Yeni Zelanda’da 15 Mart Cuma günü iki camiye yapılan küresel terör saldırısında biliyorsunuz 50 kişi öldü, bir o kadar kişi de yaralandı. Ve bu ırkçı saldırı; dünya genelinde bireysel silahlanma konusundaki endişelerin de artmasına neden oldu…
Silah ve silah şiddeti üzerinde uzman şirket Small Arms Survey’in yaptığı araştırmaya göre, dünyadaki 1 milyardan fazla ateşli silahın yüzde 85’i sıradan insanlarda… Yüzde 13’ü askeri cephaneliklerde, yüzde 2’si de polis güçlerinin elinde bulunuyor…
Söz konusu araştırmaya göre, ABD’de her 100 aileye 120’den fazla ateşli silah düşerken; Endonezya, Japonya ve Malawi gibi ülkelerde her 100 aileye birden az silah düşüyor. 2017 yılının verilerine göre, dünyada en çok silah bulunduran kişi sayısı her 100 kişiye 120 ateşli silah ile ABD olurken bu sırayı 52.8 silah ile Yemen ve 39.1 adet silahla Sırbistan ve Karadağ izliyor.
Yine araştırmaya göre; ABD’de 2014 yılında her 100 bin ölümün 10’u ateşli silahlar sonucu gerçekleşti.
Dünya bu haldeyken Yeni Zelanda’da yaşanan katliam ve sonrasındaki yöneticilerinin tutumu herkese, her ülkeye, her ülkenin yöneticisine, yöneticilerine örnek olmalı…
5 milyona yakın nüfusa sahip, 50 bin Müslümanın yaşadığı, “2018 Dünya Mutluluk Raporu”nda ilk 10 sırada yer alan ve dünyayı şoke eden katliamla sarsılan Yeni Zelanda’nın kadın Başbakanı Jacinda Ardern’in olaydan sonraki tutumu çok önemliydi…
Sanırız tüm dünyada Jacinda Ardern gibi politikacılara, yöneticilere ihtiyaç var…
Olay sonrası hemen olay yerine koşan ve Müslüman vatandaşlarına sarılıp, acılarını paylaşan Hıristiyan Başbakan, “Ülkenin en karanlık günlerinden biri. Burada olanlar olağanüstü ve benzeri görülmemiş bir şiddet eylemidir. Biz bu tarz aşırılıkları reddedeceğiz. Burası bu tarz ideolojilerin yeri değildir” diyerek aynı zamanda bireysel silahlanmaya dikkat çekti ve bireysel silahlanmanın yasaklanacağını açıkladı. Ki şu sözleri de önemliydi:
“Biz her zaman çeşitlilik, dostluk, iyilik ve ortak değerlerimizi paylaşmamızla kucak açan bir ülkeyiz. Bu saldırıyı gerçekleştirenlerin ideolojisinin en sert şekilde lanetleneceğinden emin olabilirsiniz…”
Ve Yeni Zelanda tek yürek oldu, olayı izleyen ilk Cuma günü Başkan Jacinda Ardern’in de katılımıyla Christchurch’deki Hagley Park’ta olayda hayatını kaybedenler için Cuma namazı kılındı. Başbakan burada Hazreti Muhammed’in ‘Karşılıklı şefkat, merhamet ve sempatileri ile inananlar tek bir beden gibidir. Vücudun herhangi bir kısmı acı çekerse, tüm vücut acı hisseder’ hadisini de okuyup “Yeni Zelanda’da sizinle. Yasta biz biriz” derken sanırız dünya da; ilk defa bir Hıristiyan devlet başkanının, kendi dininden ve ırkından olmayan mağdurlara bu denli kucak açtığını izledi… Üstüne üstlük bu törenin devlet kurumları olan Yeni Zelanda Rradyosu ve televizyonu aracılığıyla canlı yayınlanması bir ilk oldu.
Ve Başbakan Ardern’in katliamın hemen ardından verdiği silahlanma yasağı sözünü tutması için aylar ya da yıllar beklemek gerekmedi… Verilen söz rafa da kaldırılmadı…
Olayın üzerinden 10 gün bile geçmeden başbakanın verdiği “silahlanma yasağı” hayata geçirildi. Yeni Zelanda Hükümeti, katliamın ardından askeri nitelikte yarı otomatik silahların ve saldırı tüfeklerinin yasaklandığını duyurdu. Ardern, kapasitesi artırılmış şarjörlerin ve ateş hızını artıran aletlerin kullanımının da yasaklandığı bilgisini verdi…
Yeni yasaya göre, silah sahiplerinin yasak kapsamına giren silahlarının bilgilerini polisle paylaşması ve tanınan süre kapsamında bu silahları teslim etmeleri gerekiyor. Silahlarını teslim etmeyenler 3 yıla kadar hapis ve 4 bin dolara kadar para cezasıyla karşı karşıya kalabilirler…
Teslim edilen silahların bedelinin geri ödeneceğini belirten kadın başbakan, bunun devlete maliyetinin 69 milyon ile 139 milyon dolar arasında olmasını beklediklerini de açıkladı…
Bravo sayın Başbakan… Bravo size…
Tüm dünya ülkelerinin sizin gibi önünde şapka çıkarılacak değerli başbakanlara, yöneticilere ihtiyacı var…
Yaşam hakkını tehdit eden bireysel silahlanmaya HAYIR…
İyi haftalar
Umut Vakfı
Bu Yazıya Hiç Yorum Yapılmadı.
SİZ DE YORUM YAZIN