Asuman KABOĞLU BÜKE
Jesmyn Ward, Amerika’nın yoksul güney eyaletlerinde yaşayan siyahları ve günümüzde süren ırkçılığı anlatıyor romanlarında. Üç farklı kahramanın anlatıcı olduğu “Söyle Hayalet Şarkını Söyle” de benzer bir yoldan ilerliyor.
Sizin de dikkatinizi çekiyordur, ne denli çok kitabın kapağında “New York Times Bestseller” yazıyor. Amerika’da bazen ilk baskının bile kapağında oluyor bu ilan; ilk baskıdan çok satacağını nereden anladıklarını bilmiyorum, ama bazen de “New York Times Bestseller yazarından” diye değiştirildiği de oluyor. Her neyse, reklam için yayınevlerinin bunu yapmasını anlayışla karşılıyoruz, ama bazen müthiş bir romanı da gizleyebiliyor bu sıradanlık.
Jesmyn Ward’ın yeni romanı Söyle Hayalet Şarkını Söyle (Çev: Begüm Kovulmaz, Doğan Kitap, 2018), “bestseller” reklamına gereksinim duymayacak güçlü bir roman. Ward günümüz Amerikan edebiyatının önemli temsilcilerinden biri. Geçen sene yazdığı Söyle Hayalet Şarkını Söyle ile Ulusal Kitap Ödülünü ikinci kez kazanan ender yazarlardan. Amerika’nın yoksul güney eyaletlerinde yaşayan siyahları ve günümüzde süren ırkçılığı anlatıyor romanlarında.
GÖMÜLMEMİŞİN ŞARKISI
Kitabın başlığını ele alarak başlarsak hemen Ward’ın antik destanlara gönderme yaptığını görürüz. “Şarkını söyle ey Tanrıça” Homeros‘un İlyada destanının ilk dizesidir, ondan sonra yazılan birçok destan da aynı İlyada gibi esinlenme duasıyla başlar. Romanın özgün başlığı “Sing Unburied, Sing” de aslında başka bir açıdan yine İlyada’ya gönderme yapar: Gömülmemişin şarkısı olarak çevirdiğimizde İlyada’nın ilk cümlesinin sonundaki gömülmemiş, ruhları huzura erdirilmeyenler için “yiğitler yem oldu akbabalara ve köpeklere” sözü, destanı ve ana temayı gözler önüne serer.
İlkçağ inancına göre ölüler gerekli törenlerle gömülmediğinde ruhları dünyayı terk edemez, Hades’e gidemezdi. Düşmana yapılacak en büyük kötülüklerin başında ölülerine saygısızlık etmek gelirdi, İlyada’da bu konu çok kereler tekrarlanır. Jesmyn Ward “unburied” kelimesini Homeros ile aynı anlamda kullanıyor, bu romandaki hayaletler de ruhları huzura kavuşamayanlar.
Söyle Hayalet Şarkını Söyle, üç farklı kahramanın ağzından anlatılıyor. İlk anlatıcı Jojo, on üç yaşında siyah bir anne ile beyaz bir babanın çocuğu. Babası hapiste, annesi ise uyuşturucu bağımlısı; Jojo ve bebek kız kardeşini, dedesi ve kanserden ölmek üzere olan anneannesi büyütüyor. Jojo’nun beyaz babasının ailesi ise siyah torunlarını kabul etmediği gibi onlara hayatı zorlaştırmak için ellerinden geleni yapıyor. Romandaki ilk bölüm Jojo’nun doğumgünü ile başlıyor; dedesi akşam yemeği için keçinin boğazını keserken ona Jojo yardım ediyor. Erkek olmak için yapılması gereken şeyler bunlar Jojo için, ama tabii küçük bir çocuk olduğu için bu sahneye dayanamıyor ve dedesinden saklanarak kusuyor.
Tam Jojo’nun doğumgünü pastası kesilmeden, hatta mumlar üflenip dilek tutulmadan önce telefon çalıyor ve babasının hapisten çıkacağı haberi geliyor. Bu Jojo’nun dileği değil, o henüz dileğini tutmadı hem de annesiyle babası sürekli kavga ettiği için babasının hapisten çıkmasını özellikle arzulamıyor bile. Bir sonraki anlatıcı Jojo’nun annesi Leonie olayları farklı bir cepheden anlatıyor. Romanın geri kalanı bir yol anlatısı: Hapisten çıkan kocasını almak için Leonie çocuklarıyla birlikte yola çıkıyor. İlgisiz, kötü bir anne olan Leonie, çocuklarına nasıl yakın davranması gerektiğini bilmiyor.
Jesmyn Ward, üç nesil boyunca Bois Sauvage adlı kurgusal bir kasabada yaşananları anlatıyor. Tam tarih vermese de 2005 Katrina Kasırgası ve 2010 Deepwater petrol sızıntısı ile Meksika Körfezi’nde ve Mississippi’de yaşanan olaylara değinerek zamanın bugünde geçtiğini anlamamızı sağlıyor. Bu bir başka açıdan da önemli çünkü ırkçılığı geçmişte kalan bir şey diye algılayan okura, aslında bugün form değiştirerek devam ettiğini gösteriyor.
POST-IRKÇI DÖNEM?
Barack Obama’nın başkan seçilmesinden sonra özellikle güney eyaletleriyle anılan ırkçı dönemin bittiğini dile getiren “post-ırkçılık” deyimi kullanılmaya başlanmıştı. Ward’ın romanları ırkçılığın bugün aldığı şekli görmemizi sağlıyor. Siyah vatandaşların iş ararken zorlanması, polis ve savcılar tarafından suçlu önyargısıyla görülmesi, melez çocukların beyaz aileler tarafından kabul edilmemesi gibi hâlâ süren çok önemli sorunları dile getiriyor. Ward’ın dilini büyülü gerçekçiliğe yakınlaştıran şeylerden biri, ruhlar dünyasıyla bağlantılı kahramanlar yaratması. Söyle Hayalet Şarkını Söyle, bir açıdan Toni Morrison’un Sevilen’ini çağrıştırıyor. Huzur bulamayan ruhların yaşayanları terk etmemesi ile bir konu benzerliğinden söz edilebilir, ama Morrison’un hayaletlerinden farklı Ward’ınkiler. Bu romanda hayaletler vicdan sızısı gibi karakterlerin içinde yaşıyor.
Örneğin Leonie her kokain çektiğinde, kocasının kuzeni tarafından öldürülen ve şerif kayınpederi tarafından örtbas edilen cinayetin kurbanı erkek kardeşini görüyor. Beyaz bir erkeğe âşık olmasının vicdan azabı şeklinde görülebilir kardeşinin sessiz hayaletiyle lanetlenmesi. Bir hayvanın boğazının kesilmesini anlatarak başlayan romanın kahramanı Jojo’nun da hayvanların hislerini duyumsayabilmesi, onun vicdani hesaplaşması olabilir. Doğaüstü güçler, psikolojik derinlik sağlayan unsur olarak yerleştirilmiş esere.
Jesmyn Ward çok yetenekli bir yazar. Siyah ve kadın oluşundan dolayı Toni Morrison’la karşılaştırılmaktan kurtulamıyor. Arada benzerlikten söz edilebilir ama Morrison’un temaları geçmiş kölelik günlerinde ya da zamanı olmayan bir ırkçı geçmişte yaşanırken Ward bugünü anlatıyor. Ayrıca Morrison’un yakıcı dili Ward’da yumuşuyor. Yine de Söyle Hayalet Şarkını Söyle’yi okuduktan sonra, henüz okumadıysanız yazarın edebi soyağacını görmek için Sevilen’i de okumanızı öneririm.
(Cumhuriyet Kitap, 26.07.2018)
Bu Yazıya Hiç Yorum Yapılmadı.
SİZ DE YORUM YAZIN