Emel SEÇEN
Küçük bir mandolin ve baba özlemi ile başlayan yolculuk, alamadığı çello, gidemediği konservatuvar, yaşayamadığı hayat, gün geliyor film oluyor!
Uzun süredir merakla beklenen Bergen filmi vizyona girdi. Özel gösteriminde sinema eleştirmenlerinin bile gözyaşlarıyla izlediği filmin görüntü yönetmenliğini başarıyla kotarmış Mirsad Heroviç; yönetmen koltuğunda Mehmet Binay, Caner Alper var. Sadece oyuncu değil ortak yapımcı olarak Farah Zeynep Abdullah, şarkıları da kendi söyleyerek adeta yaşayarak Bergen’i canlandırırken Erdal Beşikçioğlu, Tilbe Saran, Ali Seçkiner Alıcı ve Nergis Öztürk birbirleriyle yarışır bir oyunculuk sergiliyor. Müzik Mazlum Çimen, Saki Çimen. Bergen’in hayatını anlatan filmin senaryosunu Sema Kaygusuz ve Yıldız Beyazıt yazmış. Yapımcı Mine Şengöz.
İster yokluklar içinde, babasız bir Belgin, ister kumar borcu yüzünden dansözlük yapmak zorunda bırakılmış Nadire. Bir Türkiye gerçeğini muhtemelen, ülke dışına başarı ile taşıyacak bir film, 2 saat 20 dakika, bize de KDV’si ağlamak ama en çok ders almak için izlemek kaldı. Özel gösterimde ise dağıtıkları güllerle zaten yüreğimiz yumuşamıştı.
Analar tahtını yaparmış, bahtını değil dense de bazen anneler de iyilik yapayım derken farklı sonuçlara yol açabiliyorlar. Bu anlamda Bergen filmi, tamamıyla sosyolojik ve Türk toplumunun özellikle Doğu Anadolu ve daha da güneylere doğru, kadın ve kız çocuklarına yapılan zulmün açık resmi.
EĞİTİMİNE DEVAM EDEMEDİ
Diğer yandan, üniversite öğrencilerinin sistemsel hiyerarşi içinde yaşadıkları. Açmazlar içinde bir genç kız var, üstelik hem sesi hem enstrümanı ile varolabilen. Sahnede en büyük aşkı müziği icra etmekten sonsuz mutluluk duyup bunu izleyicisine de hissettirebilen. Ama üniversitede okurken, Ayten Alpman gibi seçkin müzisyenlerin çıktığı Ankara’da, Feyman gibi yerlerde olamıyor. Bir çello alabilmek için onca uğraşı. Bir aşkı yaşayabilmek için lime lime, bedeninden ve ruhundan koparılanlar.
Mersin’de, 1959’da başlayıp Adana, Pozantı’da 1989’da son bulan çilekeş, sevgi açlığı içinde ibretlik, ders alınası bir yaşam.
İnsan hayatında, baba figürü öyle güçlüdür ki bir kız çocuğu için baba şefkati, sevgisi görmemiş kadınlar, o eksikliği hep yanlış adamlarda arar. Daha doğrusu, sevgiyi aradıkları için her incelik göstereni, doğru kişi sanırlar. Bu yüzden baba profili, bir kız çocuğu için son derece önemlidir. Sonunda bir çellist yetişecekken “Seninle bir dakikadan”, “Tanrı affetse ben affetmem”e dönen arabesk fantezinin kraliçesi çıkar bu yokluktan.
Ankara Devlet Konservatuvarı’nın sınavlarına girerek piyano bölümünü birincilikle kazanan Bergen, iki yıl piyano ve viyolonsel eğitimi alır, ama maddi imkânsızlıklardan eğitimine devam edemez, yaşını büyüterek bir süre PTT’de çalışır. Sonrası sahne, arabesk. 30 yaşa, 5 longplay, 11 kaset, 129 şarkı ve bir film sığdırır. Bıraksalar, kim bilir daha neler yapacaktı.
AŞK ŞİDDETLE SÜRER Mİ?
Tabii iki saat içinde sadece dram yok, aslında iyilik derken seçimlerde özgür olabilse bireyler, futbolcu Abdullah’ın, onu ilk gördüğü Feyman’da, ilk aşk ve araç kullanmayı öğretirken evlilik teklifi… “Vites üzerindeki R harfi ne biliyor musun? Senden razıyım. İstediğin zaman evleniriz” dediği, sıcak ve sonrasını film içinde bulacağınız hayat değişimleri.
Bergen, adını belki de hep görmek istediği bir çellodan yola çıkarak Norveç’in ikinci büyük şehri, anlamı “Dağlar arasındaki yeşil çayır”dan, kendi arzusu ile aldı. “Acıların Kadını” 1987 yılında ilk ve son filmini çekti, ama “Şarkılarımı dinleyin, benim için üzülmeyin, korksam Bergen olmazdım! Ben, hâlâ güllere inanıyorum!” dedi. Bizim Toroslar’ın rüzgârlı, karlı tepelerinden yükselen bir sesti Bergen. Katledildi. Katili, Halis Serbest, önce sahte nikâh kıymıştı; aslında evli ve üç çocukluydu. Almanya’ya kaçtı. Şartlı tahliye oldu, Türkiye’de indirimden yararlandı. O bir kısım erkeklerin görünen yüzü, ama kendilerini o kadar iyi kamufle ediyorlar ki… Tıpkı katili olacak kocası tarafından onu güllerle donatan, sana kıyamam ceylan gözlüm diyen, ama ilk fırsatta küçümseyip şiddetten kaçınmayan, hatta bununla yetinmeyip, karalamak için türlü türlü senaryolar üretip, nasılsa ezilmeye mahkûm edilmiş kadını aşağılamak için elinden geleni yapan sözde erkek müsveddeleri!
Söz önce onlara ve onlara hâlâ fırsat veren ataerkil toplumda yetişmiş olmanın konforunu ziyadesi ile kullananlara, adaletsizliklere göz yumanlara.
Ama en çok kadınlara. Aşk için nereye kadar ve nelerden vazgeçersiniz?
Ya benimsin ya toprağın zihniyeti, yok ben güneyliyim, yok ben doğuluyum, yok biz atalarımızdan böyle gördük! Geçin bunları. Kadın, önce insandır. Ve kadınlar erkeklerin annelerinden gördükleri travmaları, işyerlerinde yaşadıkları sıkıntıları, psikolojik sorunlarını temizleme tahtası hiç değildir! Kadın insandır ve eşittir. Sevmeyi bilmiyorsan uzak duracaksın! Kadın da sevgi uğruna kanmayacak daha da dikkat edecek!
OKUYACAK, ÇALIŞACAK, DİMDİK AYAKTA DURACAK!
1987 Altın Plak ve Altın Kaset ödüllerinin sahibi ve öldükten sonra da kemiklerine bile bir şey olmasın diye annesi tarafından mezarı bir kafes gibi çevrilen, tüm katledilmiş, her türlü şiddete uğrayan kadınlara, başta Bergen olmak üzere hepsine saygıyla… Dileriz bu filmin sanat dışında da bir misyonu olur.
(Cumhuriyet, 03.03.2022)
Bu Yazıya Hiç Yorum Yapılmadı.
SİZ DE YORUM YAZIN