Post image
Yönetmen Faysal Soysal, ‘İnsan, hiç olmadığı kadar yalnız’

 

Emel SEÇEN

Faysal Soysal’ın yönettiği “Ceviz Ağacı” adlı film, nisanda Uluslararası Nepal Film Festivali’nden Don Kişot En İyi Film Ödülü aldı; şimdi ise California’daki 9. Güzel Sanatlar Film Festivali’nde En İyi Film ve En İyi Yönetmen Ödülleri’ne değer görüldü. Tamamen kurgu olan “Ceviz Ağacı” Göynük’de çekildi.

İnsan sadece yaptıklarından mı sorumludur, yoksa Uğur Mumcu’ nun da işaret ettiği gibi “Sustuklarından”, içinden geçirip de yapmadıklarından da mı sorumludur?

– Belki bildik olacak, ama bunca ağaç kıyımları sonrasında, Ceviz Ağacı biraz da tüm doğanın ne kadar yalnız olduğunun bir göstergesi diyebilir miyiz?

Gerçek anlamda insanın ne kadar yalnız olduğunu gösteriyor ve doğa her şeye rağmen kendini yenilemenin ve diriltmenin yolunu buluyor. Tabii ki insanı doğanın bir parçası olarak düşünürsek o da mutlak anlamda yenilenip kendini diriltme yolunu bulacaktır; ama bu ancak bir başkasının yardımı olmadan kolay olmuyor. Modern dönemde insan, hiç olmadığı kadar yalnız.

– Film Göynükte çekiliyor, kapsamlı bir proje ama en önemlisi doğaya zarar vermeden çekim yapmış olmanız. Mesela Alabalık ve ağaç sahnesi.

Evet, Bizim için süreci en çok uzatan problemlerden biriydi. Orta sınıf bir ailenin evinin bahçesinde, kurumuş bir ceviz ağacı bulmak. Doğada kurumuş ceviz ağaçları vardı ve en sık önerilen onlardan birini söküp çekim yapacağımız bahçeye dikmekti. Orman müdürlüğü yetkilileri ile görüştüğümüzde bize sonbahar öncesi, bir ağacın bütün yapraklarının zorla döktürülmesinin onun ölümüne sebep olacağı, ama sonbaharda, ağaç yaprak dökmeye başladıktan sonra diğer yaprakların da koparılmasının ağaca bir zarar vermeyeceği söylendi. Biz de çekim yapacak evi ve bahçesindeki ağacı belirlediğimizde çekim takvimini sonbahara aldık. Ağacın yeşerdiği son sahnelerle çekime başladık ve son haftaya da ağacın kurumuş halini çekeceğimiz sahneleri bıraktık. Ağaca, iki sahnede balta vuruluyor, ama oralarda kamerayı arkaya konumlandırıp gerçek anlamda başka bir kütük bağlayarak, oyuncularımız o kütüğe balta salladılar. Bazı sahnelerdeki balta izlerini ise visiual effect ile çözdük. Seyirci onların gerçek balta izleri olduğunu düşünebilir, ama hepsi fake. Balıkları da bir alabalık çiftliğinden getirttik. Uzak mesafede oldukları için onları hızla getirip daha canlıyken çekimi yapıp göle salmaya gayret ettik. Sanırım bizim sayemizde üç balık bize yem olma yerine gölde yolunu bulup hayata devam ettiler. Bir de kurguda, attığımız bir yavru kuş sahnesi vardı. Hayati, onu düştüğü yuvasına koymaya çalışıyordu. Orda da küçük bir kuş almıştık pazardan, kanadına yapma kan döktük. Sonra saldık tabii.

– Hayati, topluma göre zor görünen bir karakter, oysa içinde pek çok şeyi barındıran suskunluklarını haykıramadan edebiyatta kalarak kendini ayakta tutuyor. Sizce yazarlar, içlerinde hep travmatik hikâyeler saklarlar mı? Yoksa ürettikleri, duyumsadıkları mı, travmatik hale sokar. Ve gerçek bir Hayati karakteri üzerinden mi evrildi film, yoksa tamamen kurgu mu?

Hikâye tamamen kurgu. Sadece Varlık Yayınları’ndan çıkan edebiyatta Caniler adlı romandaki bir cinayet hadisesinden esinlendiğimi söyleyebilirim. Sadece edebiyatçılar değil bütün sanatçılar aslında bir uyumsuzluk sendromu yaşarlar; var oldukları toplum ve yaşamak zorunda kaldıkları hayat ile. Bunun mutlaka bir travmatik olay sebebiyle gelişmesi gerekmez, bazen böyle bir olay onların elini kolunu bağlayarak bazı durumları daha şiddetli yaşamalarına ve daha yaralı bir şekilde idame etmelerine, can çekişmelerine sebep olabilir. Hayati’nin durumu biraz da böyle ama bunların sanatın farklı yolları ile aşmaları, çıkış bulmaları, hem kendi adlarına hem de toplum adına daha büyük bir mirasa ve kurtuluşa vesile olacak eserler ortaya çıkarır.

 

 

“‘CEVİZ AĞACI’ ASLA UNUTMUYOR”

– Neden Ceviz Ağacı da Nar ağacı değil? İçinin ancak kırılıp öyle görülebildiği için mi? Eğer öyleyse, kırıldıkça daha mı kendimiz oluyoruz?

Meyve tarafı ile en çetin meyvesi olduğu için, ama bir de bizzat Ceviz ağacı ile ilgili anlatılanlar beni etkilemişti. Mesela Yaşar Kemal’in Tek Kanatlı Kuş kitabında Ceviz ağacının gördüğü hiçbir şeyi unutmadığı ve gövdesine nakşettiği anlatılıyor. Bu filmin esas meselesi olan görmek/şahit olmak ama unutamamak olgusu için çok güzel bir imge yarattı benim için. Yine onun, köklerinden sülfür salgıladığı için altında oturmanın ve uyumanın tavsiye edilmemesi de bana farklı bir ilham kaynağı oldu, zira Hayati’nin babası kendini o ağaca astığı için artık zehir salgılayan bir ağaca dönüşmüştü ve belki de anne bu yüzden sürekli onun kesilmesini istemekte. Ceviz’in bizzat kabuklu olması, kuruma süreci ve zor kırılması ise Hayati’nin bir nevi pişmesi ve sonunda kemal diyebileceğimiz beni âdeme dönüşmesine yönelik olarak farklı bir benzetme ile ilişkilendirilebilir.

(Cumhuriyet Kültür, 23.06.2022)

Bu Yazıya Hiç Yorum Yapılmadı.

SİZ DE YORUM YAZIN