Kimyasal silah olan ve Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi’nin “Barışçıl gösterilerde kullanılmasını bir insan hakları ihlali” olarak tanımladığı, ancak Türkiye’de bu özelliğinin yanı sıra bir süredir doğrudan insanları hedef alan polisler tarafından “ateşli silah” olarak da kullanılmaya başlanılan gaz bombaları, gaz fişeklerini atan tüfekler yasaklanmalıdır…
1. Dünya savaşında yoğun olarak kullanılan kimyasal gazların askeri kullanımı çeşitli uluslararası anlaşmalarla yasaklanmış olsa da polis tarafından kullanımı devam etmektedir. “Doğa katliamına karşı çıkan” ve tamamen barışçıl ortamda eylem yapmak isteyen göstericilerin dahi üzerine art arda biber gazı atan, bir yandan da “hedef gözeterek göstericilerin baş ve vücutlarına gaz fişeklerini atan silahları nişan alarak yaralanma ve öldürme kastıyla kullanan” polis, gösterileri kontrol etmektense kontrolden çıkarmaktadır.
Boğucu, zehirleyici ve benzer gazların ve biyolojik savaşta kullanımının yasaklanmasına ilişkin 1925 Cenevre Protokolü ve Kimyasal Silahların Geliştirilmesinin Üretiminin, Stoklanmasının ve Kullanımının Yasaklanması ve Bunların İmhası ile ilgili 1993’de imzaya açılan ve 1997’de yürürlüğe giren sözleşme uyarınca, “toplumsal olaylarda kitlenin kontrolü amacıyla kullanılan biber gazı dahil olmak üzere kimyasal silah kullanmak yasak”tır. Bununla birlikte gaz bombaları ülkemizde yaygın olarak kullanılıyor. Ve yüksek miktarda, uzun süreli temas insanların ölümüne yol açıyor. Ülkemizde polisin, son yıllarda, toplumsal tepkilerini dile getirmek için toplananlara ve kendisini koruma imkanı bulunmayan her türlü topluluğa karşı kadın, çocuk, yaşlı, engelli, hasta demeden kuralsız bir şekilde gaz bombası kullandığına şahit oluyoruz…
Bilindiği gibi Avrupa İşkencenin ve Kötü Muamelenin Önlenmesi Komitesi (CPT) kimyasal gazların kullanımına çok açık bir şekilde karşıdır. Kapalı mekanda kullanımına kesinlikle taviz vermezken açık mekanda kullanımıyla ilgili de çekinceleri mevcuttur.
Ama bu kurallara uyulmadan kapalı mekanlara, hastanelere bile gaz bombaları atılıyor, mahalleler, caddeler, hatta oteller, evler, AVM’ler zehirli gaza boğuluyor. İnsan hakları ihlal ediliyor. Yüksek miktarda gaza maruz kalmanın kalp yetmezliği, karaciğer hasarı ve ölümlere sebep olduğu bilimsel verilerle kanıtlanmakla birlikte ülkemizde yaşanan olaylarla da kanıtlandı…
Hopa’da doğa katliamına karşı çıkan ve seslerini Başbakan Tayyip Erdoğan’a duyurmak isteyen göstericilerin üzerine art arda gaz bombası atılmasıyla Metin Lokumcu’nun kalp krizi geçirerek ölmesinden (31 Mayıs 2011) yine Tunceli’deki gösterilerde (12 Mart 2014) yoğun gaz bombalarının atılması sonucu fenalaşan 30 yaşındaki polis Ahmet Küçükdağ’ın kalp krizi geçirip ölmesine değin Türkiye’nin dört bir yanında yapılan her türlü toplumsal eylemde “yoğun gaz şiddeti”ne maruz kalan ve eyleme katılan ya da katılmayan onlarca insanımız öldü…
İktidarın“Bahar Bayramı” olarak resmileştirdiği 1 Mayıs günü ve Gezi direnişi ile sonrası Türkiye genelinde en ufak gösterilerde bile genç-yaşlı binlerce insan mahalle aralarına dek kullanılan zehirleyici gazlara maruz bırakıldı.
Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi, 10 Nisan 2012 tarih, 9829/07 numaralı kararıyla “kontrol altındaki kişi ve gruplara” yönelik olarak yaygın uygulanan “göz yaşartıcı gaz” kullanımını ilk kez, Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi’nin işkence ve diğer kötü muamele yasağını düzenleyen 3. Maddesini ihlal olarak değerlendirmiş ve Türkiye’yi mahkum etmiştir. Toplumsal gösterilerle kimyasal silah olan gazların kullanımı kesinlikle çok sakıncalıdır… Hatta öldürücü olduğu yukarıda da belirtiğimiz gibi ülkemizdeki uygulamalarıyla kanıtlanmıştır…
Kimyasal zararlarının yanı sıra gaz bombalarının son zamanlarda demokrasi, özgürlük, adalet istemiyle sokağa çıkan göstericilere karşı “ateşli silah gibi yaralamak ve öldürmek amaçlı” kullanıldığına da şahit oluyoruz… Yani biber gazı kullanımında rekor kırılırken bir yandan da, orantısız ve kuralsız olarak öldürmek ya da sakat bırakmak amacıyla biber gazı ve gaz bombası kapsülleri ateşlenmiştir… Hedef gözetilerek ateş edilen gaz fişeklerinin isabet ettiği, kafatası ya da başka organları parçalanan onlarca vatandaşımız da bu yüzden öldü. Yüzlercesi ise “nefret ve intikam duygusuyla” ateşlenen gaz fişekleriyle sakat kaldı, gözlerini yitirdi…
Polis, onlara emir verenler ve iktidarlar, “Halk için Emniyet, adalet için hizmet” sloganının bilinç ve sorumluluğu içinde hareket etmelidir. Demokrasinin vaz geçilmez unsuru olan barışçıl muhalif gösteri ve yürüyüşlerde, sokaklarda, okullarda, hastanelerde yurttaşlar a işgalci düşman muamelesi yapmamalıdır.
Anayasamızın 17. Maddesinde, kimseye işkence ve eziyet yapılamaz, kimse insan haysiyetiyle bağdaşmayan bir cezaya veya muameleye tabi tutulamaz denilmektedir. Keza 56. Madde uyarınca “Devlet herkesin hayatını, beden ve ruh sağlığı içinde sürdürmesini sağlamakla yükümlüdür” denilmekte. 34. Maddeye göre ise “Herkes önceden izin almadan, silahsız ve saldırısız toplantı ve gösteri yürüyüşü düzenleme hakkına sahip…”
Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi’nin 2. Maddesine göre, “herkesin yaşam hakkı yasanın koruması altında”dır. Sözleşmenin 10. Maddesi’ni göre, “herkes görüşlerini açıklama ve anlatın özgürlüğüne”, 11. Maddes uyarınca da, “herkes asayişi bozmayan toplantılar yapmak, dernek kurmak, ayrıca çıkarlarını korumak için başkalarıyla birlikte sendikalar kurmak ve sendikalara katılmak hakkına sahiptir…”
Özetle “gaz bombaları ve gaz fişeklerinin kullanımı” Anayasamızın 5 ve 17 ve 56. Maddeleri ile Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi’nin 2. Maddesiyle teminat altına alınmış “insanın maddi ve manevi varlığını geliştirme, yaşama hakkını ihlal etmektedir.” Ayrıca söz konusu kimyasal silahların kullanımı Anayasanın 34. Maddesi ile Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi’nin 10 ve 11. Maddeleriyle teminat altına alınmış yurttaşlarımızın toplantı ve gösteri yürüyüşü düzenlemeye ilişkin demokratik haklarının kullanılmasını da engellemektedir…
Ayrıca Türkiye Biyolojik ve Kimyasal silahların kullanımını yasaklayan Cenevre Protokolü’nü 1931 de imzalayarak; boğucu, zehirleyici ve benzeri gazların ve bakteriyolojik araçların kullanımına karşı çıkmıştır…
Herhangi bir olayda tüfek veya tabancayla oluşan öldürme ve öldürmeye teşebbüs suçu neyse, öldürme potansiyeli taşıyan gaz fişeklerinin yol açtığı öldürme ve yaralamalar da hukuken odur. Gaz fişeği hedef gözetilerek atıldığı için her yaralama öldürmeye tam teşebbüstür. Nitekim, 1931’de Cenevre Protokolü’nün altına imza atan ve bugün yani 21. Yüzyılda “ileri demokrasi”den bahseden Türkiye Cumhuriyeti’nde bu öldürücü fişeklerin kasıtlı kullanımından birçok genç ölmüş, yüzlercesi de yaralanmıştır. Kimyasal kullanımının yol açtığı ölümler de cabası…
CHP Konya Milletvekili Atilla Kart da, TBMM Başkanlığı’na İçişleri Bakanı Efkan Ala’nın yanıtlaması istemiyle verdiği soru önergesinde, polisin demokratik hakkını kullanan yurttaşlara ‘öteki’ ya da ‘düşman’ muamelesi yapar hale geldiğini vurguladı. Gezi olayları ve devamında kullanılan ve bizmut kapsüller atan FN-303 silahının Avrupa ülkelerinde “ölümcül silahlar” kategorisine alınarak yasaklandığına dikkat çeken Kart, “Hal böyle olmasına rağmen; demokrasinin en temel araçlarından olan toplantı, gösteri ve yürüyüş hakkını ihlalden öte; yaşam hakkının kasten ihlaline yönelik olan bu ve başta ‘insanlık suçu’ anlamında sonuçlar yaratacak bu ve benzeri ihlallerin hemen sonlandırılması gerektiği açıktır” dedi.
Hukukun üstünlüğüne inanan bir vakıf olarak “Türkiye’de yoğun olarak kullanılan ve hedef gözetilerek bir ateşli silah gibi kullanıldığı için Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi’nce ‘ölümcül silah’ olarak kabul edilen gazlar, gaz kapsülleri, Avrupa’nın bir çok ülkesinde ‘ölümcül’ olduğu için kullanımı yasak olduğu belirtilen ‘bizmut’ kapsüllerini atan FN-303 silahları yasaklanmalıdır” diyoruz…
Eğer Türkiye Cumhuriyeti’nin “demokratik bir hukuk devleti” olarak varlığını sürdürmesini istiyorsak bu silahları, insanları dağıtmak amacıyla kullanmayan, tersine “susturma, sindirme, korku salma ve insanları evlerine hapis etme amaçlı olarak vatandaşların kafalarına ve hayati önem taşıyan uzuvlarına hedef gözeterek acımasızca ateşleyen” polisler, ona emir verenler, buna göz yumanlar da yargılanmalıdır…
İyi haftalar
Umut Vakfı
YORUMLAR(1)
SİZ DE YORUM YAZIN