Post image
Osmanlı ve Cumhuriyet İstanbul’unda Kadın

 

Şükran SONER

İstanbul Büyükşehir Belediyesi’nce (İBB) iki cilt olarak yayımlanan Osmanlı İstanbul’unda Kadın ve Cumhuriyet İstanbul’unda Kadın, feminist eylemlerin bilimsel ve sanat çalışmalarının bileşiminin yanı sıra kadın örgütlenmelerini de kapsayan ansiklopedi tadında iki yetkin inceleme. Osmanlı İstanbul’unda Kadın; ev içi, sokaktaki yaşam farklılıklarıyla, sokakta örtünmüş, sonuç olarak ağır emek sunumundan, bilime, sanata uzanan üretimleri, örgütlülükleri, çok farklı yaşam koşulları, tarzlarıyla ortaya konuluyor. Cumhuriyet İstanbul’unda Kadın ise yine çok kültürlü kimlik, aidiyetleri, aldıkları eğitimlerin farklılaşmasının birikimleriyle ele alınıyor.

İstanbul Büyükşehir Belediyesi (İBB) Başkanı Ekrem İmamoğlu, İBB tarafından iki cilt olarak yayımlanan Osmanlı İstanbul’unda Kadın ve Cumhuriyet İstanbul’unda Kadın’ın isimli incelemelerin Sunuş yazısına, yazar Emine Supçin’den beğendiği bir alıntıyla başlıyor:

“Cehalet sorgulamaz, yargılar… Cehalet öğrenmez inanır… Cehalet okumaz hatmeder… Cehalet ilkeldir, sosyalleşemez… Medeniyetse, kadın ve erkeğin birlikte yürüyebilmesidir. Cehaletin tek korkusu kadındır. Çünkü kadın öğrenirse çocuklarına da öğretir.”

İmamoğlu, devamla Türk kadınına Batı’daki birçok medeni ülkeden önce medeni haklar sağlayan Atatürk’ün 1923’te söylediği, çok önemsediğinin altını çizdiği sözlerden de alıntı yapmış:

“Bir toplum cinsinden yalnız birinin asri gerekleri elde etmesiyle yetinirse o toplum yarıdan fazla zaaf içinde kalır. Bir millet ilerlemek ve uygarlaşmak isterse bilhassa bu noktayı esas olarak kabul etmek mecburiyetindedir..”

DOKUMA TEZGÂHLARI VE YAŞAR NEZİHE HANIM!

Osmanlı İstanbul’unda, dokuma tezgâhlarının büyük kısmı, pek çok alanda üretim evde, ya da sokaklarda örtünmüş kadınların elindedir. Yaşar Nezihe Hanım’la tanışmak istemez misiniz?

2. Meşrutiyet devri ve Cihan Harbi döneminde kadın dergilerinde şiir ve yazıları çıkan Yaşar Nezihe (1882-1971) yaşamını nakış ve iğne işiyle kazanmış bir kadındı. Kanıtı bugünün Türkçesi ile “Geçim Yolu” başlıklı şiiri.

Feryatlarım ismiyle yayınlanmış kitabında nakışçılığı şöyle tanımlıyor: “Bir aciz iğne elimde, önümde bir gergef. Belaya, mihnete, alama gönlüm oldu hedef. Kuru bir ekmek için muttasıl say ederim (çalışırım)… (geçim kahrımın belasıyla kahrolur giderim)”.

Çok kısa süre devam ettiği okul sonrasında kendi çabalarıyla okuma yazma öğrenir. İki eşi ve çocuklarına nakış işleriyle bakar. İleri yaşlarına kadar çalışır, şiir yazar..

Yaşamının şiirlerine yansımasından bir örnek daha vermeden olmaz: “Unutma lostra, kahve, tütün, tıraş parası/ Sana tedarik eden ben idim bu iğnemle. Çalıştım hep gece gündüz bu gamlı siğnemle/ Kanar kahır olası kalbimin derin yarası”.

1934’te Yedigün gazetesine verdiği bir röportajında, 1910’da yazdığı bu şiire ilişkin verdiği röportajında, basık tavanlı mağara gibi bir evde günlerce aç kalarak üç çocuğunun hıçkırıkları arasında yazdığını, sabaha kadar iğne işi yaparak geçirdiğini anlatır.

Eşi evkaf katib Atıf Zahir Efendi’nin gelirinin azlığı ve erkeklerin gelirlerini kullanmadaki benciliğinin tanımını yapar. İstanbul’daki pek çok kadının yaşam mücadelelerinin benzer koşullarda sürüp gittiğinin vurgusunu yapar.

 

Kadınlar Halk Fırkası kurucuları… Osmanlı feminist hareketinin önemli bir kurumu, 28 Mayıs 1913’te Ulviye Mevlan tarafından kurulan Osmanlı Müdafaa-ı Hukuk-u Nisvan Cemiyeti’dir (Osmanlı Kadınının Hakkını Savunma Derneği)

 

KADINLAR HALK FIRKASI

Osmanlı feminist hareketinin önemli bir kurumu, 28 Mayıs 1913’te Ulviye Mevlan tarafından kurulan Osmanlı Müdafaa-ı Hukuk-u Nisvan Cemiyeti’dir (Osmanlı Kadınının Hakkını Savunma Derneği).

Kadınlar Dünyası’nı çıkaranların kurduğu Cemiyet’te bir yıl sonra yapılan seçimde de Başkanlığa kurucu öncü Ulviye Mevlan tekrar seçilir. Pakize Sadri genel sekreter, Aziz Haydar muhasip olurken, yönetim kurulu üyeliklerine de Fatma Pakize, Süreyya Lütfü, Sıdıka Ali Rıza, Aziz Haydar, Belkıs Şevket, Yaşar Nezihe, Sara Atıf, Nimet Cemil, Şukufe Nihal seçilirler.

Diğer üyeler arasında olan Cazibe Hakkı, 1990’dan beri faaliyet gösteren İstanbul Balat’taki Kadın Eserleri Kütüphanesi belge bilgi merkezi türünden bir kurumun var olması gerektiği fikrini 1913’te ilk ortaya atan kişidir. Derneğe üyelik için tek koşul kadın hakları üzerine çalışmaktır. Din / mezhep ayırımı gözetilmeyecektir.

 

Hanımlar Âlemi, 11. Sayı, 1912. Hanımlar Âlemi dergisinin 11. sayısının tarihi 1972. Milli Kütüphaneden alınmış kopyasının altında, “Pek güzel değil ama sevimli” vurgusu yer almaktadır.

 

HANIMLAR ÂLEMİ

Tanzimat devrinden sonra gazeteciliğin Osmanlı düşünce dünyasındaki etkileri gözlenecektir. Hanımlar Âlemi dergisinin 11. sayısının tarihi 1972. Milli Kütüphaneden alınmış kopyasının altında, “Pek güzel değil ama sevimli” vurgusu yer almış. Kadın mektupları içinde de gelişmiş kadın hareketinin zengin örnekleri ile de yüzleşiyoruz…

PROF. AYŞE DURAKBAŞA’DAN ‘SONUÇ’ DEĞERLENDİRMESİ

“İstanbul, hem siyasal hem coğrafi hem ticari açıdan tarihte her daim hareketli trafiğe sahip bir yerleşim yeri olmuştur. Kaçınılmaz olarak hep çok dinli, çok dilli ve çok kültürlüdür.

Final yazımızda kitap boyunca değerli araştırmaları ve saptamalarıyla Osmanlı İstanbul’una ve kadınına bakışımıza yeni boyutlar kazandıran akademisyen ve yazarlardan bayrağı devralıp İstanbul kadınının yeni dönemine, Cumhuriyet İstanbul’una taşıyoruz.

Hızlanan ve yayılan ulaşım imkanları ve artan ticaret mallarının yanı sıra, Osmanlı İmparatorluğu zayıfladıkça patlak veren büyük savaşlar, göçler ve İstanbul’un işgalinin yaşattığı travmaların İstanbul kadınını nasıl etkileyip dönüştürdüğünü, özgürlük talebini nasıl kamçıladığını sosyoloji penceresinden izleyeceğiz”.

CUMHURİYET, İSTANBUL, KADIN!

Kadının eşit koşullarda medeni haklarını kazanmasında devrimci liderlik sorumluluklarını üstlenen Mustafa Kemal Atatürk’ün, toplumsal yaşama atılmasında rol model oluşturma öncülüğüne de katkılarıyla yaşanan hızlı gelişmelerin bir ayağında kadın emeğinin örgütlenmesi, diğer ayağında yaşamın her alanına dönük eğitiminin olanaklarının açılımı var.

Kitlesel iş becerilerinin toplum içinde eğitimle yükseltilmesi, kadın hakları üzerinden feminist yaklaşımla örgütlenebilmelerinin önünü açılması, bireysel yeteneklerle bilim, sanat alanlarında ilk kadınların dünya çapında başarıları ile ön almaları birbirlerine eklemlenen halkalar halinde yaygınlık kazanıyor..

Toplumsal yaşamın içinde doğrudan üretime katılan emekçi kadınlar üzerinden, Prof. Ahmet Makal’ın “Cumhuriyet döneminde kadın emeği” başlıklı çalışmasının, “EMEK” başlıklı girişindeki özetini paylaşalım:

“Cumhuriyet döneminde kadın emeği nicel ve nitel açıdan önemli değişimlere konu olmuştur. Bir taraftan geleneksel olarak tarım kesiminde ve hane içindeki işlerde çalışan kadın tedrici biçimde ev dışına çıkıp fabrika hayatına katılmış ve ücretli kadın istihdamı artmıştır.

Diğer taraftan eğitim düzeyindeki artışa da bağlı olarak kadın emeği çeşitlenmiş ve kamu görevleri ile uzman mesleklerde çalışan kadınların sayısı artış göstermiştir.. 1936 tarihli İş Kanunu yeterli olmamakla birlikte koruyucu önlemler getirmiştir.”

KIZ SANAT ENSTİTÜLERİ

1927’de kurulan Kız Sanat Enstitüleri ve açılan biçki-dikiş kurslarında yetişen Türk kadınları hazır giyimin henüz yaygın olmadığı bu dönemde kıyafet dikmeyi öğrenmişlerdir. Kıyafetler Batılı tarzdadır. Enstitüler modanın yaygınlaşmasında da etkin rol almıştır. Uzun olan etekler kısalmaya başlamıştır.

 

İlk kadın mimar Mualla Eyüboğlu, Beyoğlu’nda Doğan Apartmanı’ndaki evinde. (Toplumsal Tarih Mart 2017 sayısına Kadın Eserleri Kütüphanesi görsel arşivinden…)

 

İLK KADIN MİMAR MUALLA EYÜBOĞLU

Pelin Batu’nun yaptığı söyleşiden Anadolu’yu karış karış gezen ilk kadın mimar Mualla Eyüboğlu’nun 13 Mart 1919’da Sıvas’ta doğduğunu öğreniyoruz.

Babası Osmanlı’nın son dönem kaymakamlarından. Atatürk devrimleri içinde eğitim almış. Babası 2. Dönem Meclisinde Trabzon milletvekili seçilmiş.

İstanbul Kız Lisesi sonrası Güzel Sanatlar Akademisi eğitimi derken yolu Köy Enstitüleri ile çakışır. Hasanoğlu Köy Enstitüsü Yapı Kolu Başkanı’dır.

Eğitmenlikten mimarlığa, arkeolojiden rektörlüğe uzanan yürüyüşü yaşıyor. 1970’li yıllarda ailesinin bir dönem bir dönem Atatürk düşmanı, bir dönem komünist diye anılmasıyla yüzleşiyor.

Ailesinde ne Atatürk düşmanı ne de komünist olmadığını söylüyor. “Bizden memleketi sevmek, gerisi boş” diyor.

İLK KADIN HEYKELTRAŞ SABİHA ZİYA

1883’te açılmış Sanayi-i Nefise Mektebi’ndeki heykel bölümünden mezun olmuş ilk Türk kadını. Genç Cumhuriyet’in inşa ettiği pek çok şehirde eserlere imza atmış.

Yaşamı boyunca Mustafa Kemal’den başlayarak pek çok sanat dalından sanatçının, edebiyatçı, tiyatrocu kadın erkeklerin de heykellerini yapmış. Heykel sanatıyla tanışmasının sonraki yıllarda yaptığı röportajları ile çocukluk yaşlarından başlamasını anlatmış.

Cumhuriyet dönemi İstanbul’unda kadınların, feminist hareketin yaşanmışlıkların okumasını, feminizm tarihi ile birlikte Cumhuriyet tarihi içindeki kadının yeri babında ilgilerine göre okurlarına bırakmak gerek.

Bilinçli olarak öne çıkan, bilinen isimler hak savaşımları üzerinden açılım yapmak istemedik. Ancak bugünümüzde kadın hakları gelişiminde, savaşımı kayıpları üzerinden sil baştan ders çalışmak gerçekçiliği ile de yüzleşmek gerek!.

(Cumhuriyet Kitap, 17.06.2021)

 

Bu Yazıya Hiç Yorum Yapılmadı.

SİZ DE YORUM YAZIN