Fikret İLKİZ
Basında hassasiyet ve titizlikle takibi beklenen basın özgürlüğünün ilk sahibi olan kamuoyunun gözü ve kulağı gazetecileri ve haber alma ve görüş bildirme hakkının sahibi halkı nasıl bir yıl bekliyor acaba?
Cumhurbaşkanlığı tarafından tüm kurum ve kuruluşlardan hassasiyet ve yöneticiler tarafından sürecin titizlikle takibi istendi. 2022 yılının (1) numaralı Genelgesi yazılı, sözlü, görsel ve internet ortamındaki basın faaliyetleri hakkındadır.
Cumhurbaşkanlığının 28 Ocak 2022 tarihli “Basın ve Yayım Faaliyetleri” hakkındaki 2022/1 sayılı Genelgesi 29 Ocak tarihli Resmî gazetede yayımlandı.
Genelge 2022 yılında medyada neyin nasıl olacağını, yöneticilerden hassasiyet ve titizlik beklenen konuları gösteriyor.
Genelge şu tespitle başlıyor: “Dijitalleşme çağında kitle iletişim araçlarının sunduğu imkanlardan en iyi şekilde yararlanılmasını temin etmek ve olası zararlı etkilerinden korunma için gerekli tedbirleri almak elzem hale gelmiştir.”
Sonra ülkemizi çağın ilerisine taşırken dijital dünyanın faydaları kadar tehdit ve tehlikelerin de olduğu bilinciyle hareket edilmesi gerektiği tavsiye ediliyor.
Bu nedenle aile, çocuk ve gençlerin “yanlış medya içeriklerinden korunmaları” gerekiyor.
Hakları ihlal eden uygulamalarla mücadelenin uluslararası düzenlemelerde “ciddi bir konu haline geldiği”, bu yüzden dijital dünyada tedbir almanın elzem hale geldiği vurgulanmış.
Genelgede Anayasaya yer verilmiş. Gençleri kötü alışkanlıklardan ve cehaletten korumanın gerekli olduğu görüşüyle medyaya karşı nasıl mücadele verileceği yazılı.
Ne için bu mücadele?
Genelgeye göre; milli kültürümüzü yabancılaşmaya ve yozlaşmaya karşı korumak için…
Çocuklarımızın ve gençlerimizin “sosyal medya ortamı” dahil bazı mecralardaki tüm yazılı, sözlü görsel basın ve yayınların zararlı içeriklerine maruz kalmaları sonucu “bedensel ve zihinsel gelişmelerinin olumsuz etkilenmesini önlemek” için mücadelede gerekli adımların kararlılıkla atılması “gerekmektedir” denilmiş.
Neden ve nasıl yapılmalı?
Bu çerçeve görüşe uygun olarak; gazete, TV, radyo, sosyal medyada olsun herhangi bir basın yayın faaliyeti “toplumumuzun temel değerlerine aykırı unsurlar taşıdığı” gözlenirse, (son günlerde gözlendiği anlaşılıyor ki devamı şöyle ifade edilmiş) “ve son günlerde özellikle yabancı içeriklerin uyarlanması şeklinde ekranlara gelen televizyon programlarının” toplum üzerinde yıkıcı etkilerini bertaraf edecek adımlar ivedilikle atılacak…
Kısacası, birinci adımda yayınlar nedeniyle toplum üzerindeki yıkıcı etkiler bertaraf edilecek!
Çocuklar ve gençler zihin dünyalarını hedef alan yapımlardan korunacak…
Milli ve manevi değerlerimiz medya yoluyla yıpratılmayacak…
Aile ve toplum yapısını “temelden sarsmaya yönelik” açık veya örtülü faaliyetlere karşı kanuni müeyyide gerekleri yerine getirilecek…
Aile, çocuk ve gençler üzerinde medya içeriklerinin oluşturabileceği olumsuz etkilerin, tehlike ve tehdit oluşturan yapımların önlenebilmesi amacıyla tüm tedbirler gecikmeden alınacak, mücadelede kararlı adımlar atılacak…
Milli ve manevi değerlerimize uymayan yazılı, sözlü ve görsel basın yayım faaliyetleri aracılığıyla aile kurumunun, çocukların ve gençlerin tehdit ve tehlikelerden korunmasının sağlanmasında yöneticilerden hassasiyet ve titizlikle takip isteniyor.
Türkiye’de özgürlükler söz konusu olduğunda medya ve İnternet ile imtihan bitmemiştir.
Özellikle ifade özgürlüğü Türkiye’deki en sorunlu alan olmaya devam ediyor.
İnsan haklarının korunmasında özgürlük ve güvenlik sorunundaki denge güvenlikten yana…
Diğer yanda teknolojik gelişmelere paralel oluşan dijital dünyanın yarattığı demokrasi anlayışı benimsenmiyor. İnternet’te temel özgürlüklerin, insan haklarının korunması için dijital dünyanın nimetlerini elinin tersiyle iten bir Türkiye var…
AİHS ve AİHM kararlarına göre İnternet kullanıcısının haklarını ve özgürlüklerini kullanmasına gereksiz ve orantısız müdahaleye edilemez.
İnternet ile ilgili kanun tasarıları hazırlandığı yıllardı… TBMM komisyonlarında hazırlanan “Bilişim Ağı Hizmetlerinin Düzenlenmesi ve Bilişim Suçlara Hakkında Kanun Tasarısı” İnternet ortamında yayınların düzenlenmesini amaçlıyordu. En ilginç maddelerinden birinin başlık ve içeriği şöyleydi: “İfade ve bilgiye erişim özgürlüğü Madde 3- (1) Kişilerin ifade ve bilgiye erişim özgürlüğü esastır. Bu özgürlükler ancak kanunlarda belirtilen hallerde sınırlandırılabilir.”
2005 ve 2007 yılları arasında tasarının esasını belirleyen böyle bir yaklaşımın yerinde şimdi yeller esiyor.
Artık sınırlandırmalar esas, istisnalar kurala dönüşmüş ifade özgürlüğümüz ve basın özgürlüğü olmayan bir medyamız ve her zaman sınırlandırılan İnternetimiz var.
İfade özgürlüğü serbestçe ve kamu makamlarının müdahalesi olmadan herkesin kanaat özgürlüğüne sahip olması demektir. İnsanların haber ve görüş alma ve verme özgürlüğü demektir ve bu hak Sözleşmenin 10. Maddesinin koruması altındadır.
Kanaat özgürlüğü insanların değer yargılarını özellikle korur. Somut gerçek gerektiğinde kanıtlanabilir. Gerçeklerin var olduğu ispatlanabilir. Ama medya yoluyla değer yargıları açıklandığında özellikle siyasi tartışmalarda, değer yargılarının doğruluğu veya yanlışlığının kanıtlanması beklenmemelidir. Çünkü değer yargılarının kanıtlanması mümkün değildir.
O yüzden kanaat özgürlüğünün İnternet ortamındaki önemi bakımından haber ve bilgi almayı ve vermeyi de kapsar. Eleştiriler sert ve ağır olabilir. Demokrasi ve çoğulculuk gereği yorumlardaki kanaatler katlanılmaz olsa ve hiç hoşa gitmeyen görüşler bile olsa nitelik olarak AİHS tarafından korunur.
Dijital ortam, temel insan hak ve özgürlüklerinin en çok kullanılabildiği bir mecradır.
İster yazılı basın ister işitsel ve görsel basın olsun, radyo ve televizyon yayınları veya İnternet ortamında sosyal medya yayınları olsun AİHS’nin 10. Maddesinin 2 inci paragrafından yer alan tedbirlere bağlı kalmak kaydıyla ifade ve basın özgürlüğünün sınırlandırılması kabul edilebilir.
Bu sınırlandırmaların kabulünde bile ifade özgürlüğüne müdahale orantısız olamaz; meşru olmalıdır. Sınırlandırmada ölçülü davranılmalıdır ve zorunluluk olmadıkça müdahale edilmemelidir.
Dijital demokrasi korunmalıdır.
İnternet herkese ifade özgürlüğünü kullanabileceği emsalsiz olanaklar sağlar, sağlamıştır.
Bunu siyasal iktidarlar istemeyebilirler. Doğaldır, çünkü iletişim ve bilgi teknolojileri aynı zamanda bu özgürlüğün korunmasında önemli bir kitle iletişim aracı olarak devlet ve özel sansür gibi birçok sınırlandırmaya haklı olarak karşı çıkar, hatta meydan okur.
O yüzden AİHS’nin 10. Maddesinde belirtilen sınırlandırma nedenleri çoğaltılmamalıdır ama azaltılabilir. Bu sınırlandırmalar yeterlidir. Gereksiz müdahalelerden uzaklaşılmalıdır. Nefret söylemi, ırkçılık, ırk ayrımcılığı ve çocuk pornografisi gibi yasal olmayan içerikle İnternet ortamında mücadele ulusal düzenlemelerle yapılabilir, yapılmalıdır…
Hatta ulusalüstü düzenlemeler bakımından Avrupa Konseyi Siber Suç Sözleşmesinde yazılı kurallar uygulanmak suretiyle devletler arasında ortak bir ceza politikası bile belirlenebilir.
Dijital dünyanın tehdit ve tehlikelerinden, yanlış medya içeriklerinden ve cehaletten korunmak …
Milli kültürümüzü yabancılaşmaya ve yozlaşmaya karşı korumak,
“Toplumumuzun temel değerlerine aykırı unsurlar taşıdığı” gözlenirse, televizyon programlarının” toplum üzerinde yıkıcı etkilerini bertaraf edecek adımlar atmak…
Yayınların toplum üzerindeki yıkıcı etkilerini bertaraf etmek!
Milli ve manevi değerlerimiz medya yoluyla yıpratılmayacak.
Aile ve toplum yapısını “temelden sarsmaya yönelik” açık veya örtülü faaliyetlere karşı kanuni müeyyide uygulamak, tehlike ve tehdit oluşturan yapımların önlenebilmesi amacıyla tedbirler almak…
Kurum, kuruluş ve yöneticilerin bütün bu halleri hassasiyet ve titizlikle takibi isteniyor.
Kimden, nasıl bir hassasiyet beklendiğini Anayasa mahkemesi kararından okuyalım…
“39. İnternet modern demokrasilerde başta ifade özgürlüğü olmak üzere temel hak ve özgürlüklerin kullanılması bakımından önemli bir araçsal değere sahip bulunmaktadır. İnternetin sağladığı sosyal medya zemini kişilerin bilgi ve düşüncelerini açıklama, karşılıklı paylaşma ve yaymaları için vazgeçilmez niteliktedir. Bu nedenle düşünceyi açıklamanın günümüzde en etkili ve yaygın yöntemlerinden biri haline gelen internet ve sosyal medya araçları konusunda yapılacak düzenleme ve uygulamalarda devletin ve idari makamların çok hassas davranmaları gerektiği açıktır.”[i]
AYM kararlarına göre; basın yönünden düşünce ve kanaat açıklama özgürlüğü kapsamında değerlendirilen internet özgürlüğü, internete erişenler yönünden ise Anayasa tarafından korunan ve ifade özgürlüğünün özünde yer alan haber veya fikir alma özgürlüğü olarak mütalaa edilmektedir.
AYM; sosyal medyada medya içeriğini oluşturmak, yayınlamak ve yorumlamak şeklinde bireysel katılıma imkân veren Youtube’un, şeffaf ve karşılıklı iletişim kurulan bir platform olduğunu kabul etmiştir. “Bu gibi internet siteleri günümüzde sosyal medyada dünyadaki tüm kullanıcıların bir arada iletişime geçebildiği yorum, mesaj, bilgi, eleştiri, satış ve tanıtımların yapıldığı etkili bir alan haline gelmiştir. İnternetin sağladığı sosyal medya zemini kişilerin bilgi ve düşüncelerini açıklama, karşılıklı paylaşma, yayma ve haberleşmeleri için vazgeçilmez nitelikte olup, bu tür sitelere yapılan müdahalelerin milyonlarca bireysel kullanıcıyı etkilediği açıktır. Tedbir niteliğinde dahi olsa, bir kullanıcı tarafından paylaşılan içerik nedeniyle sitenin tamamının erişime kapatılması halinde bütün bireysel kullanıcıların siteden yararlanması imkânsız hale gelmektedir.”[ii]
Anayasa Mahkemesi bir Genel Kurul kararında İnternet’in etkileşimli bir kitle iletişim aracı olduğu belirterek şöyle tanımlıyor: “Ulaşılabilirliği, haber ve fikirlerin saklanma süresi ve kapasitesi ile hacimce büyük haber ve fikirleri iletme imkânı gözetildiğinde İnternet, halkın haber almasının ve bilgilerin iletilmesinin gelişiminde önemli bir role sahiptir. İnternet, herhangi bir sınırlama gözetmeksizin herkesin haber ve fikirlere ulaşması ile fikirlerini yayması noktasında çok önemli bir imkân sağlamaktadır. Bu durum ifade özgürlüğü açısından da çok geniş bir alan yaratmaktadır.” [iii]
Böylece 04.05.2007 kabul tarihli 5651 sayılı İnternet Ortamında Yapılan Yayınların Düzenlenmesi ve Bu Yayınlar Yoluyla İşlenen Suçlarla Mücadele Edilmesi Hakkında Kanun’un kabulü tartışmaları sırasında ileri sürülen gerekçelerde yer alan benzeri görüşler 2022 yılında yayınlanan Genelge ile birbirine çok benzemektedir. Aile, çocuklar ve gençler ve hassasiyetler tekrarlanıyor…Tekrarların tekrarlanmasıyla geriye gidiyoruz.
Dünden bugüne internet ortamında özgürlükler sürekli sınırlandırılıyor.
Avrupa Konseyi İnsan Hakları Komiserinin 27-29/4/2011 tarihli Türkiye ziyaretinden sonra yayımlanan 12/7/2011 tarihli Comm DH (2011)25 sayılı raporunda; internet sansürünün ve internet sitelerine erişimin engellenmesinin demokratik bir toplumda gerekenin ötesine geçtiğinden sınırlama gerekçelerinin AİHM içtihatlarına uymadığından 5651 sayılı Kanun’un tekrar gözden geçirilmesi ve AİHS deki sınırlandırma ölçütlerine uyulması tavsiye edilmiştir.
Avrupa Hukuk Yoluyla Demokrasi Komisyonunun (Venedik Komisyonu) 5651 sayılı Kanun ile ilgili 15/6/2016 tarihli ve CDL-AD (2016)011 sayılı görüşünde 5651 sayılı Kanun’un erişimin engellenmesi veya kaldırılması konusunda yetkili mercilere tanıdığı geniş yetki başta olmak üzere bu Kanun’un uygulanmasının Avrupa insan hakları standartlarına uymadığını tespit etmiştir.
Asıl sorunu çözmek yerine ifade özgürlüğünün korunması gerekirken sosyal medyaya sürekli sınırlandırma getirilmesi tercih edilen bir ülkede hiç kimse; aile, çocuk ve gençlerle ilgili zararlı yayınlar yapılsın ve bu da basın ve ifade özgürlüğüdür, basına ayrıcalık tanınsın gibi abuk sabuk bir görüş içinde değildir.
Unutmadan, acaba “Genelge” nedir?
İdare hukukunda “genelge” hiyerarşik amirlerin, uygulamada özellikle bakanların, sahip oldukları hiyerarşi gücüne dayanarak astlarına, onların uygulamakla yükümlü oldukları kanun hükümlerinin yorumlanması ve uygulanması konusunda verdikleri emir ve talimatlardır. Yeni bir kural koymazlar, kanunlarda bulunan kurallara yeni bir şey eklemezler. Sadece “mevcut kanun hükümlerini” açıklamak, yorumlamak ve bunların nasıl uygulanacağını göstermekten ibarettir. Kısacası “genelge”, bir bakanın kendi personeline verdiği bir emirdir. Genelgeler, “iç düzen” işlemidir ve bir “hukuk kuralı” değildir.[iv]
Bir yanda yargı kararları, diğer yanda yargıya taşınacak hassasiyet bekleyen konular…
Cumhurbaşkanlığı 28 Ocak 2022 tarihli Genelgesiyle ilgili olarak Radyo Televizyon Üst Kurulu (RTÜK) Başkanı fikirlerini yayma noktasında 29 Ocak’ta İnternet yayınlarından yararlanarak hemen “sosyal medya hesabından” yaptığı açıklamasında “Kültürel değerlerimizle aile, çocuk ve gençlerimizin zararlı yayın içeriklerinden korunmasında devletimizin tek bir vücut halinde hassasiyet göstermesi son derece önemlidir. Sağlıklı bir gelecek için kamu, akademi ve STK’ların ortak refleks göstermesinin elzem olduğunu düşünüyoruz. Bu hususla ilgili Cumhurbaşkanımızın yayımladığı genelge son derece önem arz etmektedir. RTÜK olarak bizleri bir millet kılan değerlerimize her daim sahip çıkacak, bu amaçla hareket eden tüm yayın kuruluşlarını da teşvik etmeye devam edeceğiz.”[v] ifadelerine yer vermiştir.
Konunun çok çabuk anlaşıldığı, anlaşılmıştır.
Genelgenin muhatapları kurum, kuruluş ve yöneticilerden beklenen hassasiyet ve titizlik gereğince temel hak ve özgürlüklerin omurgası olan ifade özgürlüğünün sınırlandırılması esastır!
Beklenen hassasiyetler ve titizlikler nedeniyle İnternet’in sınırlandırılacağı ve ifade özgürlüğünün baskılanacağı bir yıl olacağı çok açıktır.
[i] AYM İkinci Bölüm B.B 2014/3986, 2.4.2014 tarih
[ii] AYM Genel Kurul Kararı B.B 2014/4705, 29.5.2014 Tarih
[iii] AYM Genel Kurul Kararı B.B 2013/2623, 11.11.2015 Tarih
[iv] Kemal Gözler, Genelge Devleti: Hukukta Şeklin Önemi Üzerine https://www.anayasa.gen.tr› genelge-devleti
[v] 29 Ocak 2022 Dünya Gazetesi web sitesi
31.01.2022
Bu Yazıya Hiç Yorum Yapılmadı.
SİZ DE YORUM YAZIN