Post image
Feyzioğlu: Türkiye’nin bir toplumsal şiddet sorunu var

 

Türkiye Barolar Birliği Başkanı Av. Prof. Dr. Metin Feyzioğlu, Türkiye’nin bir toplumsal şiddet sorunu olduğunu ve şiddetin egemen olduğu bir toplumda hukukun egemen olamayacağını vurguladı. Feyzioğlu, “Kadın cinayetlerinin yüzde 85’ini kocalar, sevgililer, eski eşler, ayrılmak istedikleri sevgililer ya da ya benim sevgilim olursun ya da ölürsün diyen, baktığı kadının onun mülkü olduğunu düşünen ilkel yaratıklar işliyor. 1 Ocak 2016-31 Aralık 2018 arasında 3 yılda bin 184 kadın bu sebeple öldürülmüş durumda ya benimsin ya ölürsün. 2016-2018 arasında kadın cinayetlerinde artış ise yüzde 30,6. Bu artık ayrımcılığın hat safhası” diye konuştu.

Kadınları Koruma ve Dayanışma Derneği’nin düzenlediği, eski Bakanlar Ali Naili Erdem ve Agah Oktay Güner ile Avukat Nail Gürman’ın da konuşmacı olarak yer aldığı toplantıya katılan Feyzioğlu, Türkiye’nin bir toplumsal şiddet sorunu olduğunu söyledi.

HER YIL TRAFİKTE 100 KİŞİ ÖLDÜRÜLÜYOR

Feyzioğlu, “Her yıl otomobille yol verdin ya da vermedin, kırmızı ışıkta niye durdun ya da niye yavaşladın diye çıkan kavgalarda yaklaşık 100 kişi pompalı tüfekle, bıçakla ya da levye ile öldürülüyor. Yaralananların sayısını bilmiyorum. Bu bile aslında demokrasinin, hukuk devletinin, can güvenliği hakkımızın neresinde olduğunu gösteriyor” dedi. Feyzioğlu, konuşmasında şu görüşlere yer verdi:

DEMOKRASİ VE ŞİDDET, HUKUK VE ŞİDDET YAN YANA OLMAZ

“Demokrasi ve şiddet; hukuk ve şiddet yan yana olmaz. Çünkü şiddet egemense hakkın çoğulu anlamına gelen hukuk elbette ki egemen olamaz. Kaba kuvvetin geçerli olduğu bir yerde ‘benim hakkım bu’ cümlesinin hiçbir geçerliliği yoktur. Otobüse binerken eğer sizden daha güçlü, daha iri olan birisi omuz atıp önünüze geçiyorsa o zaman önce sıraya girmenin size bir hak sağlamadığı ortadadır. Aslında hayatımız çok zor cümlelerle açıklanması gerekmeyecek kadar basit, güncel, sıradan ve hukukta işte o sıradanlığın içinde. Hayatımızı çekilir kılan ya da kılmayan hukuk varsa hayatımız çekilir, yoksa çekilmez.

3 YILDA BİN 184 KADIN ÖLDÜRÜLDÜ

Kadın cinayetlerinin yüzde 85’ini kocalar, sevgililer, eski eşler, ayrılmak istedikleri sevgililer ya da ya benim sevgilim olursun ya da ölürsün diyen baktığı kadının onun mülkü olduğunu düşünen ilkel yaratıklar işliyor. 1 Ocak 2016-31 Aralık 2018 arasında, 3 yılda bin 184 kadın bu sebeple öldürülmüş durumda ya benimsin ya ölürsün. İki yılda kadın cinayetlerinde artış ise yüzde 30,6. Bu artık ayrımcılığın hat safhası. Ama özünde bir erkek kadın ayrımcılığı son noktasında öldürmek, eziyet etmek, istismar etmek şeklinde tezahür ediyor.

ÖLÜM CEZASI VARKEN, ADAM ÖLDÜRME SUÇU İŞLENMİYOR MUYDU?

Toplumun ilgisini çeken bir kadın cinayeti gündem müsait olduğunda da gündeme geliyor. Bunlar kamuoyunda yer işgal edince herkes cezalar artırılsın, kadın cinayetlerinde iyi hal indirimi olmasın diye başlıyor. Ama erkekler kadınları niye öldürüyor, öldürmesin, şiddeti kökünden kazıyalım bu yok. Öldürdükten sonra cezasını daha ağır verelim. Bu boş bir laftır. Ucuzdur. Faydasızdır. Eğer önleseydi, çoktan önlerdi zaten en ağır cezalar veriliyor. Yani 6 ay indirim alırım diye mi öldüreyim diyor. İki sene indirim var o zaman öldüreyim mi diye düşünüyor gerçekten. Kravatımı takar iki sene indirim alırım, 24 sene yerine 22 sene yatarım, 20 sene yatarım. Bu değil tabi. Demek ki başka yerden yakalamamız lazım. Cezaların caydırıcılığı var kuşkusuz. Ama ölüm cezası varken adam öldürme suçları işlenmiyor muydu ya da daha mı az işleniyordu? Ölüm cezası varken adam öldürme suçu bitmiş miydi? Hayır.

BİZ ÇÖZDÜK, BUNU İSTİYORUZ DEMEMİZ LAZIM

Konuya çok kökünden ve özünden, siyasi partiler üstü yaklaşmamız lazım. Bu meseleye sizin yüzünüzden, senin yüzünden, onun yüzünden ya da benim hiç suçum yok, ben masumum ama sen diye yaklaştığımızda çözemeyeceğimiz açık. Bu konuyu iktidar, muhalefet partileri bu ayrımın dışında, siyasetin ya da siyasi particiliğin dışında çözmemiz lazım. Çözüp, çözümü siyasi partilere dikte etmemiz gerekiyor. Biz böyle çözdük, bunu istiyoruz dememiz lazım. Yoksa işi siyasi particilik boyutunda alıp suçları, trajedileri, siyasi partileri birbirlerine karşılıklı gol atma meselesine çeviren siyasetçilerin destekçisi olursak kadınlar öldürülmeye, çocuklar istismar edilmeye devam edecektir.

LÜGATIMIZDA VE ANAYASAMIZDA MİLLET TEKTİR

Bunu bir milli mesele olarak almamız gerekiyor. Bu ‘milli’ kelimesinin bazı çevreleri çok rahatsız ettiğini biliyorum. Milli demek, milletin tamamını ilgilendiren demektir. Milletin esaslı meselesidir demektir. Millet demek de bizim lügatimizde ve Anayasamızda tektir. Bundan bazıları rahatsız olabilir ben dedikçe. Milli mesele, milli birlik, milli beraberlik, milli meseleye diyalogla çözüm dedikçe bazıları rahatsız olabilir, bunların rahatsızlığı sadece beni mutlu eder.

ANNELERİ KAZANAN TÜRKİYE’NİN GELECEĞİNİ KURTARIR

O zaman hangi sosyal kesimden, hangi dünya görüşünden, hangi siyasi düşünceden gelirse gelsin her anneye evladının iyiliğinin, evladının hayrının, evladının geleceğinin ayrımcılığı önlemek olduğunu anlatmak zorundayız. Ders vererek değil göstererek. Emin olunuz bu ülkenin anneleri kendi çektiklerini evlatları çeksin istemiyor. Anneleri kazanan Türkiye’nin geleceğini kurtarır. Nasıl yaparız bunu? Bunu kutuplaştırmadan yaparız. Particilik üstünden giden kaybeder ve kaybettirir. Particiliğin üstünde ve dışında yaparsak herkesi kazanırız. Herkesi kazandık mı siyasi partileri belli bir noktaya getiririz. Mesele okul öncesi çağından başlayarak eğitim vermekten geçiyor. Kız çocuğunu erkeğin hizmetinden, erkeği ise dilediğini yapan statülerden çıkartıp yaşamın ortak olduğunu, mutluluğun ortak, sorunların da ancak birlikte dayanışarak çözülebileceğini ailenin de esasen bu olduğunu okul öncesinden oyunlarla anlatmamız lazım.

BAŞARMANIN YOLU EĞİTİMDEN GEÇER

‘Niçin hukuk’ derseniz; şiddeti önlemek için. ‘Niçin hukuk’ derseniz; şiddeti önlemenin yolu ayrımcılığı önlemektir. Ayrımcılığı önlemek için hukuk. ‘Niçin hukuk’ derseniz; layık olanın layık olduğu göreve gelmesi ancak hukuk güvencesi ile olur ve dolayısıyla ancak hukuk kişinin cinsiyetine bakmaksızın layık olduğu göreve gelmesini sağlayabilir ve dolayısıyla ancak iyi işleyen bir hukuk toplumun kadınlarını zincirlerinden kopartarak toplumu özgürleştirebilir. Bunu başarmanın yolu eğitimden geçer. Bunu başarmanın yolu, ana okulu öncesi eğitimden başlayarak üniversite eğitimi ve meslek içi eğitime gelir. İyi hukukçu yetiştirmek hiç kuşkusuz bunun sonucu, son noktasında tartışacağımız bir eğitimdir ve kadının erkekle eşit olduğu bilincini yaşamının ilk anlarından itibaren edinmiş insanlar şiddetten uzak, ayrımcılıktan uzak bir refah toplumunu yaratabilir. Zor iştir. Kolaycı yaklaşımlar gerçekçi çözümler üretmez.”

(barolarbirlik.org.tr, 07.02.2019)

Bu Yazıya Hiç Yorum Yapılmadı.

SİZ DE YORUM YAZIN