Tuğçe MADAYANTİ DİZİCİ
Bugün Amerika Ulusal Film Arşivi’ne dâhil edilmiş olan Top Gun aslında hiçbir zaman sadece bir film olmamıştı. Amerika’nın ardında on binlerce ölü bırakarak ülkesine döndüğü ve eve dönen askerlerin kendi hayatlarına kıydığı korkunç Vietnam Savaşı’ndan on sene sonra, Soğuk Savaş’ın devam ettiği ve 1985’de Başkan Ronald Reagan’ın ikinci dönem için yemin ettiği bir dönemde vizyona girmişti Top Gun filmi. Amerikan göklerinde geçen filmin çekildiği süreçte sadece gökyüzünde yaşananlara baktığımızda bile atmosferin ne denli gerilimli olduğu anlaşılabilir. 153 yolcu taşıyan uçak Hizbullah grubu tarafından kaçırılmış ve ABD Donanması’ndan bir astsubay öldürülmüş, Delta Havayolları’na ait uçak Teksas yakınlarında düşmüş, 137 kişi ölmüş, Douglas DC-8 uçağı Newfoundland’da kalkıştan sonra düşmüş ve 248’ i Amerikan askeri olmak üzere 256 kişinin tamamı ölmüştü.
PENTAGON DESTEKLİ FİLM
En başta dedim ya Top Gun aslında hiçbir zaman sadece bir film olmamıştı. Vietnam sonrası ordunun kendini toparlaması için askerlik mesleğinin tekrardan övülmesi gerekliydi. Ve bu anlamda ölümü göze alarak vatan savunmasının yüceltilmesi mesajları üstün teknoloji ile donatılmış uçakları uçuran, birbirinden karizmatik pilotlar eşliğinde belli bakış açıları yaratıldı. Bu filmle birlikte Amerika’da Pentagon destekli bir halkla ilişkiler ağı da yönetilmişti. Örneğin filmin gösterildiği sinema salonlarının çıkışlarında hava kuvvetlerine ve donanmaya asker kaydı almak için bekleyen kayıt stantları bile kurulmuştu. Sonuç olarak da, Top Gun bir yandan gişe rekorları kırarken bir yandan orduya katılım başvurularında inanılmaz bir patlama yaratmış oldu. Peki, politik propaganda olarak, Reagan döneminin Top Gun filmi ile bugünün arasında geçen otuz altı seneden sonra neler değişti anlatıda? Açıkçası Reagan dönemi yaratılmak istenen süper güç Amerika ve ordu ihtişamının bitirilmek istenmediğini söyleyebiliriz. Çünkü film ilkine benzer mesajla açılmakta ve hava savaşlarını kayıp bir sanat olarak tanımlamakta. Ancak vatanseverliğin, beyaz üstünlüğü ile iç içe geçtiği Trump sonrası bir dönemde Amerikan vatanseverliği içeride ne ifade ediyor veya karnesi kırıklarla dolu Amerika ordusunun yüceltilmesi dışarıda ne ifade ediyor sorularının cevapları bugünkü algılarda oldukça karışık. O yüzden şimdilik burada kesmek en iyisi.
CRUISE HÂLÂ EN İYİSİ
Bir dergi makalesinden yola çıkılarak sinemaya uyarlanan, Tony Scott’un yönettiği ve Tom Cruise’ün tüm gençlik ihtişamıyla başrolünde yer aldığı, bugün klasik filmler arasında sayılan Top Gun isimli filmden 36 yıl sonra çekilen devam filmi bugün sinemalarda. Hemen en başından fikrimi söyleyeyim, ben filmi sevdim. Hatta bunca yıl sonra gelen bir devam filminin ilkinden daha iyi olabileceğini de ilk kez görmüş oldum. Hava savaşları ve uçuş sahnelerinde pompalanan adrenalinden koltukta kıpırdayıp durdum. Henüz dördüncü filmi olmasına karşın Joseph Kosinski’nin yönetmenliği ve kameranın hareketleri çok başarılıydı. Günümüzdeki film yapımının en önemli parçası haline gelmiş olan SFX ve VFX nefes kesiciydi. Temposu o kadar yüksek bir filmdi ki zamanın akıp gittiğini hiç fark etmiyordunuz. Oyuncu seçimi ve performanslar da mükemmeldi ve Tom Cruise bize neden hala sektördeki en iyi oyunculardan biri olduğunu bir kez daha hatırlattı. Bunun haricinde hikâyesinin kalbi bu sefer bana daha çok geçti. Bir yandan Val Kilmer’a veda ediyor oluşumuzun hissi de eşlik etmedi değil bu duyguya. Bugün Hollywood aksiyon filmlerinde, yeşil ekran önünde çekilen kaotik, takibi imkânsız görüntülere boğulan seyirci için Top Gun Maverick bugün aslında Hollywood sinemasının ne olduğuna veya ne olması gerektiğine dair adeta gövde gösterisi yapmıştır. Sinema aşkıyla yapıldığı her halinden hissedilen bu film küçük ekranlara sığmayacak kadar büyük. İmkânınız varsa Imax salonlarda izleyin derim ama her halükarda bu filmi sinema salonunda izlemelisiniz.
(Birgün, 28.05.2022)
Bu Yazıya Hiç Yorum Yapılmadı.
SİZ DE YORUM YAZIN