Post image
Simit, Hürriyet ve Basın Özgürlüğü Diye Diye…

Fikret İLKİZ

Temmuz 2019 istatistiklerine göre 11 bin 157 gazeteci işsiz…

10 Ocak Çalışan gazeteciler günü olarak kabul edilen günlerden birisidir.

4 Ocak 1961’de 212 sayılı Kanunla Basın Mesleğinde Çalışanlar ile Çalıştıranlar arasındaki Münasebetlerin Tanzimi Hakkında Kanun değiştirildi. Dokuz gazete patronu, 212 sayılı yasaya karşı çıktılar. Akşam, Cumhuriyet, Dünya, Hürriyet, Milliyet, Tercüman, Vatan, Yeni İstanbul ve Yeni Sabah’ın patronları gazetelerini 10 Ocak günü itibariyle üç gün kapattılar. Gazeteciler, aynı gün ellerinde “Simidimiz ve hürriyetimiz için” pankartlarıyla sessiz bir yürüyüş yaptılar. Gazeteciler 3 gün boyunca İstanbul Gazeteciler Sendikası çatısı altında “Basın” adlı bir gazete çıkardılar ve patronların üç günlük boykotu sırasında yayınını sürdürdü. Üç gün süren bu dayanışmanın ardından 10 Ocak, Çalışan Gazeteciler Bayramı olarak ve daha sonra gazetecilere yönelik ağır baskılar nedeniyle günün adı, “10 Ocak Çalışan Gazeteciler Günü” olarak değiştirildi.

Unutulan günlerden birisidir. 1961 yılında 212 sayılı Kanunla değiştirilen 5953 sayılı “Basın Mesleğinde Çalışanlar ile Çalıştıranlar Arasındaki Münasebetlerin Tanzimi Hakkında Kanun” gazetecilere yasal hak ve güvenceler getirmişti. Dokuz medya patronu karşı çıkmış ve gazetelerini üç gün süreyle kapatınca gazeteciler “Basın” adlı gazeteyi çıkarmışlardı.

O yıllardan günümüze geçen zamanda medya ve siyasal iktidarlar ile patronları arasındaki ilişkiler dostça ve karşılıklı bir alışverişe dönüştü.

Antonio Gramsci’nin “ideolojik hegemonya” kuramına göre “kitle iletişim araçları yönetici seçkinlerin, zenginliklerini, güçlerini ve konumlarını (kendi felsefelerini, kültürlerini ve etik değerlerini yayarak) sürdürmekte kullandıkları araçlardır”. On beş yıl önce Prof. Dr. Yasemin İnceoğlu; “Medya-İktidar İlişkilerinin Tarihsel Gelişimi” (28.10.2016 Bianet) başlıklı yazısında “medyayı kullanma” yöntemlerini anlatıyordu.

İnceoğlu’na göre; “Günümüzde Gramsci’nin “hegemonya” kavramının alımlama konusuna getirdiği katkılar önemsenmektedir. Bu kavram, medyanın ideolojik bir aygıt olarak kavranmasından çok, iktidar sahiplerinin ideolojilerinin kültürel pratiklerin dolayımı ile toplumsal rızaya dönüştürüldüğü bir araç olarak ele alınmasına dayanmaktadır.”

Onbeş yıl sonra günümüzde siyasal iktidarın medya sayesinde toplumsal rızaya dönüştürdüğü toplumsal yaşamımızın nereye sürüklendiğini sorgulayacak bir medya yok artık.

Önce gazeteciler gazetecilerin yöneticisi yapıldı, işveren vekili oldular. Gazeteciler arasında ilk iktidar paylaşımında gücün kimde olduğu yönetici gazetecinin yakını gazeteci olup olmamakla ölçülür hale geldi.

Giderek siyasal iktidarların kendileri hakkındaki haberlerin ve gerçeklerin “nasıl haberleştirileceği”, siyasal iktidarın gücünü güç katabilmek için medyanın katkısının ne olabileceği üzerine pratikler çoğaltıldı. Fevkalade işe yaradı. Memleketin hâkimi siyasal iktidarların tek ve güçlü olduğuna herkesi inandırmak için yapılmadık haber, yazılmadık yazı, eleştirilmemiş muhalefet kırıntısı bile bırakılmadı. Geçer akçe, iktidardan yana haberdi.

İnceoğlu’nun tarifine göre; “Manufacturing Consent (Rıza Üretimi) adlı kitaplarında Chomsky ve Herman; tüm haberlerde baskınlıkları hissedilen “elit konsensüs“‘ün olayları nasıl belli bir ideolojik bakış açısıyla sunduğunu ortaya koyarlar. Zira, medya baronları toplumdaki güçlü ekonomik ve kültürel “elitin” manipülatif haberlerini ön plana çıkartarak “kültürel hegemonyanın” varlığını sürdürebilmesi için gerekli zemini hazırlamaktadırlar. Propaganda yaklaşımlarında, habercilikte ulusal iktidar odaklarına hizmet etmenin temelinde sistemli ve siyasal bir kimlik yaratma çabaları görülmektedir.”

Yeni medya; yeni kimlik, iktidar odaklarına ve güç sahiplerine hizmet anlayışı demekti.

Çabalar sonuç verdi. İstense de istenmese de elde kalan medya kendisi olmaktan çıkarılarak iktidarlar ve güç sahiplerinin üzerlerine giydirdiği elbisenin ne kadar yakıştığını görebilmek için aynaya bakmak yerine siyasal iktidarların beğenilerine hayranlıkla bakar oldu.

Onun hegemonyasına itaatin ötesinde methiyelerine mahzar olmanın “en büyük gazetecilik” sayıldığına önce kendileri olmak üzere herkesi inandırdılar. Medyanın inandırılmış ve üretilmiş rızası üzerine kurulu üretim ilişkileri basında çalışanlarla çalıştıranlar arasındaki münasebetlerin yeniden tanzimini sağladı.

Artık basın iş kolunda çalışanların geçmiş tarihlerindeki güzel “günler” unutulmuş gitmiş, hafızalardan, klavyelerden, bilgisayarlardan silinmişti, şikayetsiz ve isteyerek…

Artık iktidar savaş diyorsa savaş, askeri anlaşma diyorsa askeri anlaşma, ekonomik kalkınma mükemmelse mükemmel, itidalin hangi çeşidi seçilecekse o itidalin daha seçilmeden bile en iyisi olduğuna dair haberler, kanalsa ister televizyon ister radyo ve başka ne çeşit isterseniz “iyi kanallar” imalatında kitle iletişim araçlarının ve medyanın gündemini belirleyen siyasal iktidarlardır.

Neleri tartışmayacaksınız? Haberler içinde neler haber olmayacak? Olacaksa nasıl olacak?

Medyanın özgürlüğünü siyasal iktidarlar bilir: Gazeteci dolu hapishaneleri veya hapishanelerdeki özgür basın temsilcilerinin seçimi onlara aittir.

Basının görevi toplumda tartışmalar açmak, insanları düşünmeye sevk etmek, kamu yöneticilerini uyarmak, eleştirmek ve daha demokratik bir ortam yaratarak yaşanır ve çağdaş bir ülkenin kurulmasında basının gücünü toplum yararına kullanmaktır. Değildir.

Basının görevi siyasal iktidarı desteklemekten ve destekleyerek var olmaktan geçmektedir. Artık kamusal bir tepki yaratmak amacıyla gerçekleri araştırmak veya araştırdığı gerçekler üzerinden toplumda tartışmalar açmak yerine; gerçeklerin üstünü kapatmak, saklamak ve güçlerin sır ortağı olmak görevini gereği gibi yerine getirmektir.

Sadece basın mı sorumludur bu sonuçlardan? Değildir, ama payı büyüktür. Toplum kendi gazetecilerine sahip çıkmadığı suskunluğundan suçludur. Bu suçun cezası topluma kesilmiş olsa bile, sessizdir.

Siyasal iktidarlar özgür haber dolaşımının önündeki engelleri çoğalttılar.

Böylece gerçeklerin öğrenilmesinin ve haber dolaşımının serbestçe dolaşımını önlediler.

Bir simit, biraz özgürlük, bir bardak çay, bir ekmek, bir gazete…

Çay, simit ve basın özgürlüğü siyasal iktidarlara ve medya patronlarının çok işine yaradı. Demokrat oldukları, basın özgürlüğünden yana olduklarını diye diye olabildiğince kullandılar ve siyasal iktidarla olan ilişkilerini yeniden kurdular…

Kitle iletişim araçlarının işlevini hegemonyalarını güçlendiren araçlara dönüştürdüler.

Siyasal iktidarlar basın özgürlüğünün var olduğunu tekrar tekrar ifade etmek suretiyle ifade özgürlüğünü ortadan kaldırdılar.

Günümüz Türkiye’sinde basın özgürlüğü yoktur.

13.01.2020

Bu Yazıya Hiç Yorum Yapılmadı.

SİZ DE YORUM YAZIN