Suç Filmlerini Neden Severiz?
13 Eyl 2021 / Kitap Önerisi /
0 YORUM
Derya ÇAKIR
Filmler içinde suça odaklananlar, diğerlerine göre çoğunlukla bir boy önde. Yorumcular, bunun nedenini, suç filmlerinin hem gerçeklerle sıkı bağının olmasına hem de içinde kurmaca barındırmasına bağlıyor. Başka bir deyişle günlük hayatta rastladığımız, gazetelerde okuyup haber bültenlerinde gördüğümüz suç örgütlerinin ve suçluların, beyaz perdeye aktarılırken işin içine kurgusal hikâyelerin katılması, bu filmlerin ilgi çekmesini sağlıyor.
Veysel Atayman ve Tuncer Çetinkaya, Popüler Sinema’nın Mitolojisi 2′de; kendi içinde “Gangster”, “Polisiye-Dedektif”, “Gerilim”, “Kara Film”, “Casus”, “İnfazcı”, “Politik Suç”, “Mahkeme” ve “Soygun” gibi pek çok kola ayrılan suç filmlerini incelerken hem sinema tarihi hem de toplumsal tarih analizi yapıyor satır aralarında.
Modern insanın suça ve şiddete duyduğu merak
Her şey karşıtıyla açıklanır; suç deyince yasayı, suçlu deyince masumu anmak gerekir. Gündelik ve toplumsal yaşamda, sınırı yazılı kurallarla ve dille çizilen bu kavramların, sinemada ilgi görmesinden daha doğal bir durum yok.
Tuncer Çetinkaya, kitap için kaleme aldığı önsözde, suç-popüler sinema ilişkisine dair bir parantez açmış:
“Çeşitli dönemlerin yoldan çıkmış, suça meyilli kimseleri ya da elini kana bulamaktan çekinmeyen katillerini masaya yatırdığımızda; olgunun, dönemin atmosferine, içinden geçilen zamanın gerçeklik algısına ve bunun yeniden düzenleyip durduğu toplumsal normlara kadar değişkenlik gösterdiğine tanık oluyoruz.”
Savaş ve barış dönemlerinin tamamında günlük yaşamdan eksik olmayan suç, popüler sinemanın da önemli bir teması. Gangsterler, katiller, örgütler, muhbirler; kısacası “küçükken” büyüyüp söz sahibi olmak isteyenlerin, bazen yasaların etrafından dolanarak bazen de onları ezip geçerek var oluşlarına anlam katma hikâyelerini anlatıyor suç filmleri. Diğer bir ifadeyle ışıltılı caddelerin paralelindeki arka sokaklara ve zaman zaman da bizzat o caddelere yoğunlaşıyor bu filmler.
Çetinkaya’nın deyişiyle “dönemler ve eğilimler farklılaşsa da değişmeyen tek şey ‘modern insanın’ suça ve şiddete olan merakı.”
Bu doğrultuda çekilen suç filmleri, hem toplumdaki yoksulluğun ve yasakların etkisiyle boy veren suçluları hem de onların bir araya gelmesiyle oluşan örgütleri anlatıyor. Suçun bireyselliğinden kolektifliğine, Aşırılıklar Çağı’ndan Büyük Bunalım’a, gangsterlikten mafyaya uzanan süreçleri konu alan filmleri ve onların tarihsel arka planını çözümlüyor Atayman ve Çetinkaya.
Gerilimin temeli
Söz konusu çözümlemeye, suçluların peşindeki dedektif ve polislerin öne çıktığı filmler de dâhil. Bunlara casusların başrolde olduğu filmleri de ekleyen yazarlar, şöyle bir belirleme yapıyor:
“Klasik polisiye ve dedektiflik filmlerindeki suçluyu bulma arayışına eklenen ‘belirsizlik’ ve ‘kurban psikolojisi’ temaları, Gerilim’in temelini oluşturuyor. Elbette Gerilim de sinemanın bütün tür ve alt türleri gibi belli dönemlerde farklı kollara sapmış ve diğer ana türlerle ilişki içine girmiştir. High Noon ya da Rio Bravo, tanmmış birer Western olmanın dışmda, gerilim unsurlarmı da içerir. Benzer şeyler, Soğuk Savaş paranoyasına karışan Bilim Kurgu filmleri ve Korku Sineması için de geçerlidir. Sözgelimi, sıklıkla ‘Sinemada Gerilim’in Babası’ olarak nitelenen Aifred Hitchcock’un Suç Sineması kategorisinde incelenen filmleri için de geçerlidir. Kariyerinin başlangıç dönemlerinde, casus filmlerinden klasik örnekler sergileyen yönetmen, sonraki yıllarda Kara Film’den Suç Melodramlarına, hatta Korku’ya kadar birçok farklı tür/alt türde klasiklere imza atmıştır.”
SUÇUN GEÇİRDİĞİ EVRİMİN SİNEMAYA YANSIMASI
Suç filmlerine dar bir bakış açısıyla yaklaşmayan ve konudan uzaklaşmayan Atayman ve Çetinkaya, “belirsizlik”, “toplumsal paranoya”, “savaş korkusu”, “cinayet” ve “ıstırap çekmenin kaçınılmazlığı” gibi temaları olan Kara Film (Film Noir) örneklerini de inceliyor. ‘Yeni suçlu macerası” veya “yeni suçlu psikolojisi” diye nitelenebilecek Kara Filmlerden epey örnek sunuyor yazarlar. Bunlarla birlikte, Soğuk Savaşla kurulan yeni dengelerden ve nükleer savaş korkusundan türetilen filmler de yer alıyor kitapta. Bahsi geçen dengelere ek olarak komünizm paranoyası ve kapitalizmin nimetlerinden herkesin faydalanması düsturuna dayanan filmler de göz ardı edilmiyor yazarlar tarafından. Ataymarvjn ve Çetinkaya’nın bu bağlamda şöyle bir notu var:
“Yoğunluğu azalarak da olsa 1991’e kadar devam ettiğini söyleyebileceğimiz Soğuk Savaş’ta ABD, bir yandan kapitalist korumacılık ve devletçilikle, diğer yandan ‘sosyalizmin hayaletiyle’ başa çıkmaya çalışmıştır. Yalnızca siyasal ve ekonomik cephelerde sürdürülen bir savaşımdan söz edilemeyecek ve etkilerini muhtemelen en çok Popüler Sinema’nın evriminde gözleyebileceğimiz bu dönemdeki mücadelenin ‘kültürel’ aygıtları, Haluk Gerger’in de işaret ettiği gibi en çok ‘Hollyvvood’un düşsel propaganda makinesi aracılığıyla Amerikan yaşam tarzının vaat ettiği özgürlükler üzerinden’ yürütülmüştür.”
Suçun evrimiyle paralel biçimde, bunun popüler sinemada işleniş şekillerindeki farklılıklara odaklanan Atayman ve Çetinkaya, bu sinemanın ideolojisi ve mitolojine dair kalem oynatıyor kitapta. Kahramanlar, anti-kahramanlar, yasa koyucular, “günahı suça tercüme eden katiller ve filozoflar” sahne alıyor bir kez daha.
Popüler Sinema’nın Mitolojisi 2
Veysel Atayman-Tuncer Çetinkaya
Ayrıntı Yayınları 496 sayfa
(Posta Kitap, 10.09.2021)
Bu Yazıya Hiç Yorum Yapılmadı.
SİZ DE YORUM YAZIN