Fikret İLKİZ
Yargı sistemini bozanların borcudur.
Adalet Bakanı 9 Aralık 2019’da İstanbul’da gerçekleştirilen “Batı Balkanlar ve Türkiye İçin Yatay Destek 2019-2022. İnsan Hakları Eylem Planının Uygulanmasını ve Raporlanmasını Destekleme Projesi” Açılış Konferansında bir konuşma yaptı. “Yeni bir İnsan Hakları Eylem Planı” hazırladıklarını, yeni düzenlemelerin demokrasimizin daha da güçlendirilmesine hizmet edeceğini, temel hak ve özgürlükler alanında yeni adımlar atılacağını açıkladı. Konuşmasında insanlarımızın ihtiyaçlarına cevap veren, toplumun geleceğine ışık tutan bir hukuk düzenini ve daha iyi işleyen bir yargı sistemini oluşturmayı “milletimize karşı bir borç biliyoruz” diyen Adalet Bakanı 2019-2023 Yargı Reformu Strateji Belgesinin bu bakış açısıyla hazırlandığını ve bu belgeyi Avrupa Birliği ile müzakere sürecinin de bir parçası olarak gördüklerini, süreç nereye evrilirse evrilsin yargı sisteminin daha iyi bir yargısal işleyişe sahip olması için kararlı olduklarını ifade etmiştir.
Milletin alacaklı olduğu kabul edildiğine göre, borcunuzu ödeyiniz.
Adalet Bakanlığının web sitesindeki haberde “Özellikle yargı bağımsızlığı başta olmak üzere her türlü konuda, hak ve özgürlüklerin geliştirilmesi ve korunması çerçevesinde bir yol haritası oluşturulacağına işaret eden Gül, tüm bakanlıkların ve hükümetin bu alanda bir yol haritası ve hükümet planı olacağını kaydetti” yazılıdır. Not etmekte yarar vardır…
Habere göre; “özelikle yargı bağımsızlığı başta olmak üzere” bu belge tüm Bakanlıkların ve hükümetin bu alanda bir yol haritası ve hükümet planı olacağı açıklandı. Kanunlara göre, hükümet yok artık. Olmayan hükümetin bir planı da olamaz. Cumhurbaşkanlığı Kabinesini vardır. Adalet Bakanı açıklamasına göre, acaba bu plan; Cumhurbaşkanlığı Kabinesinin ve Cumhurbaşkanlığının yol haritası ve planı olacak mıdır?
Yargı bağımsızlığı başta olmak üzere hak ve özgürlüklerin korunmasına katkı olması amacıyla alacaklı bir vatandaş sıfatıyla borcun nasıl ödeneceği konusunda öneride bulunmak Devlet borcunun yapılandırılmasında ve projelendirilmesinde işe yarar mı acaba?
11 Ekim 2019’da İstanbul’da Türk Ceza Hukuku Derneği ve İstanbul Barosu İnsan Hakları Merkezi’nin ortaklaşa düzenlediği “Türk Ceza Hukuku Kapsamında İfade Özgürlüğüne İlişkin Güncel Meseleler” toplantısının sonunda yaptığım “Sonuç ve Değerlendirme” Raporunda bazı konuların altını çizmiştim…
Vaat edilen yol haritası için bu TCHD web sitesinde yayınlanmış olan Raporun bazı bölümlerini tekrarlamayı yararlı buluyorum.
“Sadece ifade özgürlüğü hakkının korunması değil; özellikle mahkemelerin hukuka aykırı elde edilmiş delillere dayanarak hüküm kurması adil yargılanma hakkının ihlalidir. Dolayısıyla sorun tek başına ifade özgürlüğünün ceza kanunlarına göre değerlendirilmesi yeterli değildir. İfade özgürlüğü hakkının ihlali yargının kendi içinde bulunduğu sorunlardan ayrı bir sorun değildir.
Yargının tarafsızlığı ve bağımsızlığında yaşanan ciddi sorunlar ve yargıya olan güvenin yitirilmiş olması ifade özgürlüğü hakkını doğrudan etkilemektedir. Ceza usul hükümleri ve Türk Ceza Kanunu ile Terörle Mücadele Kanunu uygulamaları karşısında ifade ve basın özgürlüğünün varlığı veya yokluğu yargının sorunları ile iç içe geçmiş adil yargılanma hakkının başat sorununa dönüşmüştür. (…)
Açılan her ceza davasında ifade özgürlüğünün ve adil yargılanma hakkının ne olduğunu ve demokratik hukuk devletinin tartışılmasından vazgeçilmelidir. İnsanların görüş ve düşüncelerinden dolayı yargılandıkları veya aynı görüşü paylaşan insanların yargılandığı ceza davalarında yaratılan suçlamalarla düşman ceza hukukuna kapı aralayanların ceza kanunlarını araç olarak kullanmaları önlenmelidir.
Ceza kanunları siyasi iktidarların cezalandırma aracı değildir, olmamalıdır.
Türk Ceza Kanunu’nun amacı; kişi hak ve özgürlüklerini, kamu düzen ve güvenliğini, hukuk devletini, kamu sağlığını ve çevreyi, toplum barışını korumak, suç işlenmesini önlemektir.
Terörle Mücadele Kanunu; “cezalandırma” siyaseti için araç değildir.
Terörle Mücadele Kanunu yurttaşların ifade özgürlüğü, toplantı ve gösteri yürüyüşü hakkı ile örgütlenme özgürlüğü hakkını elinden almak için kabul edilmemiştir. Müesses nizama, toplumun mevcut düzenine uygun düşüncelere katılmayan, görüşleri ve fikri olanlar, mevcut düzene karşı olanlar, muhalifler; devletle çatışma halinde olan tehlikeli kişiler sayılmamalıdır. Onlar için daha az hukuk, daha az demokrasi, daha az hak, daha az adalet, daha çok ceza verilmesi hukuka ve adalete aykırıdır.
Terörizmi önlemek için etkin önlem almak; “muhalif düşünen” yurttaşları terörist ilan etmek, toplum ve devlet düşmanı gibi göstermek değildir. Yurttaşlar arasında ayırımı yapılamaz.
Herkesin birbirine eşit olduğu demokratik hukuk devletinde yurttaşlar düşman değildir.
Ceza kanunları düşman ceza hukuku yaratmak için araç olarak kullanılmaya başlanırsa eğer; yurttaş olmayanların hukuka ve adalete hak sahibi olmadıkları, daha az hukuk, daha az adalet, ama daha çok cezalandırma yöntemiyle toplum dışına itilmeleri sağlanabilir.
Düşman ceza hukukuna kapı aralamak isteyenler için kullanılabilecek en iyi araç ceza kanunları ve özellikle Terörle Mücadele Kanunu’dur. Uygulamada özellikle Terörle Mücadele Kanunu’nun yargılama ve muhakeme yerine cezalandırma amacı için seçilmiş olması, buna özgü yeni bir cezalandırma siyasetinin yaratılmasında ceza hukuku kullanılmaktadır.
Güvenlik adına hak ve özgürlüklerin terkedildiği bir düzen demokratik değildir. Korunacak özgürlük kalmayacağından sadece güvenlik adına hukuktan vazgeçmenin mazereti olamaz.
Güvenlik soruşturmaları ve kişilerin geçmişlerinin arşivlenmesi yoluyla kişisel ve hassas verilerin kişi özgürlüğü ve güvenliğini tehdit eden ve ortadan kaldıran sonuçlar yaratmamalıdır. Ortaya çıkan sonuçlar toplumsal yaşamdan kişilerin “ayıklanması” kişilerin güvenlik ve özgürlüklerinin ortadan kaldırılmasına zemin yaratmamalıdır.
Güvenlik soruşturmaları ve kişiler hakkında fişlemeler giderek düşüncelerin bile cezalandırılması yoluna açan yurttaş olduğu halde yurttaş kabul edilmeyenlerin arşivi değildir.
Kanunlar ve ceza hukuku araç değildir, hukukun amacı insandır.
İfade özgürlüğünü sınırlandıran kanunların ve sınırlandırmaların sınırlarının yorumlanması ve uygulanmasıyla ortaya çıkan sonuçlara göre ceza hukukumuzun düşman ceza hukukuna sürüklenmesi mutlaka önlenmelidir.
Devleti korumanın ve devlete sadakat gösterilmesinin şart olduğunu kabul eden anlayışta olanların bu amaçla devletin her alana müdahale yetkisini genişleten hukuk sistemini yaratmak istedikleri ve hukuku kullanarak yerleştirmeye çalıştıkları düşman ceza hukuku anlayışına izin verilmemelidir.
Düşman ceza hukukuna göre tehlikeyle mücadele esastır. Güvenlik tedbirleri için önleyici hukuk sistemleştirilir. Aslında “tehlikenin tehlikesi” önleneceği için bu amaçla yaratılan düşman ceza hukukuna göre; ortada suç olan hukuka aykırı somut bir fiil, mutlaka bir eylem aramaya gerek kalmaz. Suçun faili somut bir hukuksal değeri ihlal ettiği için değil, tehlikeli olduğu için cezalandırılmaktadır.
Sonuç olarak düşman ceza hukuku sistemleşmekte ve sinsice ceza hukuku içine yerleşmektedir. Böylece yurttaş olmaktan çıkarılarak “tehlikeli” ve “düşman” ilan edilenlerin yaratacağı “tehlikenin” önlenmesi adına herkesin kafasının içindeki düşüncenin dahi cezalandırılabileceği “düşünce ceza hukukuna” dönüşmekte olan ceza hukuku anlayışı kabul edilemez.
Kuvvetler ayrılığını ortadan kaldırarak düşman ceza hukuku siyasetini benimseyerek ceza kanunlarını araç olarak kullanmak ve kurumsallaştırmak istenen yeni cezalandırma siyaseti çok tehlikelidir. Dünden çok daha önemli hale gelen yargı bağımsızlığı ve tarafsızlığını istemek bağnazlık olmadığı gibi kuvvetler ayrılığının ve hukukun üstünlüğünün gereğidir.
İfade özgürlüğü sürekli tehdit altında tutulmaktan kurtarılmalıdır.”
Başta yargı bağımsızlığının sağlanması amacıyla yola çıkıyor ve bunu bir borç biliyorsanız borcunuzu yapılandırmadan ödeyebilirsiniz.
Ama öncelikle bir felsefeniz ve ilkeleriniz olmalıdır.
Bu ilkelerden asla vazgeçilmeyeceğine dair söz vermelisiniz, sözünüzü tutabilirseniz!
Önce ceza hukukunun son çare olduğunu, araç olmadığını ve amacın insan olduğu kabul edilmelidir.
Ceza hukuku ve ceza davaları; temel insan hak ve özgürlüklerin ihlal edilmesinin, siyasal iktidarların gücünü kullanarak gücünü uygulama ve sürdürme aracı değildir, olmamalıdır.
Temel hak ve özgürlükleri sınırlandırmayı, baskılamayı, sürekli ceza tehdidi altında tutmayı amaçlayan bir faaliyette bulunmaktan ve bütün bunları mümkün kılacak şekilde temel hak ve özgürlükleri yorumlamaktan vazgeçmelisiniz.
16 Aralık 2019
Bu Yazıya Hiç Yorum Yapılmadı.
SİZ DE YORUM YAZIN