Post image
İstanbul Bitmeyen Bir Aşk

 

Emre Kongar bu kez tarih, edebiyat ve çevre sorunlarıyla iç içe olan İstanbul tanıklıklarını kitaplaştırdı. Arkadaşımız Tamay Aydil, Kongar Hoca’yı Kuşadası’nda bulup konuştu.

Sevgili hocam, İstanbul doğumlu olmak, çocukluğu bu kentte yaşamak bir şans… Kentin ruhunu ilk yıllardan bu yana solumak… Kitapta bunun güzel yansımaları var…

Ben çocukken İstanbul “Eski İstanbul” idi. Yani toplu ulaşım için tramvayların, boğaz vapurlarının, Haydarpaşa-Pendik ve Sirkeci-Halkalı trenleri ile “dolmuş” olarak 6 koltuklu büyük Dodge, De Soto, Chrysler marka eski Amerikan arabalarının kullanıldığı, insanların İstiklal Caddesi’nde yani Beyoğlu’nda, birbirine çarpmadan insan gibi yürüdüğü, sadece cumartesi günlerinde 14 ve 16 matinelerinden sinema çıkışlarında izdiham yaşandığı bir dönem… Bizim aile dört kişiydi.

Bayramlarda Kartal’a babaanneme gitmek amacıyla önce Karaköy’e gitmek için Beyazıt-Karaköy arasında işleyen beş kişilik taksi dolmuşuna biner, “Beşinci müşteriyi bekleme, biz parasını veririz” diyerek “dolmuş” u “özel”e çevirirdik.

AÇ GÖZLÜ OBURLAR

Elbette çocukluk anılarımın büyük bir bölümü, Çengelköy tepelerinde Vahdettin Köşkü’nde yeşillikler ve çamlar arasında, doğa ile iç içe geçti. Fakat oradan karşıdaki İstanbul siluetine bakarken örneğin Hilton’un yükselişini gözlemleyerek İstanbul’un güzellikleriyle birlikte yağmalanmasının acılarını da duyumsadık.

Şanslı bir ailedensiniz. Yahya Kemal Beyatlı, Ekrem ve İhsan Kongar gibi üstatların masallarında yaşanan edebiyat ve musiki kokusu her şeye değer.

Evet bu açıdan “Eski İstanbul” benim için şiir ve musiki sevgimin de kaynağıdır. Bunu aileme borçlu olduğumu düşünüyorum. İki öğretmen, tam bir kültür ve sanat ortamında, çocukları için her türlü konforu sağlamak istiyorlar ve bunun için hiçbir masraftan kaçınmıyorlar: Kışları eski kentin merkezinde, cadde üzerinde, kaloriferli, küvetli banyolu ev, yazları Vahdettin Köşkü’nde kiracılık…

Edebiyatta İstanbul Nazım Hikmet’ten Vedat Türkali’ye ve Atilla İlhan’a uzanan yüzlerce sanatçının imzalarıyla da yaşıyor değil mi?

Evet. Elbette İstanbul’u çöken köhne Osmanlı’nın başkenti olarak gören ve anlatan Tevfik Fikret’i de unutmayalım. Bu güzelim kent son 25 yılda yağmacıların elinde sömürüldü. Üretim gücü, turistik, doğal ve tarihsel zenginlikleriyle doymak bilmeyen açgözlü oburların elinde heba oldu.

Bence, kentin güzelliklerini terennüm eden Yahya Kemal, Orhan Veli gibi şairlerin yanında, devrimci satırları ile Vedat Türkali bu kente aşık olanların umudunu yeşertir.

İstanbul tarihi ve doğasıyla yağmaya direniyor

Bugünlere geldiğimizde ise kentin bağrına saplanan onca hançerler karşısında İstanbul yine başı dik ve hatta yedi başlı diyebilir miyiz?

Evet, İstanbul’un “yedi tepe”sine gönderme yaparak ona “yedi başlı” demek güzel bir mecaz olmuş. Doğru İstanbul, tarihi ve doğasıyla hala yağmaya bütün gücüyle direniyor. Ben bu kitabı biraz da İstanbul sevgisinin doğa ve tarihe bağlı olarak yaşaması için yazdım.

Kitabın sadece bir yerinde “umut” var diyorsunuz. Tünelin ucu göründü mü?

Kitabında sonunda iki epilog var. Birincisi karamsar. Son 25 yıllık yönetim devam etseydi ne olurdu üzerine. İkinci epilog iyimser. 31 Mart ve 23 Haziran sonrası yeşeren umutları temsil ediyor.

(Sözcü Kitap, 20.09.2019)

Bu Yazıya Hiç Yorum Yapılmadı.

SİZ DE YORUM YAZIN