Frank Herbert’in ‘Dune’ adlı roman serisinden uyarlanan ve aynı adı taşıyan film vizyonda. Bu vesileyle modern bilimkurgunun mihenk taşlarından olan ve İthaki Yayınları’ndan çıkan roman serisini inceledik.
Ömer EZER
1956, Frank Herbert’ın hayatını değiştiren seneydi. ABD Tarım Bakanlığı’nın yeni bir projeye başlamaya karar verdiği seneydi bu. Bakanlık, Oregon’daki kumul tepelerinin durmayan sürüklenmelerinden ve hareketlerinden endişelendiği için bu hareketlere engel olmak amacıyla kumullara ot ve çim ekme işine girişti. Bu proje, genç gazeteci ve yazar Herbert’a bir gazete yazısı için ilham verdi. Yazının başlığı, ‘Hareket eden kumları durdurdular’ idi. Bu gazete yazısı her ne kadar hiçbir zaman tamamlanmamış ve hiçbir zaman yayımlanmamış olsa da Herbert’ın kumullara (İng: dune) olan büyük merakı ve kafasında şekillenen, milyarlarca insanın hayatını kökten değiştirecek, ‘beklenen’ bir genç mesihin hikâyesi, yazıldığı günden bugüne 50 yılı aşkın süredir tartışılan bir efsanenin doğumuna yol açtı. Edebiyatta ve sinemada bilimkurgu türünde ortaya çıkan popüler çoğu eserde -‘Yıldız Savaşları’, ‘StarGate; Zaman Çarkı’, ‘Buz ve Ateşin Şarkısı’– az ya da çok etkisi bulunan Dune serisinin gayriresmi ilk adımı işte bu yayımlanmamış gazete yazısı sayılabilir.
ARRAKIS, DUNE ÇÖL GEZEGENİ
1965’te yayımlanan ‘Dune’, türün ilk ekoloji temelli romanlarından biri, belki de ilki ve sık sık çevreci bir metin olarak kabul edilen bir eser ki Herbert da 60’lı ve 70’li yıllarda bir çevre aktivistiydi. Epik, uzun soluklu fantezi ve bilimkurgu serilerinin protagonistleri genelde kıymetli bir nesnenin taşıyıcısı, bir yerden başka bir yere yolculuk yapan seçilmiş kişi vesaireyken Dune serisinde bu, aslında, ‘Dune adıyla bilinen Arrakis’ gezegenidir. Paul ‘Muad’Dib’ Atreides ilk kitabın baş kahramanı, ikinci kitap ‘Dune Mesihi’nin ise merkezdeki figürü olsa da serinin eksen karakteri, kumların altında yaşayan ve melanj adlı kıymetli maddeyi üreten tehlikeli, büyük kum solucanlarıyla meşhur, görünürdeki hükümdarı zaman zaman değişse de asıl ve gizli sahipleri, diğer hanedanlar tarafından ilkel ve zayıf bir topluluk olarak görünen Fremenler olan bu çöl gezegenidir. Hikâyenin yüzeyinde Atreides’lerin -ve özel olarak Duncan Idaho’nun- nesilden nesle devam eden ‘yolculuğunu’ okurken ağırlığı asıl hissedilen mesele Dune’un ekolojik kaderi ve geleceğidir. Gezegenin kaderi genellikle -hatta en az- karakterlerin kaderi kadar mühim bir etmendir.
Yazıldığı senenin yaklaşık olarak 20 bin yıl sonrasında geçen ‘Dune’, Padişah İmparator Shaddam’ın Atreides Hanedanı’nı 80 yıldır ezeli düşmanları Harkonnen Hanedanı’nın yönetmekte olduğu, lonca seyrüsefercilerinin en önemli maddesi olan, uzayda yolculuk yapmayı mümkün kılan ve -bazı durumlarda- kullananın geleceği görmesine yardımcı olan, bağımlılık yapıcı ‘melanj’ın üretildiği Dune adlı gezegenin yönetimine getirmesiyle başlıyor. Bu gezegende uğradıkları ihanetin ve saldırının ardından çölün derinliklerine kaçarak özgür halk Fremenlerin arasında yaşamaya başlayan neredeyse çocuk yaştaki veliaht Paul Atreides’in isyanı ve intikam mücadelesi etrafında şekilleniyor hikâye. Uzaktan, politik entrikalar, çarpışmalar ve bir hanedanlığın hayatta kalma mücadelesini -‘Taht Oyunları’ndaki Stark’ların mücadelesine oldukça benzer bir mücadeleyi- anlatan Dune yakından bakınca dinî -özellikle İslam dinî- referanslarla bezeli, Orta Doğu’daki petrol savaşlarının, Dünya’yı bekleyen küresel ısınma ve su sorunu problemlerinin bir nevi hatırlatıcısı gibi ve belki de bugün, yayımlandığı günden daha fazla anlam kazanıyor.
Çoğu ‘iyi’ fantezi ve bilimkurgu romanının yaptığı gibi Dune kompleks ve aşırı ayrıntılı bir dünya sunuyor okura. Makyavelist bir realpolitiğin hüküm sürdüğü sert ve acımasız bir dünya. Öyle ki ‘genç ve toy’ Paul bir gün bile yas tutmadan intikam planları yapıyor. Bu ‘her şeyin mubah olduğu’, tamamen hedefe varma temeli üzerine kurulu sistem yine ‘Taht Oyunları’yla benzerlik taşıyor. İtici, hilekâr ve hain Baron Vladimir Harkonnen adeta Westeros’un Lannister’larının kayıp evladı gibi.
Rabban, “Bir gezegenin halkını tamamen yok etmek mümkün mü?” diye sordu.
“Tamamen yok etmek mi?” Baron hızla başını çevirdi… şaşırdığı belliydi. “Tamamen yok etmeni kim söyledi?”
“Şey, yeni yerleşimciler getirteceğinizi varsayarak…”
“Sömür dedim yeğen, yok et demedim. Halkı yok etme; tamamen boyun eğdir yeter. Bir etobur olmalısın evlat… Bir etobur asla durmaz. Merhamet etme. Asla durma. Merhamet saçmadır. Açlıktan guruldayan bir mide, susuzluktan yanan bir boğaz merhameti yener. Hep aç ve susuz olmalısın… Benim gibi.”
CİHAT, BİLGİSAYAR VE ROBOT
Bilimkurgu edebiyatıyla haşır neşir bir okura günümüzden yirmi bin küsur yıl sonra geçen bir bilimkurgu hikâyesinde neleri eksik etmemeli diye sorulsa bilgisayarlar, androidler, yapay zekâ ya da robotlar akıllarına ilk gelecek şeyler olurdu muhakkak; bir de internet belki. Dune serisinde ise bunların hiçbiri yok.
Bu, Herbert’ın vizyon eksikliğinden ziyade zeki bir yazar dokunuşu. Seride anlatılan olaylardan yüzyıllar önce ‘Butleryan Cihadı’ adı verilen din temelli bir savaşla insanlar makinelere karşı başkaldırarak tüm ‘düşünen makineleri’ yok ediyor ve hatta seride önemli yere sahip mentatlar bu savaş sonucunda ortaya çıkıyor. Bu savaştan sonra ortaya çıkan Turuncu Katolik İncili’nin ilk emri ve savaşın temel ilkesi, “İnsan gibi düşünen makineler yapmayacaksın” oluyor.
‘Ben’, ‘Robot’, ‘Matrix’ ve ‘Yokedici’ gibi eserlerde tekrar ve tekrar dile getirilen tarzda makine devriminin önüne geçen savaş oluyor bu bir nevi. Bu savaştan sonra insanlık, kendi fikri olma ihtimali bulunan makinelerin icadından elini eteğini çekiyor ama teknokrasiyle yönetilen Ix gezegeni zaman zaman Turuncu Katolik İncili’nin ve meşhur cihadın emirleriyle ters düşebiliyor ki evrende Ixliler kâfir ve dinsiz olarak mimleniyorlar. Ayrıca, Butleryan Cihadı’nın esasında Dune mesihi Paul Atreides’i yaratan yolu açan dini yapının temelini atan olay olduğu söylenebilir; yüzyıllar sonra gerçekleşecek cihada sebep olan cihat. Evrende, bilimkurgu edebiyatında pek rastlanmayan dini bir mistisizmin varlığına da izin veriyor yazarın bu hamlesi.
‘Dune’un yayımlanmasının üstünden 55 yıl geçti ve ABD Tarım Bakanlığı Oregon’daki kumullarla ilgili çalışmalarını sürdürüyor. İstilacı bir egzotik tür olması yüzünden kumların hareketlerini engellemesi için ekilen sahil otlarını sökmekle uğraşıyorlar; kumulların işleyişini doğal haline çevirmeye çabalıyorlar.
(Birgün, 28.10.2021)
Bu Yazıya Hiç Yorum Yapılmadı.
SİZ DE YORUM YAZIN