Mehmet BASUTÇU
74. Venedik Film Festivali’nde toplumların giderek içine gömüldüğü karamsarlığı gündeme getiren filmler birbirini izliyor.
Bir yanda hem suçlu hem de haklı olma duygularının birlikteliği; öç alma dürtüsüyle adalet arayışı; her tür baskıdan arınmış bağımsız yargıya duyulan özlem; kin gütmeden huzur içinde birlikte yaşamanın giderek zorlaştığı Ortadoğu bataklığında çaresizliğin getirdiği tepkilerle sürüklendiğimiz çıkmazlar… Öte yanda, yaşamın acımasız gerçekleriyle boğuşurken dinsel öğretileri sorgulayan Amerikalı orta yaşlı papazı ‘intihar bombacısı’ olmayı düşünecek kadar bunaltan bireysel ve küresel çelişkiler… Dünyamızın içinde bocaladığı sorunları farklı açılardan işleyen, bireylerden öte, toplumların giderek içine gömüldüğü karamsarlığı gündeme getiren filmler birbirini izliyor Venedik’te…
Anlamlı bir politik film
Altın Aslan yarışına katılan, Tarantino’nun eski asistanı Ziad Doueiri (1963, Lübnan), “Hakaret” (L’Insulte) adlı filminde Ortadoğu gerçeğini gören sıcak çelişkileri, insani ve siyasi boyutlarıyla gündeme getirirken, yine farklı açılardan okunabilen anlamlı bir politik sinema örneği imzalamış. Temelde Lübnan gibi çok katmanlı bir ülkede her gün kuşkusuz defalarca yaşan küçük bir sürtüşmeden yola çıkıyor Ziad Doueiri:
Otomobil tamircisi, sert ve sinirli bir adam olan Hıristiyan Toni, balkonundaki su oluğunu yönetmeliklere uygun biçime getirmek için gelen ekipteki Filistinli ustabaşı Yasser ile zıtlaşır. Yaşlı Filistinli yeni yaptıkları oluğu kıran Toni’ye sunturlu bir küfür savuruverir. Hemen özür dilemesini isteyen Toni’nin davranışları gerisindeki ırkçı kini ve düşmanlığı gören Yasser, küfür etmekteki haksızlığını bilse de özür dilemeyi onuruna yediremez. Olay uzayıp gider; bir gün, tam özür dileyecekken, “keşke Ariel Sharon hepinizi temizleseydi” diyen Toni’nin karnına sert bir yumruk atınca mahkemelik olurlar. Politikacıların ve ünlü avukatların da işe karışmasıyla konu medyanın başlıklarına çıkar. Temelde benzer haksızlıklara uğramış, katliamlara tanık olmuş Toni de, Yasser de politikacıların ve basının kendilerini kullanmalarına direnecek kadar bilinçli ve onurlu insanlardır. Lübnan Cumhurbaşkanı’nı bile tersleyecek kadar…
Birlikte, insanca yaşamanın yolunu sağduyularıyla kendileri bulacaklardır. Karanlık ilişkilerle örülü Lübnan siyasi tarihinden de yapraklar açan “Hakaret”, bölgedeki güçlerin hiçbirinin hoşuna gitmeyecek özgür bir çalışma. Müslüman, Yahudi ve Hıristiyan halklara, birlikte yeniden huzur içinde yaşamanın yolunu, küresel ve yerel politikaların kirli oyunlarına gelmeden, şiddete başvurmadan, ancak kendilerinin, özveri ve elbirliğiyle kurabileceklerini söyleyen dürüst bir yapıt…
Zengin bir sanat filmi
Altı filmle ana yarışmada aslan payını alan Amerikan sinemasının ikinci örneği, usta yönetmen Paul Schrader’in (1946) 21. filmi “First Reformed”, tiyatrosal yalın biçimiyle doyurucu, metafizik ve varoluşçu içeriğiyle de alabildiğine zengin bir sanat sineması örneği.
Asker olmasını istediği oğlunu Irak savaşında yitiren Protestan papaz, küçük kilisesinin tenhalığında suçluluk duygusu içinde kıvranmaktadır. Yardım eli uzatmaya çalıştığı çevresever aktivist gencin, eleştirdiği liberal düzene karşı bombalı bir eyleme girişmek yerine intihar etmesi, “var olanı korumak, olmayanı yaratmak kadar önemlidir” diyen papazı koyu bir karamsarlığa sürükler. Ne mutlu ki, Amerikan sinemasının mutlu son saplantısı imdadına yetişir… Paul Schrader, bu klasik sona karşın son derece etkileyici, sağlam bir filmle göz dolduruyor.
(Cumhuriyet, 01.09.2017)
Bu Yazıya Hiç Yorum Yapılmadı.
SİZ DE YORUM YAZIN