir.
BAŞARISIZLIĞIN PUSUSUNA YATAN ÇIKARCI ERKEK
Vasıfsız elemanlar, arşiv sürgünü, bürokratik engeller, birimin hareket alanını kısıtlamakta ve psikolojilerini olumsuz etkilemektedir. Tüm emniyet de bu şartlar altında çalışan birimin başarısızlığının pususuna yatmıştır.
Ayrıca adliyede ve emniyette işlerin erkeklerin kişisel çıkarları ile yürüdüğü fikri dizide sürekli işlenmektedir. Emniyet Müdür Yardımcı Haluk’un sürekli Önem’e başarılı olmayı hatırlatması ile bu başarıdan çıkarı olan erkeği izliyoruz. Allah’tan kişisel çıkarları ile gözü dönmeyen, önceliği adalet olan Önem başkomiser vardır da Emniyet Müdür Yardımcısı Haluk’a boyun eğmeyerek asıl suçlunun peşine düşer ve suçluyu yakalar. Böylece adalet kişisel çıkarları olan erkeklerin elinde değil, kadınların elinde yükselir.
Yine adliyede ve adalet sisteminde de işlerin erkeklerin çıkarları ile yürüdüğünü dizideki savcı karakteri ile görüyoruz. Savcı başından beri kadınların başarısızlığının pususuna yatmış ve birimin kapatılmasını dört gözle beklemektedir. İlk bölümde duyduğumuz şu sözler bile savcının kadına bakışını, kadınların olay çözmede yetersizliğini ve sırf başında kadın başkomiser olduğu için birime güvensizliğini özetliyor: “Gemilerde bir sorun olunca neden önce kadınları ve çocukları bir sandala bindirirler biliyor musun. Yalnız kalan erkekler sessizlik içinde sorunları çözebilsinler diye.”
İşte diziye göre adalet sisteminin ve Cumhuriyet savcısının geldiği nokta. Savcı üzerinden şekillenen adalet sistemimizin kadına bakışını, başarılı kadına tahammülsüzlüğünü ve kadına verilen güvensizliğini izlemiş oluyoruz.
REYTİNGLERİ PATLATAN BAŞKOMİSER
Bir ülke düşünün ki bir başkomiser televizyon programında konuk olan bir konuşmacıyı canlı yayında gözaltına alsın. Hem de elinde doğru düzgün delil olmadan. Önem başkomiser, peşin hükümlerle bir televizyon programına apar topar girer. Programa konuk olan ve toplumda saygınlığı olan bir kişiyi söylediklerinde samimi bulmadığını ve kadın düşmanı olduğunu söyler. Öldürülen kadının adalet arayışında karşısındaki erkeği ve tüm erkekleri suçlar. Sonra da kişiyi cinayet şüphelisi olarak canlı yayında gözaltına alır.
Peki sonra ne mi olur? Kişinin cinayetle bağı olmadığı ortaya çıkar. Fakat adalet peşinde Önem başkomiserin bu umurunda mıdır? Hayır. O reytingleri patlatan karizmatik, cesur bir kadın olarak toplumda popülerliğini korur ve izleyiciye bir güven verir. Ne de olsa adalet arayan kadınların sığındığı, emniyetin yüz akı bir kadın komiserdir. Bu yüzden o adamı televizyonlardan tüm ülkeye rezil etmek; daha da kötüsü cinayetle suçlamak adamın kişiliğine, mesleğine leke atmak onun için önemli değildir. Çünkü o kişi eski sevgilisine şiddet uygulamış bir erkektir ve onun saygınlığı Önem komiser için mühim değildir.
Peki burada şunu soralım; dizinin başından beri yerden yere vurulan adalet kim için ve ne için sağlanmalı? Kişiyi geçmişte yaptıklarıyla yargılamak, herkesin önünde kişinin “biletini kesmek” bir polisin yetkileri içinde midir? Polisin görevi suçluyu yakalayıp adalete teslim etmek değil midir? O zaman bütün polisler suçluları yakalamayıp olay yerinde bir kurşun sıksın ve kendi adaletini sağlasın mı? Ya da tüm şüpheliler hakkında dava sonuçlanmadan kamuoyuna “suçlu” açıklaması yapsın mı? Kişinin değişeceği, hatalarından ders alacağı gibi görüşlere dizide kesinlikle verilmiyor. Oysa ki insanı dönüştürmek şiddetin her türlüsünü kökten bitirmenin yöntemidir. İnsanı erdemle donatmak esas çözümdür. Ceza dönüştürmenin aracı ise anlamlıdır. Yoksa intikam duygularıyla ceza vermek de canicedir.
ADALETSİZ İNDİRİMLER
Dizinin son bölümünde Önem başkomiser ve ekip arkadaşı dışarıda konuşmaktadır. İlk cinayet davalarında yakaladıkları katil Metin Gürel’in mahkemesi sonuçlanmıştır. Adalet yerini bulmamıştır ve Metin Bey imtiyazlı bir erkek olduğu için az bir ceza almıştır. İkili arasındaki diyalog da aynen şu şekildedir: “Çık mahkemeye, hakim takım elbiseni beğensin hop indirim. Pişmanım de, hop bir indirim daha.” Önem araya girer: “Tahrik oldum, tahrik etti beni diyecek.”
Yüreklere dokunan, vicdanların sesi olan bu sahne sosyal medyada en çok izlenen bölüm oldu. Ama milyonlarca insan bu sahne ile yanlış yönlendirildi. Kanunlarımıza göre şiddet suçlarında failin takım elbise giymesi, kravat takması, kılık kıyafetine özen göstermesi iyi hal indirimi olarak sayılmıyor. Bu diziyi yazan senarist, yapımcı, yönetmen açıp kanunlara bakma gereği mi duymamış? Yoksa zaten dizi belli kabuller ile bir amaç uğruna yazıldığı için önemsenmemiş mi? Dizinin esas amacına gelirsek adalet sistemimizin hedef tahtasına oturtulduğunu görüyoruz. Sırf vicdanlara dokunmak ve reyting toplamak uğruna yazılan senaryolar ile adalet sistemimize güvensizlik aşılanıyor. Kadınımız ile adalet sistemi arasına sıra dağlar konuluyor. Böylece kadın bir çözümsüzlüğe itiliyor.
Dizi aklı sıra Türk Polis Teşkilatını yargılıyor! İlk bölümde birimin kuruluşu tehlikeye girmesin diye kendi fikirlerini söylemeyen ve eline tutuşturulan kağıdı okuyan Önem başkomiser, sözlerinden dolayı başta kızı olmak üzere tüm yakınlarından tepki alır. Herkes onu kadın cinayetlerinde emniyet teşkilatı gibi samimiyetsiz olmakla suçlar. O da ilk cinayeti çözdükten sonra yeniden kürsüye çıkar. Eline mikrofonu alan Önem, artık emniyetteki bürokrasiye boyun eğmez ve aklından geçenleri televizyondan tüm kamuoyu ile paylaşır:
“Sistematik biçimde eski sevgilisinden şiddet görmesine rağmen Emniyet olarak kendisine şikayet edecek güveni veremediğimiz için özür dilerim.”
“Sokakta arkalarına bakmadan yürüyebilecekleri güveni Emniyet teşkilatı olarak veremediğimiz için özür dilerim.”
“Tacize tecavüze uğradıkları halde adalete inanmayıp bunu saklamak zorunda kaldıkları için özür diliyorum.”
“Bu ülkenin tüm çocuklarından özür diliyorum, canice vahşice öldürüldükleri halde katilleri hala sokakta ellerini kollarını sallayarak dolaşabildikleri için.”
“Kadın erkek çocuk fark etmez, haksızlığa uğrayan adalet arayan fakat bunu bulamayan tüm vatandaşlarımdan özür diliyorum.”
Başta kadınlar olmak üzere insanını koruyamayan, koruyamadığı insanların sorumluluğunu üstüne almayan ve insanına güven vermeyen bir emniyet teşkilatı görüyoruz. Vahşice katledilen insanların katillerinin serbest kaldığı ve adalet arayışlarının sonuçsuz kaldığı bir adalet sistemi görüyoruz.
Sokağında yürürken kendini güvende hissettirmeyen bir ülke görüyoruz.
Yalnız kadınlar, çıkmaz sokaklar, kör karanlıklar…
Mezarlık dizisi ne ilk ne de son olacak… Her gün televizyon programlarında, gündüz kuşaklarında, dijital platformlarında yerden yere vurulan ya da kadını meta olarak pazarlayan yapımları görüyoruz. Toplumsal bilinç oluşturacağız, vicdanlara sesleneceğiz diye kadınımızın sorunları reyting mezesi oluyor.
Mezarlık dizisi de “toplumsal bilinç” oluşturma adı altında dijital platformda karşımıza çıkan bir yapım. Kadınımızın çaresizliğinden beslenen, umutsuzluğa iten ve çözüm olamayan bir yapım. Kadınımıza “emniyete gitme sorunlarını orada çözemezsin, adalete güvenemezsin, devlet senin sorunlarına karşı samimiyetsiz” diyen bir yapım.
Peki son olarak şunu soralım: Bu şekilde çizilen bir ülkede yaşayan bir kadının sorunlarını çözmesi mümkün müdür? Bu dizi bu senaryo ve karamsarlık ile Türkiye’de hangi kadının sesi olur? Kadın ile devletin, emniyetin, adaletin arasına sıra dağlar oluşturarak hangi kadının sorununu çözebilirsiniz? Sorunu olan bir kadına emniyete gitme onlar seni koruyamaz derseniz, adalete sığınma onlar senin canına kastedene bir şey yapmaz derseniz kadınlarımızı umutsuzluğa, tabut kadar karanlık mezarlıklara hapsedersiniz.
İşte Netflix’te yayınlanan “yerli” dizimiz de kadınımızın derdine derman olmak bir yana onu kör karanlıklara kısaca mezarlıklara hapsediyor.
Biz ise kadın ve erkeğin eşit olduğu özgür bir toplumu kuracağımıza söz veriyoruz. Eşitliği yasalarla koruyacak, toplumsal olarak sağlayacağız.
(Aydınlık, 21.07.2022)
Bu Yazıya Hiç Yorum Yapılmadı.
SİZ DE YORUM YAZIN